Annesinin Böbreği Nakledilen Serdar Önal: Moralinizi Yüksek Tutun
Annesinin Böbreği Nakledilen Serdar Önal: Moralinizi Yüksek Tutun
Bizi Takip Et
Diyabet hastası olan Fotoğraf sanatçısı Serdar Önal A Haber’in Medikal programına katılarak 9 yaşından bu yana olan diyabet sürecini anlattı. Diyabetin böbrek komplikasyonu nedeniyle diyalize girmek zorunda kalan Serdar Önal, “Yaklaşık 9-10 ay kadar diyalize bağlandım. İşler biraz daha ciddiye bindi, organ nakli gündeme geldi” dedi.
Serdar Önal aslında babası gibi bir tıp doktoru ancak artık hekimlik yapmıyor. Annesi tarafından verilen böbrekle diyalizden kurtulan Önal, Medikal’in İyileşme Öyküleri Köşesi’nde “Organ nakli olacak kişiler için ameliyat artık çok basit, organ verecek insanlar için de riskler bir burun ameliyatı ya da en hafif bir ameliyat kadar. İnsanlar organ vermekten korkmasınlar” mesajını verdi.
“Pozitif bilime inandığım kadar morale de inanıyorum” diyen Serdar Önal, “Sağlık konularını halının altına süpürmeyin. En azından kötü bir rüya göreceğinize uyanık olun. Doktorlardan da korkmayın onlar sizin için var” şeklinde konuştu.
Fotoğraf sanatçısı Serdar Önal ile Esra Kazancıbaşı Öztekin’in A Haber’daki Medikal programında yaptığı röportajın detayları www.sagligimicinhersey.com’da…
. Annenizin verdiği böbrekle sağlığınıza kavuştunuz. Sizi böbrek yetmezliğine götüren süreç diyabetle başlamış. Çocukluğunuzda diyabetle tanıştınız, biraz bilgi verir misiniz?
Yaklaşık 30-35 sene önce diyabetim başladı. 9 yaşımdaydım, babam da doktor olduğu için hemen fark etti. Gerçi koma durumu olmadı ama birtakım belirtiler nedeniyle diyabet olduğum anlaşıldı insüline bağlı tip 1 şeker hastası olduğum ortaya çıktı ve bir tedavi uygulandı. Diyabet 25 yıl bir sıkıntı olmadan devam etti ama sonra buna bağlı olarak komplikasyonlar gelişti, böbrek yetmezliği başladı. Yaklaşık 9-10 ay kadar diyalize bağlandım. İşler biraz daha ciddiye bindi, organ nakli gündeme geldi. Şanslıydım ki birkaç aday vardı eski eşim ve ailemden birkaç kişi daha vardı.
Doktorum annemden böbrek alınacağına karar verdi. Doktor, “Kariyerimi tehlikeye atıyorum ama annenizden alalım daha sonra nakil olması gerekirse diğerleri de sırada beklesin” dedi. Gayet başarılı bir ameliyat oldu, şu anda gayet iyiyim.
. Kaç yıl önce böbrek nakli ameliyatı oldunuz?
5 buçuk 6 yıl oldu. Ben burada insanlara böbrek nakli olun, diyaliz kötüdür demek istemiyorum sonuçta diyaliz de bir alternatif ama tabiî ki diyalize giderken birtakım sıkıntılar doğuyordu. İnsanların morallerini bozmak istemiyorum ama elbette diyalizle organ nakli arasında bir fark var.
“AMELİYATTAN 1 AY SONRA FOTOĞRAF ÇEKİMLERİME BAŞLADIM”
. Nedir o fark? Bu şekilde bir özgürlüğünüz oluyor değil mi? Diyaliz için haftada birkaç gün gitmeniz gerekiyordu.
Haftada üç günümü alıyordu buna bağlı olarak diyalizden çıktıktan sonra ve ertesi gün ciddi bir yorgunluk oluyordu. Bir gün diyalize giriyorsunuz ve akşamına kadar ancak dinleniyorsunuz, bir gün boşunuz oluyor ve bir gün sonra tekrar diyalize giriyorsunuz. Bazı şeyleri yerine koyuyor evet ama tam anlamıyla da her şeyi yerine getirmiyor fakat yaşamı idame ettirebiliyorsunuz.
Bir tatil programı yapacaksanız muhakkak o tatil programında gideceğiniz yerden diyaliz merkezini ayarlamak zorunda kalıyorsunuz ve bir şekilde bağımlı oluyorsunuz çünkü bunlar muhakkak yapılması gereken şeyler. Buradan Ankara’ya gidecekseniz oradaki bir diyaliz merkeziyle randevulaşmanız gerekir çünkü ertesi gün orada diyalize gireceksiniz ya da yurt dışına gittiğinizde yine aynı şekilde.
Bu ameliyat kolay bir ameliyat değildi ama bir ay sonra tekrar fotoğraf çekimlerime başladım, doktorum özellikle tozdan sakınmam gerektiğini, hayvanların olmadığı ortamlarda bulunmam gerektiğini söyledi ama ben bir ay sonra çok tozlu bir yerde bir moda çekimi yapıyordum. Önceden Bodrum’da yaşadığım dönemde yaklaşık 10 kedi, 2 köpeğim vardı. Şu an günde 1 buçuk saat tenis oynuyorum. Bütün aktivitelerim aynı ve iş hayatım da devam ediyor.
. Siz de bir doktorsunuz, babanız da bir doktor. Diyabetin komplikasyonları açısından taramalarınızı ne sıklıkla yaptırıyordunuz? Çünkü göz, böbrek komplikasyonları var.
Ben çocukken belli bir gazetede üç ayda bir “Şeker hastalığının çaresi bulundu” diye haber çıkıyordu. Ben de o zamanlar inanıyordum hatta yakın zamana kadar bu haberleri görüyorum ama artık inanmıyorum ama tıp ilerliyor. Bundan sonraki zamanda eminim ki bizim çocuklarımız şeker hastalığıyla ilgili sıkıntı yaşamayacak ama doktor tarafından değil hasta tarafından konuşayım; ben hastayken bir diyetisyene gidilirdi, klasik kibrit kutusu büyüklüğünde peynir, iki dilim ekmek yiyeceksiniz denirdi.
Çok dirençli de olsanız 1 hafta 15 gün sürdürebiliyorsunuz sonrasında bir şekilde boş verilebiliyor. Diyetler o zamanlar insanın yaşamına çok uygun değildi, şimdi çok daha iyi diyet programları uygulanıyor ama yapılması gereken elbette diyet ve spor, bu kesinlikle şart. Muhtemel üç ayda bir de hemoglobulin a1c kontrolü yapılıyor ki buradaki değerler, eğer sorun varsa sizin tüm kötü karnenizi ortaya çıkıyor.
“ÇOCUKKEN TATLI KAÇAMAKLARI YAPIYORDUM”
. Diyabet sizin böbreklerinizi bozmuş. Böbrek kontrollerinizi yaptırıyor muydunuz? Kalple ilgili ya da gözle ilgili taramalarınızı yaptırıyor muydunuz? Şimdi hala bu kontrolleri yaptırıyor musunuz?
O zaman da yaptırıyordum ama bazı şeylerin önüne geçilemiyordu. 15-20 yıl içinde bazı tip hastalıkların komplikasyonları kaçınılmaz oluyor. Ben de çok iyi bir hasta değildim, yaramazlıklar yapıyordum çocukken, tatlı kaçamakları yapıyordum. Bence diyabetlilerin çoğu yemek hırsızı, dolabı açtığında çoğu insandan çok daha fazla yer. Bunlar biraz sıkıntı ama bu biraz da yılların getirdiği bıkmışlıkla ilgili olabilir. Gözle ilgili kontrollerimi yapıyordum, askerlik sırasında bununla ilgili bir sıkıntım ortaya çıktığı için önlem almaya başlamıştım ama durdurulamadı.
. Diyabet böbreklerinizi etkilediğinde ne tür sıkıntılarınız oldu?
İlk aşamada kreatinin biraz yüksek çıkmıştı, bir sonraki doktora gitmemde bayağı yükselmişti ve ben artık 30 metrelik yürüme mesafesini düşünüyordum, merdivenleri düşünüyordum. Çok çabuk yoruluyordum, rengim yeşile dönmüştü. Doktorum beni gördüğünde “Direkt İstanbul’a gidiyorsun, bir gün bile beklemeyeceksin” dedi. O zamanki doktoruma gittim, beni gördüğünde “İstersen şu an diyalize başlayalım ya da evine git gece yarısı seni muhtemelen ambulansla getirecekler kalp kriziyle, seni ya kurtarırız ya kurtaramayız. Sen bilirsin” dedi. Hemen diyalize başladım, öylesine son dönemdeydim ki 30 adım atmayı düşünecek kadar yorgun hissediyordum kendimi. Kendimi diyaliz zamanında gayet iyi hissettim ama şu an çok daha iyiyim.
“MORALİMİZİ YÜKSEK TUTMAK ZORUNDAYIZ”
. İyi hissetmede moralin de etkisi var mı?
Bence var, o insana yaşam gücü de veriyor. Japon bilim adamının su molekülüyle yaptığı bir deney vardı, su molekülünün yanında olumlu konuşulduğunda su molekülü mükemmel bir pırlanta şeklini alıyor ama olumsuz konuşulduğunda o atomik yapı bozuluyor. Bizim vücudumuzun da yüzde 78’i sıvı ve kötü konuşulduğunda bile atomik yapı bozulduğuna göre moral çok önemlidir. Aslında iyileştirme gücü olduğuna da inanıyorum pozitif bilime inandığım kadar buna da inanıyorum.
Moral çok önemli, mesela parmağımız kesildiğinde ve bir hafta sonra iyileştiğinde gazetelere çıkmıyoruz ama inanarak kanserden kurtulmuş birisi gazetelere çıkabiliyor halbuki aynı mantık. Sonuçta, “Kanser oldum çok kötüyüm, yaşamım bitti” diye düşünülmemesi lazım. Moral yüksek olmalı, gerekli önlemler alınmalı, tedaviler uygulanmalı ama moralimizi de yüksek tutmak zorundayız.
. Bodrum’daki yaşantınız döneminde sağlık ve moral olarak ne hissediyordunuz?
İşin doğrusu o kadar da şehirden uzaklaşmamıştım işim gereği çok sık gidiyordum ama elbette oradaki yaşam biraz daha yavaş geçiyor. Yolda birisi arabayla bekliyorsa arkasından korna çalan bulamazsınız. Varsa da İstanbul, Ankara, Antalya plakalıdır.
Daha sabırlı daha yavaş geçtiği için stres faktörü az olduğu için orada yaşamak insana daha iyi geliyor ama sonuçta her şey insanın kendisiyle alakalı.
“ORGAN VERECEK İNSANLAR KORKMASIN”
. Annenizin böbreğiyle sağlığınıza kavuştunuz. Bu nasıl bir duygu? 71 yaşındaki annenizden çok büyük bir fedakarlık, annenizle ne konuştunuz?
Canlıdan nakil olduğu için ameliyata aynı anda giriyorsunuz, kendi adıma çekindiğim hiçbir nokta olmamıştı ama annem adına kaygı duymuştum çünkü o çok büyük bir fedakarlık yaptı. Benim yüzümden bir ameliyata giriyordu ve Allah saklasın annem adına herhangi bir şey ters gitseydi bu büyük bir sorumluluktu ama artık ameliyat riskleri o kadar düştü ki, organ nakli olacak kişiler için söylüyorum artık çok basit, organ verecek insanlar için de riskler bir burun ameliyatı ya da en ufak bir ameliyat kadar. İnsanlar korkmasınlar ama ben o an annem için endişelenmiştim.
. Böbrek nakli sonrasında neler oldu?
2-3 gün kadar annem hastanede kaldı, ben de 10 gün kaldım. Annem bu 2-3 gün sonra sosyal yaşamına devam edebildi. Organ verecek insanların bir lüksleri daha var o da öncesinde o kadar iyi bir kontrolden geçiyorlar ki normal insanlara göre yaşama oranları çok daha fazla oluyor. Organ verecek insanlar korkmasınlar çünkü onlar da doktor kontrolünde devam ediyorlar, yaşam süreleri uzuyor o nedenle organ vermeliler.
. “30 adım atmakta zorlanıyordum” dediniz. Bugüne gelecek olursak yine fotoğraf sanatçılığına devam ediyor musunuz?
Moda ve reklam fotoğrafı çekiyorum şu an. Bütün aktivitelerimi yerine getirebiliyorum, günlük yaşamıma aynen devam edebiliyorum, çok iyi gidiyor.
Türkiye’de daha çok canlıdan organ nakli yapılıyor, nedense kadavradan organ verilmiyor. Bunun üzerinde durulması lazım çünkü dini yönden de hiçbir sakıncasının olmadığı defalarca açıklandı. Ölünün bütünlüğü bozulmasın diye böyle düşünülüyor olabilir ama önemli olan ruh olduğuna göre lütfen organ bağışı yapalım.
. Siz aslında bir hekimsiniz ama mesleğini yapmayan bir hekimsiniz, birkaç yıl önce de hekim kimliğinizle program sunuyordunuz. Sağlıkla iç içesiniz geldiğimiz bu noktada bir diyabetli olarak göz kontrollerinizi, kalp kontrollerinizi, böbrek kontrollerinizi ne kadar sıklıkla yaptırıyorsunuz? İhmal ediyor musunuz?
10 yıl kadar hekimlik yaptım, neredeyse emekli olacaktım. Programı da özlemişim.
Hayır kontrollerimi ihmal etmiyorum. Japon dilinde kriz aynı zamanda fırsatla aynı kelimedir. Ben de bir kriz yaşadım sağlığımla ilgili ve bunu bir fırsata dönüştürdüm. Üç ayda bir muhtemel bütün problemleri içeren bir check-up’tan geçiyorum.
“9 YAŞIMDAYKEN İNSÜLİN İĞNESİNİ SAKLAMA GEREĞİ DUYDUM”
. Çocukken insülin iğnesi yaparken okulda arkadaşlarınızdan çok utandığınızı ve gizlice insülin yaptığınızı söylemişsiniz. Türkiye’de çocuklar arasında da diyabet çok yaygın. O zamanki hislerinizi bizimle paylaşır mısınız?
O zamanlar bugünkü teknoloji yoktu, benim kullandığım iğneler kaynatılan iğnelerdi, cam iğnelerdi ve bunu 9 yaşımda herkesin ortasında yaptığımda arkadaşlarımın çok büyük tepkisini gördüm ve bunu saklama gereği duydum.
Utandığımdan değil ama gelecek eleştirilere hazır değildim. Ben gizlice tuvalette ya da kapalı bir yerde yapmak zorunda kalıyordum. Şu anki kalem şeklindekiler veya plastik enjektörler o kadar da insanın gözüne batmıyor ama hala insanlar dönüp bakabiliyor uyuşturucu mu kullanıyorum diye…
Yurtdışında çocuklar için kamplar var, Türkiye’de de var. Diyabetliler bir araya geliyorlar ve bunun psikolojisini anlatıyorlar. Diyabetliler çok daha rahat bir zaman geçirebiliyorlar. Obezite ne yazık ki diyabeti körüklüyor belki bunları kontrol etmek, gazlı içeceklerin okula girmemesini sağlamak iyi olabilir.
“SAĞLIK KONULARINI HALININ ALTINA SÜPÜRMEYİN”
. Önemli bir hastalığı atlatmış ve sağlığına kavuşmuş biri olarak neler söyleyeceksiniz?
Öncelikle sağlık konularını halının altına süpürmeyin eğer bir sıkıntı varsa muhakkak tedavisi için doktora gidin. En azından kötü bir rüya göreceğinize uyanık olun. Tahlillerinizi yaptırın hastalığınızın teşhisini koydurun, bunun üzerine gidin. Doktorlardan korkmayın onlar sizin için var, tedaviyi ertelemeyin ve moralinizi yüksek tutun.
İçeriği Paylaşın