Cinsel Tabular
Cinsel Tabular
Bizi Takip Et
Cinsellik, sadece biyolojik bir olgu değildir, psikolojik ve sosyo-kültürel boyutları olan karmaşık bir bütündür. Cinselliğin sadece genital organlar boyutuna indirgenmesi, tablonun bütününün gözden kaçırılmasına neden oluyor.
Toplumumuzda cinsellik genel olarak tabu olarak kabul edilmekle birlikte cinsiyetler arasında fark gözetildiği de dikkati çekmektedir; çocukluk ve ergenlik dönemlerinde erkeklere kızlardan daha fazla özerklik tanındığı görülmektedir.
Sağlıklı bir cinsel yaşamın gelişebilmesi için bireyin mahremiyetine saygı duyulması gerekli olmakla beraber, “kadınlığın bastırılması” kadar, “erkekliğin aşırı yüceltilmesi” de cinsel sorunların ortaya çıkmasına sebebiyet veren faktörler arasında sayılmaktadır.
CİNSELLİĞİ DOĞAL YAŞAYANLAR MUTLU OLUYOR
Bireylerin cinselliğe bakışı, kişisel olduğu kadar, toplumsal, kültürel ve dini pek çok etmenin etkileşimiyle oluşmaktadır. Toplumumuzda cinsellik halen bir tabu olarak, yani özgürce yaşanması bir yana, üzerinde konuşulması dahi yasaklı bir alan olarak kabul edilmektedir. Cinsellik bazı evlerde “Ayıp, çirkin, kötü, yasak, günah” diye dillendirilerek, bazı evlerde ise sessizliğin içine hapsedilerek, adeta yokmuşçasına gözden uzak tutularak tabulaştırılmaktadır.
Oysa ki sağlıklı ve doyumlu bir cinsel yaşam geliştirilebilmesi için cinselliğin yaşamın doğal ve sağlıklı bir parçası olduğunun kavranması gerekmektedir. Cinselliğin tabulaştırılarak doğal yaşamın dışına atılması kadar, doğal olmak adına mahremiyetin ihlaline varacak seviyeye indirgenmesini de doğru bir yaklaşım olarak kabul etmek mümkün değildir.
İLK GECE KORKUSU ÖĞRETİLİYOR!
Cinselliğin tabu olarak kabul edilmesi, bu konuda soru sorulamaması, konuşulamaması sağlıklı ve bilimsel bilgi edinilmesinin önünde engel teşkil etmekte ve bu nedenle toplumsal hurafeler adeta gerçekmişçesine kabul görmektedir.
Örneğin; “İlk birleşmenin çok ağrılı ve zor olduğu, çok fazla kanamanın olacağı” yönünde yanlış bilgiler, toplumsal olarak bekarete verilen önem doğrultusunda kadınları cinsel yaşamdan uzak tutmak için ortaya çıkmış bir söylencedir.
VAJİNİSMUSUN SIKLIĞI İPUCU VERİYOR!
CETAD’ın (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği), 2006 yılı verilerinde ülkemizde cinsel tedavi merkezlerine başvuran vakaların yüzde 50’sinin vajinismus olduğu, batı ülkelerinde bu oranın yüzde 10 civarında olduğu bilgisi verilmiştir. Türkiye gibi kadın cinselliğinin konuşulmadığı, baskılandığı bir toplum ile batı ülkelerinde vajinismusun görülme sıklığı karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablo, sosyo-kültürel faktörlerin cinsel işlev bozukluklarının gelişiminde oynadığı rolü açıkça göstermektedir.
AYIPLANMAK VE CEZA KORKUTUYOR
Toplumun en küçük yapı taşının aile olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda, ailenin yetiştirme biçiminin kişinin cinsel yaşam üzerinde yadsınamaz etkileri olduğu görülmektedir. Çocukluk döneminde; cinsellikle ilgili merak, kendi bedenlerine yönelik merak ve cinsel oyunlar, ergenlik döneminde; hormonal ve bedensel değişimlere paralel olarak cinselliğe ilginin artması olağan durumlardır.
Ailenin cezalandırıcı, kısıtlayıcı, ayıplayıcı ve mahremiyete yer bırakmayan tutum ve davranışları kişinin gerçekçi ve sağlıklı bir bakış açısı geliştirmesinin önünde engel olmakta, bu durum yetişkin cinsel yaşamında sorunlara yol açabilmektedir.
YANLIŞ BİLGİLER CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞUNU TETİKLİYOR
Sağlıklı ve doyumlu bir cinsel yaşam geliştirebilmek için temel gerekliliklerden biri cinselliğe ilişkin bilimsel bilgiye ulaşılabilmesidir. Cinsellikle ilgili bilgilenme çocukluktan itibaren başlar. Ancak çevreden, akranlardan, televizyondan vb. kaynaklardan edinilen bilgiler her zaman doğru olmayabilir. Gençlere; insan üremesi, büyüme-gelişme, cinsel anatomi – fizyoloji, mastürbasyon, gebelik, doğum, ebeveynlik, aile planlaması, cinsel tepki, cinsel istismar, güvenli cinsel yaşam ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar konularında doğru bilgi sağlanması gerekmektedir.
Cinsel eğitimsizlik, bilgisizlik, cinsel hayatla ilgili hurafeler ve yanlış inanışlar cinsel işlev bozukluklarının oluşmasında önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
SORUNUN KAYANAĞINA İNMEDEN ÇÖZÜM BULUNMAZ
Cinsel işlev bozuklukları, cinsel yanıt döngüsü sürecinde istek, uyarılma, orgazm ve çözülme aşamalarından herhangi birinde ortaya çıkabilmektedir. Cinsel işlev bozuklukları, hem kadın hem erkekleri yoğun olarak etkileyen bir problemdir. Cinsel yaşamda ortaya çıkan sorunlar aynı zamanda bireylerin ruhsal ve sosyal alanda da güçlükler yaşamasına sebep olurlar.
Cinsellik biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel boyutları olan bir olgu olduğundan cinsel işlev bozuklukları da, organik, psikolojik ve sosyo-kültürel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bireylerin cinsel yaşamlarında herhangi bir sorunla karşılaştığı durumlarda öncelikle sorunun ne olduğunun ve hangi faktörlerden kaynaklandığının doğru şekilde tespit edilebilmesi için bu alanda uzmanlaşmış ruh sağlığı profesyonellerine başvurması önemlidir.
Sağlıklı ve mutlu bir yaşam için hiçbir cinsel davranışın zorlayıcı, sınırlayıcı, suçlayıcı, bedensel ve ruhsal açıdan zarar verici olmaması ve en önemlisi çiftin her iki üyesinin de rızası ve özgür iradesi ile gerçekleşmesi gerekir.
Prof. Dr. Sedat Özkan
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Konsültasyon – Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı
Onkoloji Enstitüsü Psikososyal Onkoloji Bilim Dalı Başkanı
www.psikiyatriktip.com
İçeriği Paylaşın