Ayşe Tolga “Çocuğunuza İyi Bir Yaşam Nasıl Sunabilirsiniz?”
Ayşe Tolga “Çocuğunuza İyi Bir Yaşam Nasıl Sunabilirsiniz?”
Bizi Takip Et
TRT 1’de yayınlanan Seksenler dizisinde “Gülden” rolüyle her cumartesi evlerimize misafir olan Ayşe Tolga, sanatçı kimliğinin yanısıra, aromaterapi ile de yakından ilgileniyor. Doğal terapi yöntemleri konusunda seminerler düzenliyor, kendi adına kurduğu youtube kanalında iyi yaşamın sihirli formüllerini vermeye çalışıyor.
Esra Kazancıbaşı ile Sağlığım için Her Şey programına geçtiğimiz günlerde konuk olan Ayşe Tolga, 6 yaşındaki kızının da sağlığı için eve kesinlikle şeker sokmadığını belirterek, “Şeker meyvelerde bulunuyor. Sütte de bulunuyor ama süt tüketimini çok önermiyorum. Şeker yerine gerçek üzümden yapılmış pekmez veya bal kullanabiliriz. Ama her şeyi tatlı ile yeme ihtiyacından vazgeçmemiz gerek. Anneler biraz daha kararlı ve dirayetli olursa çocuklarını da şeker yemekten uzak tutabilirler” şeklinde konuştu.
“Çocuğunuzun sağlığı için semt pazarlarından alışveriş yapın. Semt pazarlarında cilalı gibi duran ürünlerden çok yamuk yumuk gözüken ürünleri tercih edin. Bu ürünler daha az genetiğiyle oynanmış ve ilaçlanmış ürünlerdir. Market raflarında gördüğümüz mükemmel elmalar doğada yok. Doğada kurtlar tarafından yenmiş, yamuk yumuk elmalar var. Onlar da daha şifalı ve daha güvenilirler” diyen Ayşe Tolga ile Esra Kazancıbaşı Öztekin’in Sağlığım İçin Herşey programında yaptığı sohbetin işte ayrıntıları:
İYİ YAŞAM NEDİR?
. İyi yaşam denildiğinde çoğu kişi, herkesin kendine yetecek kadar parası olması, iyi bir evde oturması, arabası olması ve seyahat edebilmesini anlıyor. İyi bir yaşam gerçekten bunlara sahip olmak mıdır yoksa nedir?
“Azami sağlık şartlarını da söylediklerinize eklediğimizde ‘Biz iyiyiz, mutluyuz’ deniliyor. Aslında ruh, beden ve zihin bir bütün. Genel olarak da biz hep hastalanmayı bekliyoruz. Hastalandığımızda ya da sağlığımızı kaybettiğimizde hayatımıza dönüp bakıyoruz. Doğal terapi tarafında duran, bütünsel terapi uzmanı olarak da bizler sağlığın korunmasıyla ve iyi olma halinin korunmasıyla ilgileniyoruz. Bunlar içerisinde tabi ki insanın refahı var. İyi yaşam seminerlerimde hep soruyorum ‘Sizin için mutlu olmak ya da iyi yaşam nedir?’ diye. Çünkü bu bir daire gibi bunun dilimleri var. İyi yaşamın içerisinde sağlık, kariyer, aile hayatı, sosyal ilişkiler, hobilerimiz, maneviyatımız gibi kendimizi tamamladığımız faktörler var. Bu faktörler dengedeyken ve tatmin edici durumdayken iyi bir yaşamdan bahsedebiliriz.”
“26-27 YAŞLARINDA VEGETERYAN OLDUM”
. Siz iyi yaşamla tanışalı ne kadar oluyor? Ne zamandan beri iyi yaşama önem vermeye başladınız?
“1994 senesinde yirmili yaşlardayken babama kanser teşhisi kondu. Bu, babamın kansere yakalanmasından ölümüne giden bir süreçti. Babam da aslında dirayetli bir hastaydı. Ancak daha sonra ‘İnsan neden hasta olur?un peşine düştüm. ‘Ben kimim?’ sorusu ile beraber şifa sistemleri ile bunun en temelinin iyi beslenme olduğuna yönlendim. 26-27 yaşlarında vegan, vejetaryen oldum. Bu süreç 10 sene kadar sürdü. Kızımın hamileliği ile birlikte, 2009’da bu süreç bitti. O yüzden de iyi beslenmenin doğru bir şey olduğunu düşünüyorum. 10-20 senede bir belli beslenme komitelerince düzenlenen beslenme piramitlerine inanmıyorum. Dünya bu zamana kadar beslenme piramidi diye bir şey ile gelmedi. Dolayısıyla obezite gibi bir sürü sağlık sorununun aslında yaşandığı günümüzde bu sistemin çok işlemediğini düşünüyorum. İyi beslenmenin insanın doğasını iyi bilmesi, vücudunu iyi şeylerle beslemesi olduğunu düşünüyorum. Temiz ve hakiki beslenme gerekiyor.”
“HASTALIK VÜCUDUMUZDA YOLUNDA GİTMEYEN ŞEYLERİN BİR İŞARETİDİR”
. Kimisi ‘Tanrım neden bu kadar şanssızım. Beni bu hastalık buldu’ diyor, kimisi ‘Neden bu hastalık başkasının değil de benim kapımı çaldı?’ diyor. Hastalık gerçekten bir şanssızlık mı yoksa bize bazı şeyleri gösteren bir fırsat mı?
“Hep bir semptom üzerinden giden batı tıbbı yaklaşımı var. Tabi ki belirtiler hastalıkların önemli bir işareti ama bu durum yolunda gitmeyen şeylere vücudun gösterdiği bir reaksiyon aslında.
Bütünsel tıpla uğraşanlar aslında hastalığa değil hastaya inanırlar. Hastalık yoktur, hasta vardır. Aslında hastalık vücudumuzda yolunda gitmeyen şeylerin bir işaretidir. Bir bahtsızlık olarak almayız, tam tersine teşekkür ederiz ilerlemiş bir vaka değilse. Her zaman beden ve zihin bir bütün olduğu için hastalıkların aslında hastalıkların temelinin hem zihinsel hem psikolojik, hem de ruhsal olarak bedende atıldığını düşünüyoruz. Hatta bundan da ileri gidersek, enerjetik varlıklar olduğumuzu biliyoruz. Hücre yapımıza kadar baktığımızda elektrik titreşimi üreten ve titreşim olarak 50-60 megahertz ile ölçülebilen frekans seviyesi olan varlıklarız biz. Dolayısıyla titreşim frekansımızın bozulduğu noktalarda hastalanabildiğimizi biliyoruz. Bunların hepsi bir bütün. Ben hastalığa bir bahtsızlık olarak bakmıyorum. Hastalığın sesini dinlemek gerektiğini, çünkü onun bir çağrı olduğunu düşünüyorum. Vücuda atılmış damgalar ya da mühürler gibi o işaretleri de dinlemek gerekiyor.”
“RAF ÖMRÜ 6 AY OLAN BİR GIDANIN NASIL CANLI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ?”
. Hakiki beslenme ve temiz beslenme nedir? Beslenmede ne gibi hatalar yapıyoruz?
“Toplum olarak bizim mutfağımız batı toplumlarına göre aslında çok bozulmadı. Özellikle Amerika’ya bakarsak biz çok şanslıyız. Abur cuburumuz bile sağlıklı; kabak çekirdeği, ay çekirdeği, kuru kayısı yiyoruz. Ama kapitalizm ve globalleşmenin bir sonucu olarak bizim mutfak kültürümüz de biraz değişti. Fast food dediğimiz işlenmiş gıdalar gibi aslında insanları hastalandıran şeyler hayatımıza girdi. Susadığı zaman insanlar gazlı içecekler tüketmeye başladı. Gerçekten yemek yemesi gereken zamanlarda bir paket mısır cipsi ya da patates cipsini yenir hale geldi. Üzerinde raf ömrü 3 ay ile 1 yıl gibi sürelerde değişen bir gıdanın nasıl canlı olduğunu düşünüyoruz? Biz canlı organizmalarız. Dolayısıyla canlı ile beslenmemiz gerekiyor. Bir nevi benzerin benzeri iyileştirdiğini düşünüyorsak, hücre yapısına tamamen uygun, canlı, titreşimi yüksek olan besinlerle beslenmemiz gerekiyor. Bunlar çiğ sebze ve meyveler, enzimler, çok az işlemden geçmiş besinlerdir. Bizim doğamıza uygun olan besinler bunlardır.”
“İŞLENMİŞ GIDALARDAN UZAK DURUN”
. Sizin buzdolabınızda derin dondurucunuzda sakladığınız yiyecekler var mı?
“Derin dondurucumda yazın pazardan aldığım ürünler var. Onun dışında dondurulmuş ürünleri önermiyorum. Dondurulmuş ürünlerden önce işlenmiş gıdalar geliyor. Sonuçta şokluyorsunuz ve o besinin canlılığı çok da bozulmuyor. Dondurduğunuz zaman canlılık kaybedilmiyor. Isıttığınız zaman, çok fazla pişirmek canlılığı kaybettiriyor. Çiğ beslenin demiyorum. Ama özellikle Orta Asya’dan gelen fazla et tüketen bir toplumuz. Biraz ezber bozmak lazım. Bunun ucunda sağlık var. Damak tadınızdan vazgeçin demiyorum. Ama neleri ne kadar yiyebileceğinizi bilirseniz, hayattan keyif alarak bir yandan da sağlıklı kalarak beslenmek mümkün.”
“ÇOCUĞUNUZUN SAĞLIĞI İÇİN SEMT PAZARLARINDAN ALIŞVERİŞ YAPIN”
. Annelerin de çocuklarına iyi bir yaşam sunmaları çok önemli. Sizin de altı yaşında bir kızınız var. Bir anne olarak kızınıza iyi yaşam sunmak için neler yapıyorsunuz?
“Her şey birbiriyle çok ilintili. İyi ve kaliteli yaşam bir sürü çevresel faktörlerden oluşuyor. Nefes alıyoruz dolayısıyla soluduğumuz hava önemli. Alerjen içeren çok yüksek sentetik boyalar ve katkı maddeleri içeren ürünler hem çocuğun odasında, hem de evimizde olmamalı. Bununla ilgili birçok bilgi var. Çamaşır ürünlerinde organiğe kaymamız lazım. Kullandığımız deterjanların ve yumuşatıcıların hepsi aslında toksik. Öze dönersek, biraz eskiyi hatırlamamız lazım. Varsın çamaşırlarımız lavanta tarlası gibi kokmasın, toksik olmasın.
Beslenmemizde de ülkemizde organik biraz daha zor ve maliyetli. Ama yine de semt pazarlarına gidilmeli. Semt pazarlarında cilalı gibi duran ürünlerden çok yamuk yumuk gözüken ürünleri tercih edin. Bu ürünler daha az genetiğiyle oynanmış ve ilaçlanmış ürünlerdir. Doğa aslında çok da mükemmel değil. Market raflarında gördüğümüz mükemmel elmalar doğada yok. Doğada kurtlar tarafından yenmiş, yamuk yumuk elmalar var. Onlar da daha şifalı ve daha güvenilirler.
Vücudumuzun önemli protein kaynakları var. Birçoğu köyden getiriliyor. Serbest dolaşan köy tavukları dışında tavuk önermiyoruz. Büyük marketteki etleri önermiyoruz. Kesimhanelerde yetişmemiş, büyükbaş olmayan, kuzu ya da koyun olan, hayvancının yetiştirdiği etleri yemenizi öneriyoruz. Her şeyden az az yemek önemlidir. Özellikle de işlenmiş gıdalardan uzak durulmalı. Küçücük çocuklara bile fast food yediriliyor. Çocuk menüsü diye bir şey bile var.
Kızıma gelirsek… Şekeri kesinlikle eve sokmuyorum. Şekeri zaten günlük hayatta birçok şeyden alıyoruz. ‘Şekersiz çayı nasıl içeceğim?’ diye soruyorlar. Doğduğunuzda şeker tüketmeye başlamadınız. Özünüzü hatırlamanız çok önemli. Şeker meyvelerde bulunuyor. Sütte de bulunuyor ama süt tüketimini çok önermiyorum. Şeker yerine gerçek üzümden yapılmış pekmez veya bal kullanabiliriz. Ama her şeyi tatlı ile yeme ihtiyacından vazgeçmemiz gerek. Anneler biraz daha kararlı ve dirayetli olursa çocuklarını da şeker yemekten uzak tutabilirler.”
“GÜLDÜĞÜNÜZDE MUTLULUK HORMONU SALGILARSANIZ”
. Seksenler dizisi bir klasik haline geldi. Birçok insanı güldürüyorsunuz. Kendi iyi yaşam web sitenizde de, seminerlerinizde de ‘Gülmek en etkili yöntemdir.’ diyorsunuz. Gülmek neden bu kadar önemli?
“Her boyutta önemlidir. Güldüğünüzde mutluluk hormonu salgılarsınız. Gülmek, insanı rahatlatır ve insana umut aşılar. Çünkü insanoğlu öleceğini bilerek yaşayan tek canlı türüdür. Aşık Veysel ‘Bir kapıdan giriyorsunuz, bir kapıdan çıkıyorsunuz. Biri doğum biri ölüm’ demiş ya, bu ikisi arasındaki hayata karşı tavrınız sizin kim olduğunuzu gösteriyor. Ağlanıp, sızlanıp, başınıza gelen her şeyde bir kurban rolü üstlenip mi yaşayacaksınız, yoksa gücünüzü elinize alıp, ‘Daha iyisi olabilir umuduyla yaşayabilirim’ mi diyeceksiniz. Hayat bu iki sorunun arasında.”
“ENERJİNİZİ ÇALAN İNSANLARDAN UZAKLAŞIN.”
. İnsanlar enerjimizi nasıl çalıyorlar? Buna karşı nasıl bir önlem almalıyız?
“Bunu hissettiğiniz noktada kendi sınırlarınızı koymanız gerekiyor. Hayatınızdan çıkaramayacağınız insanlarsa bunlar, o zaman belli kişilik sınırları ve mesafeler koymanız gerekiyor. Her an o kişilerle olamamanız ve bir-iki saat bile olsa kendinize nefes aldırmanız gerekiyor. Kendinizi bu şekilde ödüllendirmelisiniz.
Ben enerjimi çaldığını hissettiğim insanlar çevremde olduğunda bunu oldukça deneyimleyen birisiyim. Bazen kişi çok hastadır yaşam enerjisi çok düşüktür, siz onun yanında esnemeye başlarsınız, uykunuz gelir. Bazı insanların yanında agresif, bazılarının yanında üzgün hissedebilirsiniz. Çünkü bizim enerjisel olarak bir frekansımız var. Siz direkt hissetmeseniz bile özünüz bu enerjiyi hissediyor. Dolayısıyla derin nefesler alabilirsiniz, enerjinizi yükseltecek şeyler yapabilirsiniz. Akşam eve geldiğinizde deniz tuzlu bir suya ayaklarınızı koyup bir süre dinlenebilirsiniz. Topraklamak canlıların enerjilerini dengelemek için kullandığı yöntemlerden bir tanesidir. Mekanda kuru adaçayı yaprakları yakabilirsiniz. Bazen mum yakabilirsiniz. Bunlar her türlü enerji temizliği için idealdir.”
İçeriği Paylaşın