Diyabette Beslenme ve Egzersiz

Diyabette Beslenme ve Egzersiz

Diyabette Beslenme ve Egzersiz

Bizi Takip Et


Diyabet, en sık rastlanan metabolik hastalıkların başında geliyor. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 150 milyon kişiyi etkiliyor. Ancak uzmanlar, diyabet hastalarının morallerini bozmamaları gerektiğini, bilinçli hareket ettikleri sürece kaliteli ve uzun bir hayat sürebileceklerini ısrarla vurguluyor. Bu konuda, hastaların en büyük yardımcısıysa Diyabet Merkezleri oluyor.

Diyabet ya da halk arasında kullanılan adıyla şeker hastalığı, ne yazık ki günümüzde en sık rastlanan metabolik hastalıkların başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tıpkı bir salgın gibi hızla yaygınlaşan bu hastalığın en önemli özelliği, oluşturduğu çeşitli komplikasyonlarla ve vücudun göz, böbrekler gibi farklı yerlerine verdiği tahribatla hastanın yaşam kalitesini bozması. Peki, diyabetli hastalar için bu tip sorunları yaşamak kaçınılmaz bir kader mi? Yoksa aksine, bu hastalar sürekli kontrol altında oldukları için, sağlığına fazla özen göstermeyen normal kişilere göre daha da sağlıklı bir hayat sürebilirler mi? Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz uzmanlar ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu belirtiyor. Hastanelerin içinde açılan diyabet merkezlerinde, hastalara en iyi şekilde eğitimin verilebildiğini de sözlerine ekleyen uzmanlar, “hasta bilinçli ve istekli olduktan sonra son derece kaliteli, sağlıklı ve uzun bir yaşaması mümkündür” diyor.

Tüm metabolizmayı etkileyen bir hastalık

Diyabet süregen, bir kez başladığında bir daha geri dönüşümü olmayan bir metabolizma hastalığı. Acıbadem Bakırköy Hastanesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Ender Arıkan, aslında bunun tüm metabolizmayı etkileyen bir hastalık olduğunu sadece “şeker” olarak tanımlanmasının eksik olduğunu belirtiyor. Doç. Dr. Arıkan, diyabet hastalığının doğru tanımının, “vücutta karbonhidrat, protein ve lipid metabolizmasının bozulduğu, kronik, komplikasyonlara yol açan, kişinin yaşam süresini ve kalitesini azaltan, çok yaygın bir hastalık” olarak yapılabileceğini söylüyor.

Diyabet iki ana gruba ayrılıyor: Tip 2 ve Tip 1 diyabet. Görülen vakaların yaklaşık yüzde 85-90’ınında Tip 2 diyabet görülüyor. Tip 1 diyabette, pankreasta insülin salgılayan adacıkların kaybı söz konusu. Tip 2 diyabetteyse, insülin eksikliği olmuyor ancak insülinin dokulara etkisi azalıyor. Bu, insülin direnci olarak da adlandırılıyor. Kan şekeri yükseliyor fakat artmış olan insülin, glikozun hücre içine girmesini ve kullanılmasını sağlaması gerekirken bunu yapamıyor. Kan şekeri vücutta artmaya başlıyor. Kan şekeri arttıkça insülin artıyor. Bir süre sonra kan şekeri artık çok yüksek kalırken buna insülin yanıtı da bozuluyor. İnsülin yetersiz hale geliyor.

Bu iki diyabet türü dışında gebelik diyabeti yani gestasyonel diyabette oldukça sık rastlanan bir diyabet türü.

Günden güne yaygınlaşıyor

Diyabetin, Türk toplumu içinde yaygınlığı yüzde 7.2 civarında. Ancak bölgesel olarak farklılıklar gösterebiliyor. Tahminler, bugün 150 milyon civarında olan diyabetli hasta sayısının 2025 yılında, yaklaşık 300 milyona çıkacağı yönünde. Afrika’da yüzde 98, Asya’da yüzde 91 oranında artacağı yine yapılan tahminler arasında…  Uzmanlar, diyabetin, alınan önlemlerin yetersizliği, fast-food tarzı beslenme türünün yapılan reklâmlarla özendirilmesi ve spor yapma alışkanlığının yaygın olmaması nedeniyle, özellikle gelişmekte olan ülkelerde çoğalacağını öngörüyor.

Diyabet tanısı nasıl konuyor?

İç Hastalıkları ve Diyabet Uzmanı Dr. Arzu Yalçın, diyabetik olmayan kişi için kan şekerinin 100’ün altında olması gerektiğini, açlık kan şekeri 126 ve üzeri, tokluk kan şekerinin ise 200 ve üzerinde olduğu durumlarda diyabet tanısının konabildiğini söylüyor. Rakamların arada kaldığı vakalarda “oral glikoz tolerans testi” uygulanarak hastalara şeker yüklemesinde bulunulduğunu ve bunun sonucunda tekrar sonuçların değerlendirildiğini anlatan Dr. Arzu Yalçın, açlıkta 100-120 arasındaki değerlerin bozulmuş açlık glikozu; yüklemenin 2.saatinde 140-200 arası değerlerin bozulmuş glikoz toleransı olarak tanımlandığını, bu tanımın prediyabetik dönemi işaret ettiğini, bu hastalarda yüksek diyabet riski bulunduğunu ve bu hastaların dikkatle takip edilmesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.

Sağlıklı yaşamda hastanın rolü büyük

Dr. Arzu Yalçın, diyabet tanısını koyduktan sonra, hastaların psikolojik olarak etkilendiğini, aralarında reddedenler, kabul etmek istemeyenler olabildiğini anlatıyor. Diyabetle sağlıklı yaşamın, uzmanların tavsiyelerine dikkat ettikten sonra kesinlikle mümkün olacağını belirten Dr. Yalçın bu konudaki sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Aslında diyabetik hastalar, doğru beslenmeyi doğru egzersiz yapmayı en iyi şekilde öğreniyorlar. Ve belki de bu sayede normal insanlardan daha sağlıklı yaşayabiliyorlar. Eğer diyabetleri çok ağır değilse, gerçekten çok uzun ve sağlıklı bir ömür sürebiliyorlar. Tabii, şunu da eklemek isterim ki, diyabet çok karmaşık bir hastalık. Mekanizmasında hala çözülememiş şeyler var. Yani bazı komplikasyonların oluşma riski her zaman var. Ancak biliniyor ki, sürekli kontrol altında olarak bu riskleri minimuma indirmek mümkün. Bu nedenle, hastanın yapacağı şey, moralini bozmadan, gereken her şeyi uygulamak.”

Bilinçli beslenmeye dikkat!

Acıbadem Hastanesi Metabolizma ve Endokrinoloji Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Adnan Gökçel, diyabet hastalarının hayatlarında üç unsura dikkat ederek sağlıklı bir yaşam sürmelerinin mümkün olduğunu belirtiyor. Bu unsurların başında bilinçli beslenme geliyor. Bunu doktorun tavsiye ettiği ilaçları düzenli şekilde kullanmak ve yine düzenli egzersiz yapmak izliyor. Özellikle, ülkemizde, diyabetlilerin çoğunluğunun sadece bir ilaç alıp hastalıklarını kontrol altında tutacaklarını düşündüklerini, her şeyi doktora yüklediklerini belirten Doç. Dr. Adnan Gökçel, hastalığın seyrinin tek bir faktöre bağlı olmadığının da altını çiziyor.

Hastanın sağlığının korunmasında kendisi kadar yakınlarının da büyük payı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Adnan Gökçel şöyle konuşuyor: “Ben her zaman hastalarıma şunu söylerim; sizin tedavinizi 100 birim olarak algılıyorsak, bunun ortalama 60’ı size, yüzde 30’u yakınlarınıza geri kalanı yani 10’u da profesyonellere bağlı. Çünkü profesyonellerin yapacağı tek fayda koçluk yapmak, yol göstermek ve tedaviyi planlamak. Onun dışında hasta ve hasta yakınları uyumsuz olduğu sürece hiçbir şekilde başarı sağlanamaz.”

Günümüzde, diyabet ve insülin ilaçlarının çok geliştiğini belirten Doç. Dr. Adnan Gökçel, artık değişik tedavi ve ilaç seçenekleri bulunduğunu, hastaların uzmanlardan hangi ilacı ne zaman, hangi yemekle kullanacaklarını öğrendikleri takdirde tamamen sağlıklı bir insan gibi her şeyi yiyebileceklerini de sözlerine ekliyor.

Düzenli egzersiz yapmayı ihmal etmeyin

Diyabetle sağlıklı yaşam için gereken diğer bir önemli kural da, yine uzmanın tavsiyelerine uyarak düzenli egzersiz yapmak. Tabii, gerekli sağlık kontrollerinden geçtikten sonra…

Yürüme, yüzme bisiklete binme gibi bütün kasları çalıştıran egzersizler diyabet hastaları için oldukça faydalı ve vücudun şekeri daha iyi kontrol etmesini sağlıyorlar. Egzersizlerin olumlu etkisi 48 saat sürüyor. Bu nedenle mümkünse her gün, mümkün değilse iki günde bir 1 saatlik spor öneriliyor. Ancak uzmanların hatırlattığı nokta, insülin kullananların öncesinde mutlaka ara öğün almaları. Aksi takdirde şekerleri düşebiliyor. Bir diyabet hastası için en ideal egzersiz saati yemekten 1, 1.5 saat sonrası. Kan şekeri 270 ve 300 üzeri diyabet hastalarına egzersiz tavsiye edilmediğini hatırlatmakta fayda var. Çünkü riskli sonuçlar doğurabiliyor. Ayak ve görme problemleri olan hastalara da bu problemler tedavi edildikten sonra egzersiz öneriliyor.

Diyabet hastalarının düzenli şeker kontrollerinin yapılması büyük önem taşıyor. Diyabetik olmayan kişi için kan şekerinin 100’ün altında olması gerekiyor. Açlık kan şekeri 126 ve üzeri, tokluk kan şekeri ise 200 ve üzerinde olduğu durumlarda diyabet tanısı konuluyor.

Doç. Dr. Adnan Gökçel, diyabetli hastanın sağlığının korunmasında en büyük görevin kendisine ve yakınlarına düştüğünü vurguluyor.

Dr. Arzu Yalçın,  Diyabet Merkezi’nde hastalar ve diyabet ekibinin bir aile gibi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Gerektiğinde diyabet hemşireleri hastaları arayıp testler için hastaneye çağırabiliyor ya da yaptırmaları gereken taramaları hatırlatabiliyor.”

Kaynak: Acıbadem Hastanesi web sitesi
(www.acibadem.com.tr)


İçeriği Paylaşın