Altan Erkekli Adana Kebabı Yüzünden Sekiz Kilo Aldım

Altan Erkekli Adana Kebabı Yüzünden Sekiz Kilo Aldım

Altan Erkekli Adana Kebabı Yüzünden Sekiz Kilo Aldım

Bizi Takip Et


Söyleşi: Demet DEMİRKIR

“İnsancıl Rollerin Bir Numaralı Adamı” olarak tanınan aynı zamanda Beyin Felçli Çocuklar Derneği Başkanı olan Tiyatro Sanatçısı Altan Erkekli, sağlıklı olmayı, “akıl sağlığıyla hayata bakabilmek” sözleriyle tarif ediyor. Korkularıyla yüzleşmekten korkan bir toplum olduğumuzu belirten Erkekli, “Bize mama yedirirlerken; ‘hemşire abla gelecek iğne yapacak, öcü gelecek mamanı yiyecek, köpek gelecek seni ham yapacak, polis amca gelecek sana kızacak’ sözleriyle korkuturlardı” diyor. Bu korkuların, toplumda hastane fobisi yarattığını düşünüyor. “Hiç değilse yılda bir kez hastaneye gidin ve korkularınızla yüzleşin” diyor

Ülkemizde 2,5 milyon beyin felçli çocuk bulunduğunu, bu çocukların ve diğer engellilerin hayatının çok zor olduğunu anlatan Erkekli, “Ben sağlıklı olarak yolda yürüyemiyorum, engelli nasıl yürüyecek?” diye yakınıyor.

Altan Erkekli  www.sagliklierkek.com `a sağlıktan sinemaya, şiirden toplumsal yozlaşmaya, insan sevgisinden engelli yaşamın zorluklarına kadar çok çeşitli konularda görüşlerini açıkladı.

. Siz ya da ya da bir yakınınız hastalandığında özel mi, devlet mi yoksa üniversite hastanesini mi tercih edersiniz? Hastane tercihinizi hangi faktörler belirler?
“Hastalığın durumuna bağlı. Örneğin durum acilse, diyelim ki dikiş atılması gerekiyorsa o heyecanla, trafiğin de akışını göz önüne alarak en yakındaki yere ulaşmanın çabasını gösteririm. Bu duruma başımdan geçen bir örnek ile yanıt vereyim. Küçük oğlum 2 yaşındayken alnını patlattığında en yakın özel hastaneye götürdük. ‘Biz buna müdahale edemeyiz’ dediler ve trafiğin en yoğun olduğu saatte Ankara Hacettepe Üniversitesi’ne çocuk cerrahi bölümüne gittik.

Hastane tercihinizi nasıl kullanırsanız kullanın, size verilecek hizmetin kalitesinden memnun kalmanız, Türkiye’nin tüm kurumlarında olduğu gibi şansa bağlı. Size bakacak olan hekimin ve diğer sağlık ekibinin hayata, dünyaya ve mesleğine bakışına bağlı. Üniversite hastanesinde de özel hastanede de gittiğinize gideceğinize pişman olacak bir durumla karşılaşabilirsiniz.
Bazen en yakınınızdaki sağlık ocağında deneyimli bir hemşire, üniversite hastanesini aratmayacak şekilde derdinize derman olabilir.”

. Bir doktorda hangi özellikleri ararsınız?
“Beni muayene edecek bir hekimden öncelikle pozitif elektrik almak isterim. Etkileyici bir konuşmasının olması, samimiyetinin yüzünden okunması, inandırıcı olması lazım. Mesleğinin niteliklerine haiz olmasını, meslek etiğini edinmiş olmasını beklerim. Ama maalesef ‘tüm hastanelere ve hekimlere güvenim tamdır’ diyemiyorum. Türkiye bir geçiş sürecinde mi, bir virüs geldi de hepimizi bir şekilde etkiledi mi bilemiyorum; tüm kurumlarda zafiyetler söz konusu. Sporda, sanatta, politikada, bilimde, güvenlikte; her birimde bu zafiyetleri görüyoruz. Hiçbir kurumda gözü kapalı her şeye evet diyebileceğimiz bir durum yok.”

. Sağlıklı bir erkek dediğimizde nasıl bir erkek geliyor aklınıza?
“Şu anda insan ömrü 80’li yaşlara dayandı. Eskiden 50’lerde insanlar ölüyordu. Şimdi ilaçlarla ömrü uzatmak söz konusu. Sigara içip de sağlıklı yaşayan insanlar bile var. Spor merkezleri var mesela. Eskiden spor merkezleri falan yoktu; mahallede asfaltın üzerinde maç yapıp, kendisinin spor yaptığını zannederdi insanlar. Türkiye’de ne halı sahası vardı, ne koşu parkurları vardı,  ne de spor merkezleri… Sağlıklı olmak demek bence, akıl sağlığıyla hayata bakabilmek demektir.

Hiç spor yapmayan bir insan; emeğe, hayata, insana, sevgiye, barışa çok farklı bakabilir. Benim için insani kriterler bu saydıklarım. Bazı insanlar spor yapıyor, gayet sağlıklı ama hayatın çok ötesinde; ağlayan bir kedinin minicik yavrusunun gözyaşı da onu etkilemiyor, oğlunu kaybetmiş bir annenin gözyaşı da… Ama ‘ben sağlıklıyım, sporumu yaptım’ diyor. Kendince, kendi için yaşayan insanların sağlığı kendini ilgilendirir, ben hayatın içindeki insanlık adına sağlıklı yaşamın daha önde olduğuna inananlardanım.”

. Prostat muayenesi yaptırdınız mı hiç? Ne kadar sıklıkla yaptırıyorsunuz?
“Evet yaptırdım. Yeni başladı, 50’yi devirdikten sonra bu çok önemli dediler. Bir operasyonum oldu bir buçuk yıl önce, onun için kalın bağırsak endoskopisi de yapıldı, bunu iki yılda bir yaptırmamı salık verdiler. Herhalde yaza girerken tekrar yaptıracağım.”

. Sanatçıların film, tiyatro, dizi, televizyon çalışmaları nedeniyle düzenli yaşamaları çok zor. Gecesi gündüzü belli olmayan çalışma temposunda nasıl besleniyorsunuz? Bu konuda yaşadığınız sıkıntılar var mı?
“Öğrencilik hayatımda ilkokul birinci sınıftan itibaren yatılı okulda okuduğum için özellikle ekmeğe çok fazla düşkünlüğüm var. Zaman zaman aç kalmamak için ekmeği çok yerdik o dönemlerde. Şimdi bu ekmek sevdamı dengelemek için sabah kahvaltısında çok ekmek yediğimde diğer öğünleri salata ve ızgarayla geçiştiriyorum. Evden uzak bir dizi çekimi ya da film olduğu zaman beslenme kontrolünüz, sizi sevenlerin dışına çıkıyor, o zaman da olanlar oluyor. Mesela iki yıl Adana’da ailemden uzakta kaldığımda, Adana Kebabı sekiz kilo almama neden oldu; hala o kiloları veremedim.”

“ÇOCUKLARINI KORKUTARAK YETİŞTİREN BİR TOPLUMUZ”

. Bazı kişilerde hastaneye gitme, iğne olma gibi fobiler vardır. Sizin de sağlıkla ilgili evhamlarınız, korkularınız var mı?
“Evham olarak yok ama herkesin hastaneyle ilgili sıkıntısı vardır bizim toplumda. Hastaneye gidildiğinde bir hastalık gündeme gelecek diye korkulur çünkü gerçeklerle yüzleşmekten korkan bir toplumuz. Korkularıyla yaşayan bir toplumuz. Çocuklarını korkutarak yetiştiren bir toplumuz.

Bize mama yedirirlerken de korkuturlardı; hemşire abla gelecek iğne yapacak, öcü gelecek, yıldırım çarpacak, köpek gelecek seni ham yapacak, polis amca gelecek. Bu tür korkular bizi hastane fobisiyle karşı karşıya getiriyor. Ancak sağlıklı yaşamak ve sevdiklerimizi üzmemek için hiç değilse yılda bir kere sağlık kontrollerimizi yaptırmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz.”

. Erkeklerin saç ektirmeleri, botoks yaptırmaları, yüz estetiği olmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
“Kişiye bağlı bir tercihtir, isteyen saç ektirir, botoks yaptırır. Ben, ‘şarap yıllandıkça takdir görür’ durumundayım; öyle bakıyorum olaya. Bunu başka şekilde yorumlayanlar var; ben saçımla farklı bir beğeni kazandım onu devam ettirmeliyim diye. Oysa yurtdışında benim gibi düşünen nice ödüller almış aktörler var, onlar yaşlılıklarından gurur duyuyorlar. Önemli olan yürekleriyle, beyinleriyle, oynadıkları rolün hakkını vermeleri.”

. Siz henüz 7 yaşındayken anneniz Kamuran Hanım’ın ağır bir hastalık nedeniyle bir süre hastanede yattığını biliyoruz. O dönemde neler hissettiniz?
“Annemin beli tutulmuştu, yürüyemez haldeydi. Fizik tedavi ile uzun bir süre, bir yıla yakın Bursa Askeri Hastanesi’nde yattı. Önce bir rahim ameliyatı geçirdi, rahim ameliyatından sonra belindeki rahatsızlık başladı. O yaşlarda ana kuzusuyuz ama koptuk annemizden. Yatılı okula başladım. Hem annenizi düşünüyorsunuz hem de yeni bir ortama, yaşam biçimine alışıyorsunuz. Tek başıma ayakta kalmayı öğreten bir durum oldu annemden ayrı kalmak.”

“ESKİDEN TÜRKİYE BU KADAR SEVGİSİZ YAŞAMIYORDU”

. Küçük yaşta ailenizden kopmanız, okul hayatınızı etkiledi mi?
“Yo, hayır. Okulda bizi bir sevgi çemberi içine aldılar. Eskiden Türkiye bu kadar sevgisiz yaşamıyordu. O zaman suları musluklardan içiyorduk, her şey çok daha temizdi. İnsan ilişkileri de temizdi.”

. “İnsancıl Rollerin Bir Numaralı Adamı” olarak anılıyorsunuz. Gerçek yaşamda da yumuşak mizaçlı biri misiniz? Stresli ve gergin olduğunuz anlar var mıdır? Stresinizi nasıl atarsınız?”
“Zaman zaman sinirlendiğim anlar oluyor; haddini bilmezliklere sinirleniyorum, saygısızlıklara, cehalete sinirleniyorum. Adam öyle bir araba kullanıyor ki arkadan gelen üç beş kişinin de hayatına mal olacak şekilde araba sürüyor. Ayı bile yapmaz, onların bile kuralları vardır. Bu nasıl bir yaratıktır ki bunu buraya salmışlar diye sinirlenip, öfkeleniyorum.

Sonra da ‘önemli bir ameliyata yetişmeye çalışan bir operatördür belki’ diye düşünüp kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Halbuki değil; hiçbir operatör, kendisinin hayatını da diğer insanların hayatını da tehlikeye sokacak bir durum yaratmaz. Bir şekilde kendimizi tedavi etmek zorundayız, yaşama kast edenlerle aynı yerde yaşamak çok zor. Bombanın üzerinde sigarayla yürümek gibi bir şey bu.”

. Beyin Felçli Çocuklar Derneği Yönetim Kurulu Başkanısınız, bir röportajınızda, “Türkiye’de 0-18 yaş arası 2,5 milyon beyin felçli çocuk var. Onlara yüreklerimizi açarak; yaşam, eğitim ve sokakta yürüme hakkı sunmalıyız” demiştiniz. Sizce bu konuya Türkiye’de ne kadar önem veriliyor?
“Konuyla ilgili bakanlıktan tutun da belediyelerin yetkili kuruluşlarına kadar bu soruyu sorduğumuz herkes, güllük gülistanlık bir tablo koyuyor ortaya. Tüm belediyelerin hizmetleri varmış, evlerde bakımlar yapıyorlarmış, altını temizliyorlarmış. Peki niye hayatın içinde değil bunlar? Geçen yıl Nürnberg’e gittiğimde bir festival vardı, engelliler de festivale kendi sandalyeleriyle gelmişlerdi. Festivalin her alanında dolaşabiliyorlardı; şarap, bira içiyorlar, sandalyeleriyle dans ediyorlar, toplu taşıma araçlarına biniyorlar, rampa inip çıkıyorlardı, diğer sağlam insanların yaptığı her şeyi yapabiliyorlardı.

Türkiye’ye yeni gelen otobüslerde rampa var dediler. Geçenlerde gördüm; anne, rampayı kaldırdı ve çocuğunu itti otobüse. Yani engelli tek başına otobüse binemiyor, yine birinin yardımına ihtiyacı var. Toplu taşıma aracı onlar için organize edilmemiş. Ben sağlıklı olarak yolda yürüyemiyorum, engelli nasıl yürüyecek? Bunları anlattığımızda, hiç kimse üstüne almıyor konuyu. En iyi yollar, kaldırımlar bizim demeye başlıyorlar. Biz gerçekle yüzleşmekten kaçındığımız için bu işi sürekli ört bas edip kapatıyoruz.”

“ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR”

. Beyin Felçli Çocuklar Derneği ile yakın bağınızın olmasının özel bir nedeni var mı?
“Çok sevdiğim bir arkadaşımın oğlu felçli olduğu için; ateş düştüğü yeri yakıyor… Ben de bilmiyordum Türkiye’de iki buçuk milyon beyin felçli çocuk olduğunu, insanlar yavrusunu çıkartamıyor ki dışarıya. Bu dramı görünce burada mutlaka görev almalıyım dedim, böyle bir etkileşimim oldu.”

. Altan Bey, şu an sağlığınız nasıl peki? İlaç almanızı, takip yaptırmanızı gerektiren kronik bir rahatsızlığınız var mı?
“Yok ama iki yıl önce disk kayması başlangıcı olmuştu, fizik tedavi gördüm 15 gün. Şimdi her sabah o hareketleri yapmak, ağır kaldırmamak zorundayım. Bugün çarşıya gittim biraz ağır kaldırdım sanırım çünkü hemen ağrı kendini fark ettirdi.

“İNSANLAR ŞİİRE ÖNEM VERMİYOR”

. Türkiye’yi “şairi azalan bir ülke” olarak nitelendiriyorsunuz, insanların artık şiire önem vermediğini dile getiriyorsunuz. Şiir yoksunluğu toplumları ve insan ilişkilerini ne yönde etkiliyor?
“Trafiğin akışındaki bu düzensizliği, durakta otobüs bekleyenlerin hırçınlığını, aynı apartmanda yaşayıp da birbirine ‘günaydın’ demeden güne başlayanları, bir galibiyetten sonra ateş açıp minicik bir yavrunun ölmesine neden olan insanların hızla çoğaldığı bir toplumda şairler azalıyor demektir.”

. Devam eden televizyon dizileri ve film projeleri hakkında bilgi verir misiniz?
“TRT’de Bahar Dalları isminde; organ bağışını önemseyen, organ bağışının ne kadar kutsal olduğunu anlatan, içinde sevginin, emeğin, şefkatin, omuz omuza olmanın yer aldığı bir drama var.
Güneşi Gördüm isimli filmin Oscar aday adayı olması gurur verdi. İlk beşe kalırsak Türkiye için de gurur verici bir şey olacak, ödüllerle de dönersek bir de… Kampuste Çıplak Ayaklar, isimli Cansel Elçin’in yönettiği bir filmde konuk oyuncu olarak rol aldım. 6 Kasım’da vizyona girecek Aşk Geliyorum Demez adlı bir sinema filminde bir Ermeni tespih ustasını oynuyorum orada da aşkın güzelliğini, sevgilerin ve mutlulukların ancak insanın kendi elinde olduğunu, herkesin gözlerinin renginin ayrı ama gözyaşlarının aynı renkte olduğunu unutmadan hayata bakmanın önemli olduğunu anlatan bir karakteri oynuyorum.”


İçeriği Paylaşın