Covid-19 Yasal Haklar ve Sorumluluklar
Covid-19 Yasal Haklar ve Sorumluluklar
Bizi Takip Et
Oturduğumuz sitede ya da apartmanda bir komşumuzun Covid-19 testinin pozitif çıktığını bilme hakkımız var mı? Evde ya da işyerinde korona tanısı aldığını saklamak suç mu? Çalışan birey, Covid-19’a yakalanır ise hukuki hakları nedir? İşinden geri kalan birisi kime dava açabilir? Kişi PCR testi yaptırmayı kabul etmeyebilir mi; bunun cezası var mıdır? Covid-19 iş kazası sayılır mı? Halk Sağlığı ve Adli Tıp Uzmanı, SAHUMER (Sağlık Hukuku Merkezi) Genel Müdürü Dr. Nezih Varol, Covid-19’un bize getirdiği yasal hak ve yükümlülükler ile sorumlulukları anlattı.
KARANTİNA İLE İZOLASYON ARASINDA NE FARK VAR?
. Karantina nedir? İzolasyon nedir? Birbirlerinden farkı var mıdır? Karantina kimlere, izolasyon kimlere önerilir? Ne kadar sürer?
‘‘Türkiye’de ilk defa karantina veba salgını zamanında İzmir Urla’da yapılmıştır. Urla’daki Veba (Karantina) Adası bir müze olarak görülmesi gereken müthiş bir yerdir. Karantina, bir bulaşıcı hastalığa sahip birisi bir yerden bir yere geldiğinde onu alıp bir mekânda tutmaktır. ‘Sen burada dur, iyileş, kimseye bulaştırma’ demektir. İzolasyon ise sağlam ile hastayı birbirinden ayırmaktır. Mesela Çin’den gelen birisini uçaktan indiğinde alıp karantinaya koyuyorduk. Kişiler hasta ya da değil; belirli bir yerden geldiklerinde 14 gün karantinada tutuyorduk ve onları izliyorduk. Ama şimdi topluma yayılmaya başladı ve Türkiye’de de sayılar yükseldi. Bu durumda bazı kişilerin ayrılması gerekti. PCR testi pozitif çıkanları şimdi hemen izole ediyoruz. Eğer sağlık hizmeti de alması gerekiyorsa hastanede yoksa evinde izole ediyoruz. Ama bazı bölgeleri karantinaya alıyoruz ve oraya kimse girip çıkmasın, diyoruz.’’
SALGIN HASTALIK NASIL YÖNETİLİR?
. Ne zaman bir apartman karantinaya alınır? Apartman karantinaya alındığında örneğin, sanal marketten yapılan alışveriş ya da kargo gelemez mi?
‘‘Bir apartman ya da bir köy karantinaya alındığında oradaki insanların gıdalarını nasıl temin edecekleri, hangi önlemlerin alınacağı önceden belirlenir. Bir salgın hastalık olduğunda bunun yönetimi önemlidir. Bu salgın hastalık topluma yayılmasın, insanları sakat bırakmasın, öldürmesin diye mutlaka bununla ilgili bir çalışmanın yapılması gerekir. Bu çalışma günümüze kadar hep sağlık hizmetleriyle ilişkili kişilere verilmiştir. Ülkemizde de bununla ilgili kurum Sağlık Bakanlığı’dır. Böyle bir durumda Sağlık Bakanlığı tedbir almak üzere belirli yerleri görevlendirir. Örneğin kuduzla ilgili bir salgın hastalıksa ve bütün toplumu bir pandemi ya da endemi niteliğine almayacaksa sadece o bölgede bir komisyon oluşturulur. O komisyon hemen bir filyasyon çalışması yaparak kaynağı tespit eder. Gerekli bilgileri topladıktan sonra bununla ilgili görevlendirmeler yapar. Muhtara, apartman ya da site yöneticisine bilgi verir. Ama pandemi ilan edildikten sonra ve uluslararası bir hastalığın yayıldığı bir döneme gelindiğinde artık Sağlık Bakanlığı devreye girer. Bu konuda bir komisyon oluşturur ve bu komisyonun aldığı kararlar çerçevesinde hizmetler yürür. Örneğin 11 Mart’tan sonra sokağa çıkma yasağının uygulanmaya başlanması, ülke karantina altına alındı, demektir. Ülke karantina altına alındı ama eczaneler, fırınlar açık kaldı; belirli saatler arasında marketlerin açılmasına izin verildi. Dolayısıyla mutlaka kurallar belirlenir; o insanların yaşamlarına yönelik tedbirler alınır. Eğer kurallarla ilgili belli görevler alınacaksa ilgili bakanlıklar (Tarım Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı gibi) devreye girer.
‘‘DÜZENLEMELER UMUMİ HIFZISSIHHA KANUNU’NA GÖRE YAPILIYOR’’
Bir bulaşıcı hastalık meydana geldiğinde mevzuatımız gereği Umumi Hıfzıssıhha Kanunu devreye girer. Temel halk sağlığı kanunudur; dili eski olmasına rağmen çok çağdaştır. İçerisinde birçok ülkede dahi olmayan maddeler vardır. Hatta yayınlandığı zaman birçok ülke salgınla ilgili tedbir bile almamıştır. Ama biz daha 1930’larda bulaşıcı hastalıkları o kanun içerisine aldık. Bu yeni hastalıklarda da yine bu kanun bize çok yol göstericidir. İl Hıfzıssıhha Meclisleri oluşturulacaktır. Bu kurullar o bölgede alınacak tedbirleri belirler ve elde edilen verileri talep eder. Bunlar devlet görevidir ve devlet burada valilik, yerel yönetimler, köy muhtarlıklarıyla birlikte yönetilir. Ama bu uluslararası bir pandemi olduğu, tüm ülkeyi kapsadığı için Bakanlık kendisi bir komisyon oluşturdu ve hemen tedbirleri kılavuzlar halinde yayınlamaya başladı. Neler olacak? Nasıl olacak? Yurtdışından gelen nasıl binecek, nasıl inecek? Nerede karantina altına alınacak? Sokağa çıkma yasağı olduğunda neler olacak? Bu düzenlemeleri Umumi Hıfzıssıhha Kanunları gereği yaptık. Yani bu oluşturulan görevlendirmeler İl Hıfzıssıhha Meclisi’nin yerine geçmiş oldu.’’
BİR BÖLGENİN KARANTİNAYA ALINMASINA KİM KARAR VERİR?
. Bir apartmanın ya da bir sitenin karantinaya alınmasını gerektiren yasal durumlar nelerdir? Bir siteye bir bakkal çırağının, sanal marketin ya da kuryenin karantina süresince girişine izin verilmez mi?
‘‘Bir sitenin karantinaya alınmasına o bölgedeki İlçe Sağlık Müdürlüğü karar verir. Çünkü veriler İlçe Sağlık Müdürlüğü’ndedir. Sağlık Bakanlığı’nın her gün ilan ettiği veriler il ve ilçe sağlık müdürlüklerinden beslenerek gelen verilerdir. Çünkü ilçe sağlık müdürlüğü, aile hekimliği vs. o bölgedeki yaşlı, çocuk, gebe gibi enfekte kişilerin sağlık durumlarını; risk ortamlarındaki kişi sayısını bilir. O bölgedeki olası artışları ve sağlık hizmetlerinin yükünü bir an önce azaltmak açısından karar verecek olan merciidir. Tabii bunlar Bakanlığa bildirilerek yapılır. Bir bölgeye karantina kararı verildiğinde, oranın hizmetine gidecek kişiler de ona uygun kurallarla girer. Yoğun bakıma nasıl kıyafet, maske, siperlikle giriliyorsa görevli de o şekilde girer.
İZOLASYON UYGULAMASI NASIL YAPILIYOR?
İzolasyonda ise, örneğin 20 haneli bir apartmanda sadece 2 dairede covid-19 pozitif varsa sadece burada oturan aileler izole edilirler. Evden dışarıya çıkamazlar. Kapılarının açılmasını istemeyiz. Ama bu dairelere yakınları, yönetici, kapıcı, komşuları hizmet verecektir; alışverişlerini kapıya bırakacaklardır. Kapıya bırakılanlar dezenfekte edilerek içeriye alınacak; onların evsel atıkları ayrı poşetlerde görevli tarafından alınıp ona göre dışarıya atılacaktır. Ama onların hasta olduğunu bilmezsek nasıl yapacağız? 11 Mart’tan beri en çok yaşadığımız sıkıntı budur. Gerçekten insanlar hasta olduğunu söylemeli mi? Hasta olduğunu komşusu bildiği takdirde bunu başkasına söylerse bu kişisel sağlık verisinin ifşası niteliğini taşır mı? Bundan dolayı kişi zarar görürse bir davası açılacak mı? Ya da kimden bulaştı? Komşudan mı bulaştı ya da ben komşuma bunu risk olarak verecek miyim? Haziran ayına kadar sağlık çalışanları risk nedeniyle evlerine gitmediler, çocuklarını görmediler; başka yerlerde kaldılar. Özel taşıtlarla taşındılar. Ama pandemi öyle bir yayıldı ki sokaktaki insanlar da buna yakalandılar. Herkesin birbirine bulaştırmamasının yolu tedbirden geçiyor. Maske kullanılacak. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı kılavuzda kalabalık ortamlarda maske kullanılacağı yazıyor. Evde tek başınaysanız, eşinizle birlikteyseniz maske takmanıza gerek yok. Damlacık enfeksiyonuyla ve temasla bulaşan bir hastalık tipi olduğu için maske koruyucudur. İkinci tedbir temas olduğu zaman elleri yıkamaktır.’’
‘‘BULAŞICI HASTALIKLARI BİLDİRMEK ZORUNLUDUR’’
. Covid-19 olan bir kişi bunu site ya da apartman yönetimine söylemek zorunda mıdır? Saklamak suç mudur?
‘‘Bulaşıcı hastalıklar, bildirimi zorunlu hastalıklardır. Yasaya göre, bunu sağlık çalışanlarıyla beraber öğrenen tüzel ya da gerçek kişilerin sağlık merkezine bildirmesi gerekir. Örneğin nefes darlığı olan, ateşi çıkan birisi sağlık merkezini arayıp, beni gelin kontrol edin demeli; onlar da gelip kontrol etmelidirler. Komşusunun ateşi çıktı, öksürüyorsa ve sorduğunda kendisini kötü hissettiğini söylüyorsa kişinin bunu sağlık birimine bildirmesi ihbardır. Ama covid olan komşusunu sosyal medyasından ya da whatsapp grubundan arkadaşlarına yazması veriyi yaymaktır. Veriyi yayma bir suçtur. Aynı şekilde, komşusunun hastalığını bildiği halde sağlık merkezine bildirmemek de suçtur. Çünkü salgın hastalık nedeniyle bir başkasına bulaştırmak suçtur. Apartman ya da site yöneticisi hastalığın bildirilmesi konusunda yetkili kişi değildir. Sağlık Bakanlığı yayınladığı kılavuzda yöneticiye sadece apartmanın girişine el dezenfektanları konulması, apartmanın daha sık temizlenmesi, daha sık havalandırılması görevini vermiştir. Onun haricinde İçişleri Bakanlığı, yöneticiden, apartmanda yaşayanların muhtarlığa bildirmesini ister. Eğer hastalığı taşıyan bir kişi olduğunu öğrendiyse apartmanın genel sorumluluğu içerisinde bir yönetici olarak durumu İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne bildirmeli ve görevli çağırmalıdır. İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden ekip gelir; hasta kişi ya da kişileri öcüymüş gibi göstermeden diğer kişilerden ayırarak görevini yapar.
BİR APARTMAN YÖNETİCİSİNİN GÖREVİ NEDİR?
Apartman yöneticisinin görevi, kapıcıya vereceği görevlerle temizliği sağlamak; toplantılarla ya da iletişim gruplarıyla apartmandaki verileri paylaşmak; bu konuda tedbir alınmasını istemektir. Apartman yöneticisinin görevi bildirim ihbar etmek, kişileri şikayet etmek değildir. Ama diyelim ki apartmanda yaşayan bir kişi bakkala gidiyor, kalabalığa giriyor, maske takmıyor, ellerini dezenfekte etmeden içeri giriyorsa bu kişi ihbar edildiğinde buna para cezası kesilir. Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesine göre emre itaatsizliğe verilen ceza miktarı 100 liradır. Bu, İl Hıfzıssıhha’nın alacağı kararlarla, valilikçe arttırılır. Ceza tedbir değildir; önlem almak için kusurlu olan kişiye uygulanan bir işlemdir. Bu konuda eğer devam ederse o zaman savcılığa suç duyurusunda bulunulur. Bu durumda da hapis cezası vardır ve bu hapis cezası ertelenmez. Çünkü toplumun sağlığı söz konusudur. Aynı şekilde salgın dönemi olduğu için, çevresinde pozitif vaka olduğu halde tahlilden kaçmanın da ceza vardır. Bedene, kişinin rızası olmadan müdahale suçtur fakat alınan tedbirler gereği Bakanlığın uygulamalarına riayet etmek durumundadır. Ancak riskli bir işlemse, görevli geldiğinde işlemi anlatacak kişi ağzını açamıyorsa, kişiyi hastaneye götürüp hastanede işlem yapılmalıdır. Bir zarar gelirse bu, tıbbi kötü uygulama anlamına gelir. Bunları sağlık çalışanları iyi değerlendirerek yapmak zorundadır.
‘‘BAKANLIK TEDBİRLER İÇİN HER GÜN KILAVUZ YAYINLIYOR’’
İşte burada, mesela apartmanda üç dairede pozitif olduğu bilgisi Sağlık Bakanlığı’ndan yöneticiye geldiğinde, ki Bakanlık tedbir alınması açısından muhtarlık vasıtasıyla yöneticiye haber verebilir, yönetici bunu tutanak haline getirecektir. Mesela kapıcı komşudan covid kaparsa bu kapıcı için iş kazası niteliği olur. Bu sizin için de geçerlidir. Yayın yaparken kameramandan kaptınız, hastaneye yattınız ve 15 gün program yapamadınız diyelim. Hatta bedeninizde komplikasyonlar gelişti ve gazetecilik hayatınıza bile devam edememe durumuyla karşı karşıya kaldığınızda özlük haklarınızı kim sağlayacak? Devletin bu konuda size ödeyeceği paralar olmalıdır. Ama bunun için bir hukuk davası görüldüğünde kimin daha kusurlu olduğu verilerle konuşulacaktır. Devlet her zaman için sorumludur. Çünkü Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereği bu devletin görevidir. Böyle bir durumda gerekli tedbirleri alamayan Bakanlığa da Valiliğe de dava açılabilir. Ama Bakanlık gerekli tedbirleri almak için her gün kılavuz yayınlıyor. Valilik de her gün emrindeki görevliler, belediye, zabıtalar vs. çalışmalar yapıyor. ‘Tedbirleri aldırdığımı ispat ediyorum ama kim almıyor’ diyor. İşte burada kusur kavramı vardır. Herkes kusuru oranında tazminat öder. Örneğin burada havalandırma, giriş çıkışlar vs. gerekli tedbirler alınmadığı için siz de covide yakalandınız bundan dolayı da zarar gördünüz diyelim bunun için iş mahkemesine dava açılacak veya tüketici haklarıyla ilgiliyse tüketici mahkemesinde dava açılacaktır.’’
TAZMİNAT DAVALARI HANGİ DURUMLARDA AÇILABİLİR?
. Covid-19 yasalarda bir meslek hastalığı ya da bir iş kazası olarak kabul edilmese de covid-19’a bağlı olarak açılmış maddi ve manevi tazminat davaları var mıdır?
‘‘Covid-19’a bağlı olarak tazminat davaları açılmaya başladı. Ancak bu tür davaların sonuçlanması uzun yılları alabiliyor. Bu konuda şimdi veriler toplanıyor; idareden yazılar isteniyor; çalışılan irimdeki kişilerin ifadeleri alınıyor; alınan ve alınmayan tedbirlerle ilgili bilgiler toplanıyor. Sonra bunlar bilirkişiye gidecek ve bilirkişiler kusurları saptayacak. İş kazaları, meslek hastalıkları gibi geçmişteki davalara bakıldığında kaçınılmazlık faktörü olduğu görülür. Bir iş kazası olduğunda kusur oranı işçiye yüzde 10, işverene yüzde 30-40, alt işverene yüzde 40 ama yüzde 20 de kaçınılmazlık faktörü derdik. Herkes kusuru oranında ortaya çıkan zararın parasal karşılığını ödemek durumunda kalırdı. Ama burada kaçınılmazlık faktör oranı yüksek. Örneğin bir apartman görevlisi covide yakalanıp hastanede bir buçuk ay yattı ve sonra vefat etti diyelim. Bir buçuk ay yatmasıyla bir iş görememezlik oluştu. SGK da paralarını ödedi ama vefat sonrasında bunun tazminat miktarını apartman görevlisine mi yansıtacak? Apartman yöneticisi gerekli tedbirleri almadı mı? Apartman görevlisine siperlik, eldiven, maske vermedi mi? Çünkü maskeyi apartman görevlisi gidip kendisi satın alamayacak yönetici verecek.’’
FİLYASYON EKİBİNİN GİTMEDİĞİ DURUMLARDA…
. Yüz işçinin çalıştığı bir iş yerinde 2-3 ya da daha fazla çalışanda test sonucu pozitif çıkarsa o iş yerine filyasyon ekibinin mutlaka gelmesi gerekir mi? Filyasyon ekibinin gitmediği durumlarda ne yapılmalıdır?
‘‘Filyasyon ekibinin gitmediği durumlar da olabilir ama burada önemli olan, bir zarar meydana geldiğinde sorumluluk kurallarının işletilmesidir. Örneğin 60 işçisi olan bir atölyede bir kişinin ateşi çıktı ve işyeri hekimine gitti. İş yeri hekimi hastaneye gönderdiğinde de covid pozitif olduğu anlaşıldı. Böyle bir durumda o 59 işçi temaslı demektir. Bu temaslılarla ilgili filyasyonu işyeri hekimi yapmalıdır. Gerekiyorsa filyasyon ekibinden destek istemelidir. Diyelim ki o atölyedeki kırk kişi, covid pozitif çıkan kişiyle yakın temasta hiç bulunmadı. Bunları işveren ayıracak. Yakın teması olmayanlara test yapmaya gerek yok. Diğerleri için filyasyon ekibini çağırıp tutanak düzenleyecek ve onlara test yapılacak. Bu testleri Sağlık Bakanlığı yapabildiği gibi 6331 Sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu bunu işverene yüklemiş. Filyasyon ekibi oraya gelemiyorum diyebilir. İşveren bir özel kurumda parasını ödeyip bu testleri yaptıracak. Sonra bunu Bakanlığa rücu edecek. Bunlar tabii olası soru işaretlerinin cevaplarıdır. Doğru ya da yanlış ilerde belli olacak. Ama bizim yapmamız gereken, eğer ateşimiz çıktı ve bunun duyulmasını istemiyorsak kendimizi izole edeceğiz. 15 gün dışarıya çıkmayacağız. Ancak bir komşumla bir gece önce yemek yeyip kahve içmişsem ve bende pozitif çıktıysa komşumun adını filyasyon ekibine vermek zorundayım. Aradaki ince fark budur. İzolasyon daha hafif, karantina daha ağır bir sonuçtur. Karantinaya alındın demek, sen ne dışarıya çıkabileceksin ne gerekli hizmetler sana gelecek, demektir. Ama izolasyon sağlam kişilerden kendini ayırman demektir. Eğer ben karantinaya alınmam nedeniyle zarar görürsem bana bu zararı veren kişileri dava konusu edebilirim. O yüzden herkes bu konuda duyarlı olmalıdır.’’
‘‘İŞVERENİN PCR TESTİ İSTEMESİ ZORUNLU HALE GELDİ’’
. İşverenin, işe alımlarda kişiye son 48 saatteki PCR testini getir deme hakkı var mıdır?
‘‘6331 Sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu gereği bu artık zorunlu hale geldi. İşe giriş muayenelerinde kişinin sağlık durumunun tamlığı araştırılarak o sağlık durumuna uygun işlerde çalışması gerekiyor. Böyle bir durumda PCR testini istediğinde iş veren bunun bedelini öder. Ancak işe alınacak kişinin testi pozitif çıkarsa işe almama yaklaşımı gösterebilir. Buradaki ince nokta, işe alıp almama kararı değildir. Testi pozitif olduğu için işe almamak uygun değildir. İşe uygunluk açısından, örneğin görme bozukluğu olan bir kişiyi, görmeyi çok ilgilendiren bir iş için işveren işe almayabilir. Ama covid gelip geçici bir hastalıktır. PCR’ı pozitif çıksa da kişide hiçbir semptom yoktur. Belki de sonuç yanlıştır. Böyle bir durumdan dolayı işe alınmama iş kanununa göre ayrı bir konu yaratır. Bu ancak tedbir amaçlı yapılır.’’
‘‘KARANTİNA SÜRESİ HASTANIN KLİNİK DURUMUNA GÖRE UZAYABİLİR’’
. Test sonucu pozitif olan bir fabrika işçisinin 14 günlük bir karantina süresi var değil mi?
‘‘Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı genelgelerde bu sürelerde bazı oynamalar var. Mesela yakın temaslı, temaslı kavramları var. 14 günlük karantina süresi hastanın kliniğine bağlı olarak uzayabilir. PCR testi pozitif çıkmıştır ama semptomlar olmamıştır ve bir hafta sonra da PCR negatif gelmiştir. Böyle bir durumda süreyi kısaltabilir. Bunların hepsi hekim kararıyla olacak durumlardır. Tedavi istirahat, izolasyon ya da karantina da olabilir. Aynı zamanda ilaç takviyesiyle de olabilir. Bütün bunlar tabii ideal olandır. Güncel hayat içerisinde olabiliyor mu, önemli olan budur. Örneğin bir okulda bir öğretmenin testi pozitif çıktı diyelim, bu durumda o okulda neler yapılacak? Sağlık Bakanlığı’nın rehberinde bütün bu durumlar çok ayrıntılı olarak verilmiştir.’’
‘‘BİZE DÜŞEN SORUMLULUK BİLİNCİNDE OLMAKTIR’’
. Bir iş yeri sahibi covid-19 tanısı almış ve raporlu olan kişiyi göreve çağırabilir mi? Burada doğru olan daha fazla süre koymak mı yoksa işine başlayacak çalışana test yapmak mıdır? ‘‘Pandeminin başından bu yana birçok bilgi hızlı değişiyor. Çok fazla çalışma yayınlanıyor. İlk başta, covide yakalandıktan sonra artık bağışıklık kazanıldığı, tekrar yakalanma riskinin olmadığı söyleniyordu. Ama şimdi Sağlık Bakanlığı rehberlerde, mesela 3 ay sonra yeniden yakalanma riski olasılığı olduğunu ve yeniden PCR yapılmasını önerdi. Bu nedenle şu an bu sorunun net bir cevabı yok. Toplum olarak bize düşen, bu hastalıktan kurtulmak için ciddi sorumluluk bilincinde olmaktır. Sosyal ilişkilerimizde dikkatli olmamız, haklarımızı karşılıklı kullanmamız gerekiyor. Örneğin apartmandaki yaşamda Medeni Kanuna göre hareket edilmesi istenir. Orada kişiler hukuku, mesken hukuku, aile hukuku vardır. Apartmanımdaki bir komşumun evindeki kavgaya karışabilir miyim? Sosyal sorumluk açısından karışmalıyım. Aile içi şiddet kanunu gereği, emniyete haber verdiğimde emniyet gelip oradaki kavgayı önleyebilir. Eğer bu kavgaya müdahale etmezsem o kavgada ölenler olabilir. O zaman vicdanen rahatsızlık hissederim. Bulaşıcı hastalıklar da böyledir. Burada bildirimlerin yapılacağı yerlerin kılavuzlarda belirlenmesi gerekir. Bunu bu yüzden çok istiyoruz. Diyelim ki bir ofiste on kişi çalışıyor ve birisi ateşlendi; bu kişiye patron işini bitirip öyle evine gitmesini söyleyebilir. Pandemi olmasa bu makul bir cümle olabilir. İş önemli ama şuan durum farklı; o ateşlenen kişiden hastalığı kapma ve evdeki anneye taşıma olasılığı var. Kişi taşıyıcı olduğu için belki hastalanmayacak ama annesi vefat edecek. Onun için sorumluluk bilincinde olmamız gerekiyor.’’
İçeriği Paylaşın