Aşkın Ruh ve Beden Sağlığına Etkileri

Aşkın Ruh ve Beden Sağlığına Etkileri

Aşkın Ruh ve Beden Sağlığına Etkileri

Bizi Takip Et


SÖYLEŞİ: Demet DEMİRKIR

Acaba aşk yalnızca duygusal anlamda mı bizi tatmin ediyor. Genel sağlığımız bağlamında düşünecek olursak bize hiçbir katkısı yok mu?

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı`ndan Prof. Dr. Doğan Şahin; aşk, aşk nasıl anlaşılır, aşkın sağlık üzerindeki etkileri, aşk antidepresan görevi mi görüyor, aşkın kalp sağlığına faydaları, aşık olan bir kişiyle aşık olmayan bir kişinin beyninde ne gibi farklılıklar oluyor, kanser gibi önemli hastalıklara karşı koruyucu bir kalkan mı, aşk uyku düzenini ne yönde etkiliyor, aşık olan kişi daha mı güzel ya da yakışıklı olur ve benzeri sorularımızı yanıtladı. 

. Aşk nedir, nasıl tanımlanır? 

“Aşkla ilgili her biri anlamlı oldukça farklı olan binlerce tanım yapılabilir ve bunların hepsi de bir bakıma doğru olurken bir bakıma da eksik ve yanlış olur. Çünkü tek bir aşk yoktur. Hatta dünyada ne kadar insan aşık olduysa o kadar çeşit de aşk oluşmuştur denilebilir. Gene de bu kadar farklı olmalarına karşın ortak yanları üzerinde durulabilir.

Aşk bir eksiklikten, tamamlanma ihtiyacından doğar. İnsan olgunlaştıkça, başka insanların destek ve onayına olan gereksinimi azalır ancak sağlıklı bir kişide bu ihtiyaç tam olarak ortadan kalkmaz. İnsanın sevgi ile ilgili olarak üç temel duygusal gereksinimi olduğunu söyleyebiliriz. 
İlki sevilme, şefkat görme, bakılma, korunup, esirgenme ihtiyacımızıdır. Hastalandığımızda daha net olarak duyduğumuz adeta bir anne tarafından bakım verilmesine duyduğumuz ihtiyaç. Bu ihtiyacı muhtemelen doğuştan getiririz ama annemizle ilişkimizde şekillenir. Daha sonra büyüdüğümüzde azalsa bile hep varlığı devam eder.

İkinci temel gereksinimimiz beğenilme, hayran olunma gereksinimimizdir. İnsan başlangıçta ne olduğuna dair bir fikre sahip değildir. Başta annesi ve babası olmak üzere çevre ile kurduğu ilişkide başkalarının ona davranışları üzerinden, başkaları ile ilişki içinde ne olduğuna dair bir kanaat oluşturmaya başlar. Başlangıçta değerli, sevilebilir biri olup olmadığı, başkalarının kendisine nasıl davrandığı üzerinden belirlenirken, bu izlenimlerden giderek bir kendilik algısı gelişir ve dış uyaranlara olan gereksinim azalır. Yani başkalarının kendisi hakkında ne düşündükleri giderek daha az önemli olur. Ama bu tam olarak geçmez. Yani kişi gene de en azından biri tarafından beğenilmek ve sevilmek suretiyle, kendisini değerli ve özel algılamak ister.

Üçüncü temel gereksinimiz ise ilk ikisine benzeyen ama onlardan biraz farklı olan aşık olunma ve aşık olma gereksinimimizdir. Aşkın şefkat ve hayranlıktan farklı yapan daha doğrusu onlara ek olarak içerdiği şey, arzudur. Birinin arzusunun nesnesi olmak isteriz ve aynı zamanda birini herkesten farklı bir biçimde arzulamak isteriz. İşte sevgi ile ilgili bu üç temel duyguyu ve gereksinimi bir arada barındıran ilişkiye aşk diyebiliriz.

“HİÇ AŞIK OLMADAN YAŞAMIŞ ÇOK SAYIDA İNSAN VAR”
. Herkes aşık olur mu? Bazıları hiç aşık olmadığını söyler, bu mümkün müdür? Hiç aşık olmayan insan olur mu? 

Hiç aşık olmadan yaşamış gitmiş ve yaşayıp gidecek çok sayıda insan vardır. İnsan aşık olma kapasitesi ile dünyaya gelse de bir çok kapasitesi gibi aşık olma kapasitesi de gelişmeyebilir. Ayrıca aşık olabilmek bazı engellerin aşılmasına bağlıdır.

Bebekliğinde gereksinim duyduğu oranda ilgi, sevgi ve duygusal yakınlık görememiş insanlar, sevilmeme veya terk edilme endişesi içinde olurlar. Yeteri kadar sevilmeyeceğine ya da ileride terk edileceğine ilişkin endişeleri ve korkuları olan insanlar birini gerçekten sevemezler. Yani insanın birini gerçekten sevebilmesi ve aşık olabilmesi için böylesi korkularının olmaması gerekir

İnsanlar çocukluklarında kurdukları bağlanma biçimlerini tekrarlama eğilimi gösterirler. Annemizle kurduğumuz ilişki ne kadar yakın ve içtense, ne kadar hakiki ve özgürlükçü, bireyselliğe izin veren bir ilişki ise, ileride de o ölçüde sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı barındırırız. Tahakküm edici, kontrolcü, çocuğa birey olma şansı tanımayan annelerin yetiştirdiği bazı çocuklar, annelerinin beklediği gibi itaatkar ve uysal olsalar da bir kısmı da son derece isyankar olurlar. 

Bu insanlar her türlü bağlanmayı bir çeşit köleleşme tehdidi barındırdığını varsaydıklarından bağlanamaz dolayısıyla da gerçekten yakın ve derin ilişkiler kuramazlar; ya insanlardan kaçarak ya da yüzeysel kısa süreli ilişkiler kurarak yaşarlar.

Aşık olabilmek için aşılmış olması gereken bir başka engel utanç duygusudur. Kendisi olmaktan, kendine ait duyguları ve düşünceleri olmaktan çekinmemek gerekir. İnsan evladı yetişmesinin bir döneminde, özellikle 1-3 yaşları arasında annesinin beklentileri ile kendi istekleri arasında yoğun çatışmalar yaşar. Çocuk bu dönemde hareket etmeye ve konuşmaya başladığından anneden görece bağımsız olmaya ve kendi başına hareket etmeye başlar. Daha önce pek itiraz etme olanağı olmayan bebek, şimdi istemediği şeyleri söyleyebilmekte, sinirlendiği zaman vurabilmekte, eşyaları kırabilmekte ve fırlatabilmektedir. 

Kısaca annesine itiraz edebilir bir duruma gelmiştir. Bu dönemde birçok alanda, mesela çocuğun ne yiyeceği, ne giyeceği, çişini ne zaman ve nereye yapacağı gibi konularda, kısaca günlük hayatın her alanında anne ile çocuk arasında bir çatışma yaşanır. Anne, çocuğun isteklerini ne kadar az dikkate alır, ne kadar çok belli kuralları dayatırsa o zaman kendi duygularını bastıran ve sadece gerekli olduğu gibi düşünüp, hissetmeye ve bunlara uygun davranmaya çalışan bir insan ortaya çıkar. Ne istediğine, ne hissettiğine göre değil, nasıl gerektiğine göre yaşayan bir insandır oluşan. Kurallara göre yaşar ve herkesten de kurallara göre hareket etmesini bekler. Bu kişiler de gerçek anlamda sevemez ve aşık olmazlar. Çünkü duygularını sürekli bastırır ve kontrol etmeye çalışırlar. İleride biriyle beraber olduklarında ve evlendiklerinde bu bir mantık evliliği olacak ve duygudan, tutkudan, arzudan bir hayli yoksun, yavan bir ilişki ortaya çıkacaktır.

Gerçek bir aşk için aşılması gereken bir engel ise, karşı cinsten ebeveyne olan çocuksu aşkımızdır. Ağır ruhsal sorunları olan kişiler ve sağlıklı olmalarına karşın eşcinseller hariç, hemen herkes 3-5 yaşları arasına karşı cinsten ebeveynine aşık olur. Ancak zamanla çeşitli gelişmelere bağlı olarak bu aşk geçer ve ileride benzer bir ilişki kurabilme potansiyeli ile yavaş yavaş silinir. Ancak bazı kimselerde bu aşk beklendiği kadar silinmez, gene bilinç dışıdır ama hala kuvvetlidir. İşte o zaman kişi,  sağlıklı bir aşk ilişkisi kuramaz . Çünkü aşık olabileceği kişiler, bir kadınsa babasına, bir erkekse, annesine benzeyen kişilerdir. Bu kişilere aşık olduğunda bir yandan da derin bir suçluluk hissettiklerinden cinsel arzu hissedemezler. 

Bu kişiler, bazen de karşı cinsi ikiye bölerek bir çözüm ararlar.  Yani karşı cinsten bir grup insanı saygı duyulacak, hayran olunacak ama asla cinsel yakınlık kurulmayacak kişiler olarak görürler. Diğerlerini de yatılabilir ama değersiz olarak görürüler. Zaman zaman bazı kişilerin insanları yatılacak ve tapılacak ya da eğlenilecek ve evlenilecek diye bölmeleri tam da bu tür bir sorundan kaynaklanır. Yani hala ebeveynlerine olan çocuksu aşklarının devam etmesine bağlıdır.

Bir başka mesele duyguların kararlılığı ve duygularına sahip çıkabilme yetisidir. Bazı kişiler başkaları tarafından beğenilmemeyi ya da başkalarının kendi haklarında olumsuz düşünmelerini kaldırmadıklarından herkesin suyuna gitme eğilimi gösterirler. Başkalarına hoş görünebilmek için, eşleri ya da sevgilileri hakkında kötü konuşabilir, onları başkaları ile çekiştirebilirler. Böyle yapan kişilerin de gerçek bir sevgi yaşama şansları oldukça azdır.

Gene önemli bir başka konu, idealizasyon kapasitesidir. Aşık olmak için başka birini idealize edebilmek ve ona hayran olabilmek gerekir. Kendisini yeterince beğenmeyen ve sevmeyen kişiler, yani öz güveni az olan kimseler, başkalarını beğenmekte zorluk yaşarlar. Birini çok beğenmek ona kendi değersizlik duygularını anımsatır. Birini çok zeki, çok başarılı ya da çok güzel bulmak, kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olduğundan bu hayranlığı kuramaz ya da sürdürmezler. Bu gibi kişiler, bunun yerine yüzeysel ilgi ve hayranlık gösterirler. Burada hayran olunan şey, kişinin bütünlüğü, yani fiziksel özellikleri, kişiliği, değerleri inançları, dünya görüşü gibi onu o yapan her şey değil, bir iki özelliğidir. Bunlar da genellikle yüzeysel ve çoğunlukla da aslında o kişiyi tanımlamayan, hangi ünlü kişinin oğlu ya da kızı olduğu, nerede oturduğu, ne iş yapmış olduğu filan gibi şeylerdir  

Görüldüğü gibi gerçekten sevebilmek ve aşık olabilmek için çok sayıda ve her biri oldukça önemli ve zor sorunu aşmış olmak gerekir. Normalde insan kendi gelişimi boyunca bu sorunları teker teker aşar, ancak günümüz toplumunun hasarlı yapılanması bu olasılığı ciddi olarak azaltmaktadır.

. Bir insanın aşık olduğu nasıl anlaşılır? Ya da ne zaman aşık olduğunu düşünmelidir insan? 
Bir insan gerçekten aşık olduysa bunu anlamakla ilgili herhangi bir zorluğu zaten olmaz. Yani aşık olan biri, aşık olduğunu bilir. Gene aşık olunan da kendisine aşık olunduğunu bilir.  Ancak dışarıdan, üçüncü şahıslar nasıl bilir diye soruyorsanız; aşık olmuş bir insanda ilk önce gözerlindeki ışıltının bariz olarak arttığını fark ederiz, cildi güzelleşir, parlar, sesinin cıvıltısı ortaya çıkar, neşeli ve canlı olur. Davranışları ve huylarında da değişiklikler olur, daha cesur olur, daha içten, daha samimi, daha dürüst biri olur. Birine aşık olduğunuzda ve birini gerçekten sevdiğinizde, o da sizi seviyorsa onun çok iyi bir şeyi hak ettiğini düşünürsünüz.

Sevdiğiniz kişinin bir yalancıyı, bir sahtekarı sevmiş olmasını istemeyeceğinizden, yalan söylemeyi bırakırsınız, daha dürüst, daha iyi biri olursunuz. Korkak, bir şeylere boyun eğen pısırık biri de olmazsınız sevdiğiniz zaman. Her şeyinizle sizi sevmiş olmasından mutlu olacağı biri olmaya çaba gösterirsiniz. 

“AŞK HAYATA BAĞLANMAYI SAĞLAR”
. Aşkın genel sağlık için önemi nedir? 

Aşk her şeyden önce hayatı sevmeyi, hayata bağlanmayı sağladığı için, yaşama arzusunu arttırdığı için, tüm sistemleri olumlu olarak etikler. Öncelikle merkezi sinir sistemini ve bununla ilintili olarak da  hormonal ve bağışıklık sistemini olumlu olarak etkiler.

. Aşk ruh sağlığını nasıl etkiliyor?  

Aşk en başta duygulanım ve duygudurumu olumlu yönde değiştirir. Duygudurum neşe ve mutluluk yönünde değiştiği zaman da bununla ilintili olarak ruh sağlığı topyekün olumlu bir tona kavuşur.

“AŞK KİŞİNİN KENDİSİNE GÜVENİNİ ARTIRIR”
. Aşkın kişilerin depresyona girme oranını düşürdüğü söyleniyor. Gerçekten bu mümkün mü? Mümkünse nedeni nedir? Bu açıdan bakacak olursak “aşk acısı çekmek” bir depresyon nedeni olabilir mi? 

Depresyon bir açıdan kişinin kendisine duyduğu güvenin azalması ve suçluluk hissetmesidir. Yeterince iyi biri olduğuna ve sevdiklerine gerektiği gibi davrandığına dair düşünceleri olumsuzlaşmıştır. Eğer kişinin mutlu bir birlikteliği, bir aşk ilişkisi varsa, kendisini onaylanmış, kabul edilmiş hisseder ve kendisine olan güveni artar. 

Aslında sağlıklı bir aşk ilişkisi bir çok açıdan kişinin ruhsal açıdan iyileşmesine neden olur. Ruhsal açıdan iyi olmak demek, öncelikle sevebilmek demektir. Biri insanı, hayatı, dünyayı, insanları sevebilen biri mutsuz ve karamsar olmaz, dolayısıyla da pek kolay depresyona girmez.

. Prof. Dr. Bingür Sönmez, platonik aşkın kalp için faydalı olduğunu söyler. Siz ne diyorsunuz bu duruma, aşk kalp sağlığını ne yönde etkiliyor?

Monoton, tekdüze yaşamı olanlar, duygusal açıdan heyecansız, coşkusuz yaşayan kişiler kalp hastalıklarına daha kolay yakalanırlar.

“ERKEKLER BAĞLANMAKTAN KAÇIYOR”
. Kadınlarda görülen “kırık kalp sendromu” yani aldatılma, terk edilme gibi olaylardan sonra kalp hastalığına yakalanma risklerinin erkeklerin yakalanma riskinden daha yüksek olduğu söyleniyor. Bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz, “kalp için faydalı olan aşk, bazen de olumsuzluklara yol açıyor” diyebilir miyiz
 
Olumsuzluklara neden olan aşk değil, aşkın bitmesi ya da gerçekleşmemesidir. Kadınlar ortalama olarak erkeklere oranla daha yüreklidirler. Bu bir yandan evrimsel olarak bağlanma ve yuva kurma kapasitelerinin daha fazla olmasından bir yandan da yetiştirilme koşullarından kaynaklanır. 

Daha uzun vadeli amaçları olmak, daha uzun süreli projeler yapmak, mutlu, anlamlı ve derin bir ilişki için gerekli ama aynı zamanda da kırıcı olabilecek beklentilerdir. Erkekler kırılmaktan, yaralanmaktan ya da sevilmemekten ve terk edilmekten korktuklarından bağlanmaktan da kaçarlar, böylelikle de yaralanmamış olurlar. Ama böyle davranaran erkekler da gerçek anlamda anlamlı ve mutlu bir beraberlik şansını hiç yakalayamamış olurlar.

. Aşk, beyni ne yönde etkiliyor? Aşık olan bir kişiyle aşık olmayan bir kişiyi kıyaslayacak olursak ne gibi farklılıklar oluyor? 

Beynin daha iyi çalışmasını sağlar. Dopamin ve serotonin aktivitesinde artış olur.  Sevgilinin verdiği mutluluğu tekrar tekrar isteme davranışları üretir. Yani sanıldığı gibi sevgiliye öyle kolayca doyulmaz. Öte yandan ağrıya duyarlılık azalır, yani ağrı hissi azalır. Bu nörotransmitterler bir çeşit hipomaniye benzer durum oluştururlar. Yani kişi neşeli ve canlı olur. Konuşma miktarı artar, daha esprili ve daha yaratıcı olur. Ayrıca daha cömert olur. Çeşitli etkinliklerde artış meydana gelir, daha çok şeyle ilgilenmeye, projeler yapmaya başlar. 

Ayrıca cinsel ilişki sırasında salgılanan nörotransmitter ve hormonlar, çiftlerin biribirlerine bağlanmalarını artırır.  

. Aşık kişilerin kansere yakalanma ihtimallerinin diğerlerinden daha düşük olduğu belirtiliyor. Bu doğruysa nedeni nedir? Aşık olup, kanserden korunmak ne ölçüde mümkün? 
Aşk, sevgi ve mutluluk öncelikle bağışıklık sistemini olumlu etkileyerek ortaya çıkabilecek kanser hücrelerinin eliminde edilmesini sağlarlar. Ancak elbette, aşık olarak kansere karşı bir çeşit efsunlanma hayali çok gerçekçi değildir. Bağışıklık sistemi ne kadar iyi olursa olsun, yüksek oranda kanserojene maruz kalındığında yeterli olmayabilir.

“AŞK, İŞTAHIN AZALMASINA NEDEN OLUYOR”
. Aşk, yeme isteği ve diyet başarısı arasında nasıl bir ilişki var? Geçtiğimiz günlerde medyada yer alan bir araştırma aşk mutluluğu yaşayan kişilerin, iştahlarının kapandığı, daha az yeme isteği duyduklarını ve kilo verdikleri; buna karşın ayrılık yaşayanların ise kilo almaya meyilli olduğu belirtildi. Aşk, iştahı ve diyet başarısını nasıl etkiliyor?

Yukarıda bahsedilen beyinde oluşan değişiklikler aynı zamanda tokluk hissinde artışa ve iştah azalmasına neden olur, ayrıca amaca yönelik çeşitli etkinlikler arttığı, kişi daha hareketli ve canlı olduğu için zayıflama da kolaylaşır.

. Aşkın stres ve kişilerdeki kaygıyı azalttığını söyleyecek olursak o halde bağışıklık sistemleri güçlü olduğundan soğuk algınlığı, vs… gibi hastalıklara karşı bir kalkan oluşturmalarından bahsetmek mümkün mü?
Elbette, aşk stresin kolaylaştırdığı hastalıklara karşı bir diren oluşturur. 

“DAHA ÇOK ŞEY YAŞAMA ARZUSU UYKU İHTİYACINI AZALTIYOR”
. Aşk uyku düzenini nasıl etkiliyor peki?

Uyku biraz azalır, görme isteği, daha çok şey yaşama arzusu ve artan enerji uyku ihtiyacını azaltırken, mutlu ve doyumlu bir cinsellik de çok güzel uyku verir. Rahat, dinlendirici ama çok fazla olmayan bir uyku söz konusudur.

“AŞK CİNSEL İSTEĞİ VE ARZUYU ARTIRIR”
. Aşkın sağlığa olan diğer faydaları nelerdir?

Şunu da söylemeliyiz, aşk cinsel isteği ve arzuyu belirgin olarak artırır, aşık olan birinin cinsel arzusu da cinsel birliktelik kurma kapasitesi de belirgin olarak artar. Cinsel sorunların da kolaylıkla halledilmesine yardımcı olur. Aşk, tek gerçek afrodizyak ve gerçekten her derde deva tek ilaçtır.


İçeriği Paylaşın