“Çocuk Baskısı” Psikolojik Sorunlara Yol Açıyor
“Çocuk Baskısı” Psikolojik Sorunlara Yol Açıyor
Bizi Takip Et
Aile kurma ve sonrasında çocuk sahibi olma toplumun geniş bir kesiminde “olması gereken bir zorunluluk” olarak kabul ediliyor. Özellikle çocuk sahibi olamayan çiftler başta yakınları olmak üzere çevredekilerden baskı görebiliyor. Çocuk sahibi olmanın sadece çifti ilgilendirdiğini ve buna ancak kadın ve erkeğin birlikte karar vermesi gerektiğini belirten uzmanlar, bu baskıcı durumun kadın ve erkeğin psikolojik durumlarını olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Yıldız Burkovik, 7.Ulusal Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Kongresi’nde yaptığı sunumda kendi tercihleri ile ya da başka nedenlerle çocuk sahibi olamayan çiftlerin toplumun genelinde yoğun olarak çevre baskısına maruz kaldığını belirterek bu durumun ilişkiyi yıpratıcı, kadın ve erkek üzerinde olumsuz pek çok etki oluşturduğunu söyledi.
BEBEK SAHİBİ OLMA KARARI BERABER ALINMALIDIR
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Yeşim Afşar Uncu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyenin yer aldığı kongrede aile olmanın temelinde karşılıklı güven, doğru iletişim, sevgi ve saygı bulunduğunu belirten Yıldız Burkovik, çocuk sahibi olmaya giden süreçte de her iki tarafın beraber karar vermesi gerektiğine dikkat çekti. Burkovik, “Eğer çiftler ebeveyn olma yolunda iseler – istenen ya da istenmeyen hamilelik- duygular ve düşünceler masaya yatırılmalıdır. Çünkü ebeveyn olmak önemli bir dönüm noktasıdır. Her iki taraf için de arzulanan ve beklenen bir durum ise sağlıklı bir sürecin ilerlemesi için daha net bir planlama yapılır ve iki birey de birbirini destekler. Çocuk geleceğe yönelik planlama yapmayı, bir arada olmayı sağlar. Yürümeyen evliliklerde de aile büyükleri ya da özellikle kadınlar tarafından, ilişkiyi düzeltici olarak çocuk düşünülmektedir. Birçok evlilik sadece bu nedenle çocuk sahibi olup, çocuklar etkilenmesin diye ayrılmayan sürekli büyümeleri, yetişmeleri beklenen çocukları olan sağlıksız çiftlerden oluşarak devam etmektedir. Birçoğunda saygı ve sevgi kalmamıştır. Oysa bir ilişkinin olmazsa olmazı saygı ve sevgidir” diye konuştu.
DIŞLANMIŞ VE ETİKENLENMİŞ HİSSEDEBİLİRLER
Kendi isteğiyle ya da başka nedenlerle çocuk sahibi olmayan çiftlerin yakın çevreleri başta olmak üzere toplumun geneli tarafından yargılanabildiklerini belirten Burkovik, bunun çiftler üzerinde çok önemli etkileri olduğunu söyledi. Burkovik, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu çiftlerde dışlanmış hissetme oluşabilir. Özellikle aşiret ve büyük ailelerin olduğu durumlarda sadece çocuk sahibi olamamak değil, erkek çocuk dünyaya getirmemek de aşağılayıcı bir durumdur. ‘Kısır kadın’ ya da ‘kısır erkek’ olarak etiketlenme daha yoğun üzüntüye sebep olabilir. Özellikle çocuğu olmayan kadınlar duyguların zorlayıcı taraflarından etkilenir, kimi zaman bazı duygular ağır gelir. Kıyaslanmak; başkaları tarafından ve kendisi tarafından zorlayıcı olur. Çocuk sahibi olamama, kimi kişide çocukluktan itibaren gelişen hayallerin birden sonlanması anlamına gelebilir. Yerine konacak bir şey olmadığı takdirde psikolojik rahatsızlıkların (öfke, huzursuzluk, hırçınlık, kaygı, depresyon vb.) belirmesi ve kendini bu duyguların içinde hapsetmesi anlamına gelir. Öfke, kontrolü kaybetme, ağlama nöbetleri, çocukları olanları kıskanmak gibi durumlar olabileceği gibi cezalandırıldığını düşünme tarzlı düşünceler de görülebilir. Bu durum yoğun strese neden olur. Eğer kişinin yaşantısı sığ ise bu durumdan çok fazla etkilenir. Stres ile baş etme önemlidir yoksa zamanla bir yas tepkisi haline gelir ve kimi zaman uzamış yas etkisini oluşturur ve tedavi edilmezse de olumsuz sonuçlar görülür.”
GÜÇLÜ EGO VARSA TELAFİ MEKANİZMASI DEVREYE SOKULMALI!
Kadın ve erkeğin güçlü bir egoya sahip olmaları durumunda telafi mekanizmasını devreye sokabildiğini belirten Yıldız Burkovik, “Bu kişiler kendine acımak, kendini değersizleştirmek, eksik olmak duyguları yerine yapıcı birçok şey koyabilir. Evlat edinme, öğretmenlik, teyze veya hala, dayı ya da amca rolünün daha yakın olması gibi. Eğer telafi mekanizması çalışmıyorsa intihar girişimi ve yaşamın sonlanmasına kadar gidebilir. Öyle ki çocuğu olduğu halde menopoza girenlerde dahi bir daha çocuk sahibi olamayacağına dair benzer duygular oluşabilmektedir” diye konuştu.
“ÇOCUK NE ZAMAN?” SORUSU BASKI OLUŞTURUYOR
Toplumun çok geniş bir kesiminde kişilerin kendi hayatlarına ilişkin çok önemli kararları başkalarının beklentileri doğrultusunda aldığına dikkat çeken Burkovik, “Kimi zaman başkalarının beklentilerine göre yaşanır, ne zaman, kiminle evlenileceği, ne zaman çocuk sahibi olmasının iyi olacağına genç çiftler değil en yakınındakiler karar verebilir. Kişiler evlenir, ‘Ne zaman çocuk sahibi olacaksınız?’ sorusu neredeyse nikâhta el sıkışırken dahi sorulmaya başlanır. Kimileri bunu vazife addeder. Bazen evli çiftler ziyaretlere gitmekten çekinirler, genelde ilk soru “Çocuk ne zaman?” sorusu olur. Burada önemli olan çiftlerin beraber karar vermesi ve ortak düşüncede olmasıdır” dedi.
İçeriği Paylaşın