Erhan Yazıcıoğlu: Umudunuzu Yitirmeyin Kanseri Yenin
Erhan Yazıcıoğlu: Umudunuzu Yitirmeyin Kanseri Yenin
Bizi Takip Et
Tiroit kanseri olduğunu 17 yıl önce tesadüfen öğrenen Erhan Yazıcıoğlu, şeker hastası olduğunu da şeker hastası olan bir arkadaşına kahvaltıya gittiği gün öğrenmiş.
Tiroit ameliyatı sonrasında ses telinin zarar görmesi nedeniyle sesini kaybeden Yazıcıoğlu, doktorların, “bir daha iyileşemez” dediği sesini, yaşam sevgisi ve azmiyle geri kazandığını söylüyor.
“İnsanlar boş vermekten vazgeçsinler, kendilerini seviyorlarsa sağlıklarını önemsesinler” diyen tiyatro sanatçısı Erhan Yazıcıoğlu, hayatı çok sevdiğini söylüyor ve insanlara tavsiyelerde bulunuyor.
İşte tiyatro sanatçısı Erhan Yazıcıoğlu röportajının ayrıntıları…
. Tiroid kanseri olduğunuz nasıl ortaya çıktı?
“17 yıl önce büyük kızımın kulağı ağrıyordu o yüzden yakın bir doktor arkadaşıma götürdüm. Arkadaşım onunla ilgilenirken, boynumda bir sivilceyle oynadığımı fark etmiş. Kızımı oradan kaldırıp benim koltuğa oturmamı istedi. Hayatımın sebebi belki de arkadaşım Okan’dır. Baktı ve ‘Beğenmedim bunu, soğuk’ dedi. Ama ben önemsememiştim.
O günden itibaren Okan peşime düştü ve biyopsi neticesinde böyle bir hastalığım olduğu ortaya çıktı. Hastalığımın omuzlardan T şeklinde ciğerlere akma durumu varmış ama benimki erken yakalandığı için öyle bir sorunla karşılaşmadık. Biraz acele ettik ve ben ameliyat oldum, belki doktorların gösterdiği aşırı ihtimamdandı bilmiyorum ama ses tellerim zarar gördü, aşağı yukarı 8 ay konuşamadım. Bıraktığım oyunu, oynayamadım ama 8 ay sonra oyuna geri döndüm.
“ÇOCUKLARIMIN BANA İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM”
. 17 yıl önce kanserin algılanışı da farklıydı. Tiroid kanseri tanısı aldığınızda siz ne hissettiniz?
“O zamanlar kimse hastalığın adını anmıyordu, ben çok önemsemedim sadece şunu düşündüm, ‘Ddaha çok gencim, bunu hak etmedim, neden ben?’ gibi isyanlarım oldu. Ama iki çocuğumun bana ihtiyacı olduğunu düşünerek, ‘Hastalık hemen benden gitmeli’ dedim.
Arkadaşım Okan’a rica ettim, bu işi en iyi yapan kişiyi sordum. Tezcanlıyımdır, bu konuda da tezcanlı davrandım. Keşke biraz daha araştırsaydım, o zamanlar daha da tanındığım için doktorlar da ihtimam gösterdi. Sonra sesimle ilgili çareler aradık. İngiltere’ye gittim, oradaki doktorlar ‘Neden diren koyulmadı, diren koysalardı olay çözülürdü ve ses teline zarar gelmezdi’ dediler.
Genelde tüm doktorlar işimi yapamayacağımı, sesimin geri gelmeyeceğini söylediler ama sesim geri geldi; iyileştim. Çünkü kanser denilen olay, sadece insanın bunu kabullenmemesiyle alakalı. Kabullenirseniz sizi yenebilir o yüzden kabullenmeyin. Güçlü olun ve siz onu yenin.
Bir de erken teşhis çok önemli. Gereken yapılmalı, tıp tabiî ki çok önemli… O yüzden insanların doktorunu iyi seçmesi lazım. İnsanlar çok havalı doktorlardan uzak dursunlar, mütevazı doktorlar seçsinler, mesleğini sürdüren, dünyadaki gelişmeleri takip eden doktorlar seçsinler. İnsanların umutlarını asla yitirmemeleri çok önemli.
“BAĞIRIYOR VE ÇIKMAYAN SESİMİ DUYMAYA ÇALIŞIYORDUM”
. Sesinizin geri gelmesi ne kadarlık bir zaman aldı? Kanseri yendiniz ama sesinizi kaybetmeniz sizi nasıl etkiledi?
“Sesimi kaybetmem beni mahvetti, o dönem balkonlu bir evde oturuyordum. Balkona çıkıp avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Çıkmayan sesimi duymaya çalışıyordum. Bir de o ara bana şu espriler yapılıyordu, ‘Bir tek haberleri sunmuyorsun, artık her yerde senin sesin var. Yerli filmler, yabancı filmler, reklamlar, radyo piyesleri…’
Ben bunun biraz da nazar olduğunu düşündüm. Fazla göze batmak, ön plana çıkmak bana zarar verdi. Hiçbir meslektaşımın böyle bir durumda olmasını istemem.
8 ay gibi kısa bir sürede iyileştim. Her türlü tıbbi gelişmeleri takip ettim ve etrafımdaki sevgi kasabası yani ailem, arkadaşlarım, dostlarım beni ayakta tuttu. Sesimi düzelten de bu sevgi ve moral oldu.”
. Bu 8 ayda herhangi bir tedavi uyguladınız mı, egzersiz vs. yaptınız mı?
“Güzin Gürel’e de gittim, Güzin hanım bana konservatuar temrinleri verdi ama benim öyle bir sabrım yoktu. Belki o doğru bir yoldu, o dönem tiyatro dışında dublajlardan, yan işlerden de çok soğumuştum.”
“EVLERİMİ SATTIM, KİMSEYE MUHTAÇ OLMADIM”
. Hastalandığınızda, önceden yanınızda olanlar ve işverenler ne yaptılar?
“Henüz bu tepkiyi görmedim, duymadım ama ilk hafta hastane ağzına kadar doldu. Sevdiğim arkadaşlarım, beni sevdiğini düşündüklerim, tiyatrodan arkadaşlarım, yakın çevrem geldiler ama ondan sonra kimse hatır sormaz oldu. Bir de bu hastalık çok pahalı bir hastalıktı, ben para kullanmayı bilmediğim için hep ev almıştım. O evlerimi sata sata kimseye muhtaç olmadım.
Tiyatrodan yalnızca bir kişi, beni bir kenara çekip, ‘Erhan ne istiyorsan arkandayım, lütfen kimseye muhtaç olma’ dedi. O da çok yakın bir zamanda kaybettiğimiz tiyatro sanatçısı Cüneyt Türel’di. Bir de o zamanlar Reklamcılar Derneği Başkanı olan Erhan Salman, ‘Bütün Türkiye olarak arkandayız’ demişti. Dönemin Kültür Bakanı İsmail Cem de telefonla arayarak, ‘İstersen Amerika’ya bile gönderebiliriz seni, bu sesi geri istiyoruz’ demişti. Ben ise; ‘İmkanlarım var teşekkür ederim ama beni onore ettiniz’ demiştim.”
. Kanser tedaviniz tek ameliyatla bitti mi? Daha sonra radyoterapi, kemoterapi gibi tedaviler aldınız mı?
“Üç kez atom tedavisi aldım. Geçen yıl da tedbir amacıyla tekrar aldım, bunun dışında kemoterapi vs. görmedim ama sevgi terapi gördüm.”
. Kontrollerinizi ne sıklıkla yaptırıyorsunuz?
“Yıllardır senede bir kere kontrollerimi yaptırıyorum, bahane edip Londra’ya da gidiyordum. Londra’daki doktor, ‘Türkiye’de çok iyi bakılıyorsunuz, artık gelmeyin’ dedi. ‘Bunu kimseye söylemeyin sakın, ben Londra’yı seviyorum’ dedim. 3-4 gün de olsa Londra’da olmayı seviyorum; oyun seyrediyorum.
İlk zamanlar kontrollerim ayda bir idi, daha sonra 3 ayda bir oldu, 6 ayda ve 8 ayda bir olmaya başladı. Ama uzun yıllardır, yılda bir kere kontrollerimi yaptırmaya devam ediyorum.”
“ŞEKER HASTASI OLDUĞUMU TESADÜFEN ÖĞRENDİM”
. Diyabet hastalığınız da var. Diyabet tanısı ne zaman kondu?
Aşağı yukarı 1993-94 yılıydı. Bodrum’da komşuma kahvaltıya gitmiştim, o uzun yıllardır şeker hastası olan biriydi. Şekerine bakarken, ‘Gel Erhan, senin de şekerine bakayım’ dedi. Baktı ve şekerim 465 çıktı. Sağ olsun, kahvaltıyı bıraktı, beni doğruca arabaya attı ve hastaneye götürdü. Fakat hiçbir şikayetim yoktu; ne idrara sık çıkma, ne ağız kuruluğu, ne de başka bir şey, hiçbir şey hissetmiyordum. Bu sinsi bir hastalık, eğer hissetseydim ben kendimi önemseyen biri olarak tedbirimi alırdım, mutlaka bir tahlil yaptırırdım.
Orada insüline başladım ve İstanbul’a geldim, çok sıkı takibe alındım ve şekerim düşürüldü ama hayatı yaşamayı çok sevdiğim için aynı zamanda sofrayı da çok sevdiğim için denetim altına alamadım. Nihayet 6 ay önce, Japonya’da keşfedilen bir sistemi duydum ve oraya da gittim.”
. Kanseri atlatmış biri olarak insanlara sağlıklı olmaları adına ne önereceksiniz?
“İnsanlar boşvermekten vazgeçsinler, kendilerini önemsesinler, kendilerini seviyorlarsa, bu hayat onların ise sağlıklarına önem versinler. Parmaklarının ucundaki sızının bile hesabını sorsunlar tıptan. Tıp o kadar ileri ki doğru insanı, doğru yolu bularak bu hesabı mutlaka sorsunlar.”
İçeriği Paylaşın