Bir Annenin Kızına Uzanan Elleri…
Bizi Takip Et
Esra Kazancıbaşı ile Sağlık
Dünyaya adım attığımız ilk andan itibaren kaç yaşında olursak olalım ateşimiz çıktığında başucumuzda sabahlar annemiz. Bebekliğimizde gaz sancısıyla ağladığımızda anne kokusunu ve sıcaklığını hissederek onun kollarında geçirdiğimiz anlar bizim için en iyi ilaçtır.
Rüzgar gibi geçen yıllar sadece annemizin saçlarını beyazlatmakla, yüzünde anıların derin izlerini bırakmakla kalmaz. O’nun enerjisini, gençliğini de çalar. Kalp ameliyatı ya da kemoterapi sonrasındaki nekahat döneminde, diyabette ani şeker düşmesine bağlı yaşadığı kritik süreçte yatağın başucunda sabahlama sırası artık biz evlatlardadır. Solgun yüzüne ıslak gözlerle bakar, ana kokusunu içimize çekerek alnına öpücük kondururuz. Aynı çocukluğumuzda O’nun bize yaptığı gibi.
YÜRÜMEYİ ÖĞRENMEK VE YÜRÜME ZORLUĞU YAŞAMAK…
Kah düşerek, kah sendeleyerek hayata minik adımlarla tutunma mücadelemizde önce O, ellerimizden tutar bizi. Bir annenin bize uzanan elleri güven demektir, sevgi demektir.
Yaşlılarda sık görülen denge sorunu O’nun kapısını çaldığında, dizlerindeki kireçlenme yüzünden bastonuyla bile zor yürüdüğünde elini uzatma, koluna girme sırası bu sefer bize gelir. Minicik ellerimizle su bardağımızı tutamadığımızda bize destek olan annemiz, yaşlılığında ellerindeki romatizma ya da titreme yüzünden benzer sorunları yaşayabilir. Bardağını kavrayamayabilir, titreyen elleriyle çatalını ağzına götüremeyebilir. Bu sefer O’na yürürken ya da yemeğini yerken destek olma sorumluluğu dünyaya getirdiği bizlerdedir.
ANNELER ÇOCUK, ÇOCUKLAR ANNE OLUNCA…
En yorgun, en ağrılı gününde bile sevdiğimiz kıymalı böreğini okul dönüşünde bizim için hazırlar. O’nu böylesine ayakta tutan kalbinin her köşesini kaplayan evlat sevgisidir. Ancak gün gelir annemiz tadına doyamadığımız yaprak dolmasını, hünkar beğendiyi, irmikli pastasını nasıl yaptığını unutuverir. İşte o zaman anne-kız ilişkisinde roller değişir. Bir bebek gibi O’nu beslediğimiz, yemeğini yedirdiğimiz günler olabilir.
Konuşmaya yeni başladığımızda ısrarla sorduğumuz sorulara bıkmadan usanmadan yanıt verir. Okuma ve yazmayı öğrenebilmemiz için saatlerce emek verir, bizi çalıştırır. Ve bir gün gelir, halk arasında “bunama” diye bilinen demans annemizin kapısını çalıverir. Zamanı, mekanı, kim olduğunu ve sizi unutmaya başlar. İşte, en travmatik bir tablo budur; bir kız çocuğu için. Hayatının merkezine hep çocuklarını oturtan anneniz gidip, yerine sizi tanımayan, isminizi bile anımsayan biri geldiğinde sarsılırsınız. Ruhunuzda bir deprem olur sanki. Kendinizi çok yalnız hissedersiniz. Ve çaresiz.
Çocukluk ve annelik arasındaki farklar budur işte. Çocuk annesinin desteğiyle sürekli büyüyüp, gelişim gösterirken; anne, evladının yoğun ilgisine, sevgisine karşın her geçen gün zihinsel ve bedensel olarak geriye gider. Kendinizi kötü hissettiğiniz her anınızda gölgesine sığındığınız çınar ağacı gibi güçlü olan annenizin bebeklik günlerine döndüğünü görmek yıpratıcı bir süreçtir. Anne-kız sevgisi işte böylesine duygu yüklü, yürekten verme üzerine kurulu bir ilişkidir.
Esra Kazancıbaşı Öztekin
sagligimicin@gmail.com
Not: Bu yazı 18 Mart 2017 tarihinde Yenibirlik Gazetesinde yayımlandı
İçeriği Paylaşın