Akciğer Kanseri Tedavisinde Girişimsel Radyoloji

Akciğer Kanseri Tedavisinde Girişimsel Radyoloji

Akciğer Kanseri Tedavisinde Girişimsel Radyoloji

Bizi Takip Et


Medstar Antalya Hastanesi Radyoloji ve Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Saim Yılmaz, Atv Avrupa ekranlarında yayımlanmakta olan “Esra Kazancıbaşı ile Sağlığım İçin Herşey “ programına katıldı.

Akciğer kanserlerinin çeşitleri ve çeşitlerine göre tedavi yöntemleri nelerdir? Girişimsel radyoloji nedir, hangi hastalıkların tanı ve tedavisinde uygulanır? Akciğer kanserleri teşhisinde kullanılan biyopsi türleri nelerdir ve nasıl uygulanır?  Perkütan yani ciltten girilerek yapılan tomografi rehberliğinde akciğer biyopsisinin riskleri ve avantajları nelerdir? Girişimsel radyoloji alanında akciğer kanserinin tedavisinde ne tür yöntemlerden faydalanıyorsunuz? Gerek dondurularak gerek yakılarak yapılan girişimsel radyoloji tedavilerinde tümörün küçülmesi ne kadar zaman alıyor? Bu yöntem hangi hastalar için uygundur? Atar damar içine kemoterapi uygulaması nasıl bir yöntemdir, toplardamar yoluyla kemoterapi uygulamasından farkı nedir?

Prof. Dr. Saim Yılmaz, Esra Kazançıbaş’ının sorularını yanıtladı.

. Akciğer kanserlerinin çeşitleri ve çeşitlerine göre tedavi yöntemleri nelerdir?

“ Akciğer kanseri en sık rastlanana kanser türüdür. En önemli etkenlerinden bir tanesi sigara içimidir. Akciğer kanserini iki tipe ayırabiliyoruz. Bir tanesi küçük hücreli kanser dediğimiz tiptir.  Bunları yaklaşık 4/1 oranında görüyoruz. Bir de küçük hücreli dışı diye tanımladığımız, içerisinde 3 çeşit kanser barındıran ayrı bir grup var. Bu ayırımın nedeni iki grubun da tedavi şeklinin tamamen farklı olmasından kaynaklanıyor.

Küçük hücreli kanser, kemoterapiye yani ilaç tedavisine oldukça duyarlı fakat metastaz yani yayılma potansiyeli daha yüksektir. Küçük hücreli dışı olarak belirlediğimiz kanserlerde ise kemoterapi yine etkili fakat primer tedavi yöntemidir. Cerrahi operasyon, radyoterapi ve kemoterapiyi de çeşitli hastalarda hastalığının evresine göre kullanabiliyoruz.”

. Girişimsel radyoloji nedir, hangi hastalıkların tanı ve tedavisinde uygulanır?

“Radyolojide bazı cihazlar var. Bunlara biz görüntüleme cihazları adı veriyoruz. Örneğin direkt filimler ya da röntgen filmleri yıllardır kullanılan ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans bir de daha az bilinen anjiyografi var. Anjiyografiyi sadece kardiyologların yaptığı düşünülür oysa anjiyografi aslında radyolojiden doğmuş bir cihazdır. Radyologlar tarafından da yaygın olarak kullanılır. Şu şekilde ayrım yapabiliriz, kardiyolojiyle ilgili sorunlarda kardiyologlar anjiyografi yaparlar onun dışındaki organlar için bizler anjiyografi yaparız.

Girişimsel radyoloji, bu cihazları kullanarak film raporlama ya da tanı koyma değil de tedavi edici tanıya yardımcı bazı girişimleri yapan bir bilim dalıdır. Radyolojiyle ilişkisi; ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve anjiyografi gibi cihazları kullanmamızdır. Daha doğrusu onların rehberliğinden faydalanmamızdır.

En sık yapılan işlemler biyopsilerdir.  Örneğin meme, tiroid, karaciğer biyopsileri en çok bilinenlerdir. Bunun dışında girişimsel radyoloji tek bir branşa ait değil de her branştan bazı hastalıkların tedavisini ameliyatsız gerçekleştirir. Örneğin varis tedavisinde  lazer ve köpük gibi yöntemler, girişimsel radyologların ilk olarak uyguladıkları yöntemlerdir.

Kadınlarda sık rastlanan iyi huylu bir tümör olan ve sık şikayette yol açan miyomları, tiroitteki iyi huylu nodülleri, memede fibroadenom dediğimiz iyi huylu nodülleri ameliyata gerek kalmadan değişik yöntemlerle tedavi ediyoruz.

Erkeklerde sık rastlana bir varis türü olan testis çevresindeki varis (varikosel) kısırlığa da yol açar. Bunu embolizasyon dediğimiz bir yöntemle anjiyo cihazıyla tedavi edebiliriz. Bunun gibi çeşitli alanlarda tedavilerini yaptığımız birçok hastalık var.

Girişimsel radyolojinin kanser alanındaki bölümüne ise girişimsel onkoloji adı veriliyor. Girişimsel onkoloji son 10-15 yıldır o kadar büyüdü ki artık girişimsel radyolojiden de ayrıldı kendi toplantılarını kendi kongrelerini yapan ayrı bir bilim dalı haline geldi.”

“BİYOPSİYLE KANSER OLUP OLMADIĞINI KANSERİN TİPİNİ VE TEDAVİ SEÇENEĞİNİ ÖĞRENEBİLİYORUZ”

.  Akciğer kanserleri teşhisinde kullanılan biyopsi türleri nelerdir ve nasıl uygulanır?

“ Biyopsi ile sadece bir dokunun kanser olup olmadığını anlamıyoruz; kanserin alt tiplerini anlayabiliyoruz. Hatta bazı durumlarda o tümörün hangi tedaviye daha duyarlı olabileceğini belirleyebiliyoruz. Örneğin; kemoterapi mi, radyoterapi mi uygulanacak ya da diğer tedavi yöntemlerinden mi faydalanılacak? Hatta bazen hangi kemoterapi ilaçlarına daha duyarlı olabileceği konusunda biyopsi bize fikir verebiliyor.

Akciğer biyopsisi birkaç yolla yapılabiliyor. Bronkoskopiyle yapılan biyopsidir ama Bronkoskopiyle yapılan biyopsinin iki dezavantajı vardır. Bir tanesi sadece bronş çevresindeki tümörlerden biyopsi alabilirisiniz. İkinci biyopsi alma yöntemi, çok ince bir iğneyle girilerek yapılan bir biyopsidir. Bu tür biyopsilerde doğruluk oranı yaklaşık olarak yüzde 70’lerdedir.

Hücre değil de parça alma yöntemiyle yapılan biyopsilerde ise bu oran yüzde 90’ların üzerindedir. Diğer biyopsi yöntemi ise maalesef ülkemizde çok yaygın olan fakat pek önermeyeceğimiz ve önerilmeyen cerrahi biyopsidir.

Cerrahi biyopside hasta, pratik olarak bir cerrahi operasyona girer ama tedavi olmak için değil henüz tanı aşamasındadır. Genel anestezi altında geniş bir kesi yapılır cerrahi bir operasyon geçirir. Kanser tedavisinde nasıl cerrahi operasyon geçiriyorsa onun benzeri bir operasyonu sadece tanı için geçirir ve maalesef bu ülkemizde çok yaygın bir uygulamadır.

Perkütan yani ciltten girilerek yapılan tomografi rehberliğinde akciğer biyopsisinde ise hasta tümörün yerleşimine göre tomografi cihazına yatırılır.  Cildi uyuştururuz. Bunlar ağrılı olan noktalardır. Akciğer zarını uyuştururuz hasta hiç ağrı duymaz daha sonra tomografi kılavuzunda belli aralıklarla iğnenin kitleye girdiğini görürüz. Bu çok önemli bir şeydir. Körlemesine yapılan bir biyopsi değildir. Direkt olarak kitleye iğnenin girdiğini biz tomografide görürüz. Daha sonra içerisinden istediğimiz kadar küçük parçalar alırız ve çıkarız.

. Perkütan yani ciltten girilerek yapılan tomografi rehberliğinde akciğer biyopsisinin riskleri ve avantajları nelerdir?

Zannedilenin aksine bu biyopsi şeklinin problem yaratma, yan etki yaratma oranı sadece yüzde 5- 10 civarındadır. Bunların da çok büyük bir kısmında herhangi bir girişim gerekmez.

Avantajları şöyle; lokal anesteziyle 5 ila 10 dakika arası sürer hasta birkaç saat gözlendikten sonra evine gönderilir. Riskleri; kanama olabilir ciddi bir kanama çok çok nadirdir.  Akciğer zarlarının arasına hava kaçabilir ama bu toplamda hastaların sadece yüzde 1 veya 2’sinde girişim gerekmektedir. Dolayısıyla hastaların yüzde 98'i herhangi bir problem olmadan evine gönderilir.”

“RADYOFREKANS VE MİKRODALGA YÖNTEMLERİNDEN FAYDALANIYORUZ”

. Girişimsel radyoloji alanında akciğer kanserinin tedavisinde ne tür yöntemlerden faydalanıyorsunuz?

“Akciğer kanserleri için bu yöntemleri iki gruba ayırabiliriz. Bir tanesinden tomografiden faydalanıyoruz. Nasıl bir iğneyle tümöre ulaşıp biyopsi alabiliryorsak daha farklı daha spesifik bir takım iğnelerle benzer şekilde tomografi kılavuzunda ciltten tümöre ulaşabiliriz. O tümörü çeşitli yöntemlerle tahrip edebiliriz. Bu tahrip etme olayına genel olarak ablasyon adın veriyoruz. Bu yöntemlerin bir tanesi radyofrekans, ikincisi mikrodalgadır.

İkisinde de iğnenin çevresinde yaklaşık 2 - 3 cm alanda yüz dereceye varan bir ısı üreterek o bölgedeki dokuları yakarlar. Bu eğer uygun hastada doğru bir şekilde ve uygun tümörlere yapılırsa cerrahiyle eş değer bir tedavidir. Cerrahide tümörü kesip çevresindeki akciğer dokusuyla beraber dışarı alıyorsunuz burada ise iğneyle girip vücudun içerisinde yakıyorsunuz ya da donduruyorsunuz. Vücut kalan ölü dokuyu yavaş yavaş küçülterek yok ediyor.

Diğer yöntem ise kriyoablasyon yani dondurma yöntemidir. Bu daha eski bir yöntemdir geçmişte prostat da ve böbrek hastalıklarında yaygın kullanılan ve hala da kullanılmaya devam edilen bir yöntemdir. Prostat kanseri ve böbrek kanseri için elimizde uzun dönem sonuçları var. Bu çalışmalar gösteriyor ki uzun dönem sonuçları açısından diğer yöntemlerle örneğin cerrahi yöntemlerle aynı sonuçları veriyor fakat hastayı ameliyat etmeden bu sonuçları alabiliyoruz.  Kriyoablasyonu yani dondurma tedavisinin diğer alanlarda örneğin karaciğerde, akciğerde ve diğer dokularda kullanımı ise Türkiye'de daha yeni. Ancak akciğerde kriyoablasyonu yaygın olarak kullanıyoruz.

Kriyoablasyonun diğer yöntemlere göre verdiği en önemli avantaj hasta hiç ağrı duymuyor.  Bunu biz gözlerimizle görüyoruz. Örneğin şöyle düşünün hasta tomografi cihazında yatmış sırtına bir iğne yerleştirilmiş bir yanında tedavisi oluyor diğer yandan kitap okuyabilir.”

. Gerek dondurularak gerek yakılarak yapılan girişimsel radyoloji tedavilerinde tümörün küçülmesi ne kadar zaman alıyor? Bu yöntem hangi hastalar için uygundur?

“Bu yöntemler tümörü hemen öldürüyor ama etkisini daha sonra değerlendiriyoruz. Her hastaya bu yöntemleri uygulayamıyoruz. ideal hasta, tümörü sadece akciğerde olan ve tümör sayısı az olan kişilerdir. Örneğin akciğerdeki bu tümörler 20 taneyse bu yöntemi uygulamanın çok bir anlamı yok ama 1 ya da 2 tane maksimum 3 ya da 5 tane ise  bu yöntemler için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Tümörün büyüklüğü de önemli 3 cm'den büyük olmasını istemeyiz. Bir de örneğin kalp gibi, büyük damar gibi önemli bölgelere bitişik-yapışık olmasını çok istemeyiz.”

. Genel anestezi altında mı yapıyorsunuz bu işlemleri?

“ Kriyoablasyon’da sadece lokal anestezi uyguluyoruz. Mikrodalga ve radyofrekans işlemi sırasında damardan bir ilaç vererek uyutuyoruz ama genel anestezi gibi bir boru yerleştirerek değil; buna derin sadesyon diyoruz.”

. Tedavi sonrasında hastanede kalmak gerekiyor mu?

“ Hayır.”

.  Atar damar içine kemoterapi uygulaması nasıl bir yöntemdir? Toplardamar yoluyla kemoterapi uygulamasından farkı nedir?

“Atar damar içine kemoterapi uygulamasında kalp anjiyosu yapar gibi kasıktan girilir. Girdikten sonra tümörü besleyen dalları buluruz. Bunun için özel anjiyografi cihazlarından faydalanıyoruz. Bu anjiyografi cihazlarıyla hem anjiyografi hem de tomografi yapabiliyoruz. Tümörü besleyen dalları bulduktan sonra çok ince kateter dediğimiz bir borucuğu o dallara yerleştiriyoruz ve normalde kol toplar damarından vereceğimiz kemoterapi ilacını direkt olarak tümörü besleyen dallara veriyoruz.

Toplardamardan verdiğimiz ilaç bütün vücuda dağılır daha sonra tümöre ulaşır. Kasıktan girilen yöntemde ise toplardamarda verdiğimiz ilacın on beş, yirmi katı yoğunluktaki ilacı direkt olarak tümöre verebiliyoruz. Böylece ilacın  tümöre etkisi artar, yan etkileri ise azalır.”


 


İçeriği Paylaşın