“Erkek Gibi Düşünmek de, Kadın Gibi Hissetmek de Önemli”

“Erkek Gibi Düşünmek de, Kadın Gibi Hissetmek de Önemli”

“Erkek Gibi Düşünmek de, Kadın Gibi Hissetmek de Önemli”

Bizi Takip Et


Sağlık sektörüne ‘Önüm açık, çok para kazanırım’ gibi bir düşünceyle girilmemeli. Bir kadının gerçekten gönlünde bu sektörde çalışmak varsa girmelidir. Çünkü para odaklı ya da aile baskısıyla girilen bir meslek kişiyi asla mutlu etmez. Sağlık sektörü duygusal tatmini yoğun bir alandır. Örneğin bir hastanın teşekkürü, onun iyileştiğini görmek; bunlar paradan çok daha değerli şeylerdir aslında.”

Bu sözler, Dünya Göz Sağlık Grubu Yönetim Kurulu üyesi Gülferi Yıldırım’a ait. Dile kolay, tam 26 yıldır bulunduğu sağlık sektöründe 22 yıldan bu yana yönetici olarak çalışıyor. Başarılı bir iş kadını olarak şimdilerde hobilerine ve ruhuna iyi gelen şeylere de vakit ayırıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde meditasyon üzerine eğitim alan Gülferi Yıldırım bu aralar çok heyecanlı. Çünkü, 16-18 Mart arasında bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilecek “Mutlu İnsan; Zihin, Ruh, Beden Festivali”nin hazırlıklarıyla ilgileniyor. Festivalin koordinatörlüğünü yapan Gülferi Yıldırım ile kendi kariyer yolculuğu ve sağlık sektörünün her kademesinde kadın istihdamı üzerine sohbet ettik.

“SAĞLIK VE TEKNOLOJİ BAŞLANGIÇ NOKTAM”

Üniversitenin son senesinde kendime ve insani konulara yakın bulduğum için biyomedikal branşını seçtim. Sağlık ve teknolojinin birleşme noktası benim başlangıç noktam oldu. Türkiye’ye, lazerle göz ameliyatlarında kullanılan cihazların ilk girdiği 1991-1992 yıllarında bu alanda çalışma hayatıma başladım. Bu cihazlarla ilgili olarak Boston’da üç aylık eğitim aldım. Türkiye’ye dönünce de cihazların doktorlara tanıtımı, eğitimi, satışı ve satış sonrası bakımı konularıyla üç senelik bir çalışma sürem oldu. Sonra yavaş yavaş yönetim tarafına ilerledim. Birkaç göz sağlığı merkezinde yöneticilik yaptıktan sonra 1996 yılında Eray Kapıcıoğlu’nun teklifiyle Dünya Göz Hastanesi’ni kurma çalışmalarına başladık. 26 yıldır sağlık sektöründe yer alıyorum. Bunun ilk 3-4 yılı mühendis, geri kalan yıllarını ise profesyonel yönetici olarak geçirdim.

“KADINLAR İŞ HAYATINDA DAHA FAZLA YER ALMALI”

Sağlık sektörü, kadın çalışanların ağırlıklı olduğu sektörlerin başında geliyor. Bu alandaki deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki; hasta-kabul departmanları gibi operasyonun içinde hastayla karşı karşıya gelen kişiler genellikle kadınlardır. Ancak buradaki yoğunluk Türkiye’nin genel bir tablosunu yansıtmıyor. Genel olarak devlet ve özel sektörde kadın yönetici ya da çalışanların sayısı maalesef dünya standartlarının çok çok altında. Hem ülkenin geleceği, hem de toplumsal gelişimimiz için çok daha fazla kadının iş hayatının içinde yer alması ve hatta girişimci olması gerekiyor.

“SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN DUYGUSAL VE İNSANİ BİR TARAFI VAR”

Sağlık sektörü diğer alanlara göre içinde duygusallığı da barındıran bir sektör. Bu bir fabrikada bardak üretmeye ya da cep telefonu üretmeye benzemiyor; çünkü hizmetin her noktasında, her aşamasında insana dokunuyorsunuz. Bunun için de her şey kağıt üzerindeki yazılardan ibaret değildir ya da bilançoda görülen rakamlar başarının ölçüsü değil. Bu işin duygusal ve insani çok önemli bir tarafı var. Kadın ve erkek biyolojisine şöyle bir baktığımızda duygusal yaklaşımlarıyla kadınlar aslında sağlık sektöründe daha da başarılı olabilen insanlar. Çünkü biz kadınlar daha şefkatli, merhametli, toparlayıcı, kucaklayıcıyız. Biyolojimizde olan bu özellikler erkeklere oranla daha fazla. Dolayısıyla sağlık sektörü, kadın yöneticilerin çok başarılı olabileceği bir alan.”

“ŞİRKETLER İÇİN KADINLAR DA, ERKEKLER DE EŞİT DERECE ÖNEMLİ”

Erkekleri beynin sol, kadınları da beynin sağ lobu olarak düşünün. Sol lob, hesap-kitap yapan, analitik düşünen, strateji üreten alanımızdır. Sağ taraf ise; her şeyi aslında

çok boyutlu gören, organize ve komplike düşünebilen, duygusal ve yaratıcı yanlarımızı üreten alandır. İş yaşamında her ikisi de lazım. Bir işletmenin iyi idare edilebilmesi için sadece yaratıcılık, duygusallık maalesef yeterli değil. Hesap kitap, satın alma gibi konularda çok analitik düşünüyor olmak da lazım. Açıkçası kadınlar daha iyi yapar; erkekler yapamaz ya da erkekler daha iyi yapar gibi bir şey söyleyemem. Hem erkek, hem de kadın bence eşit derecede önemli bir şirket için. Erkek gibi düşünmek de; kadın gibi hissetmek de önemli. Sağlık sektöründe çalışıyorsan, ne yaptığını ve neye hizmet ettiğinin farkında olmak lazım. Sağlıkta yapılan iletişim, reklam çalışmasının sonuçlarını düşünmek, yanlış ve yanıltıcı söylemlerden, mesajlardan kaçınmak gerek. Belki yapılan bu umut tacirliğiyle para kazanılır; ancak böyle bir şeyin sonuçta hiçbir kuruma hayır getireceğini düşünmüyorum.

“BİR KADIN ANCAK KENDİ KENDİNE ENGEL OLUR!”

Kadınların çalışma hayatında ve yönetim kurullarında yer almaları için devlet tarafından da birtakım teşvikler yapılıyor. Yönetim kurullarında belli bir sayıda kadın olması konusunda zorunluluklar var. Bir kadın gerçekten azimle, severek işini yaptığında; Ona ne kocası, ne başka bir erkek, ne de bir yasa engel olamaz. Bir kadına sadece kendisi, kendi kararı engel olur. Hepimiz seçme özgürlüğü var. Hayatlarımızı kendi seçimlerimizle yönlendiriyoruz. Bir baba kızına ‘Çalışmayacaksın’ diyebilir, kız bunu kabul edip evinde oturabilir ya da kendi gücünü eline alıp, o kutunun içinden çıkıp kendi çalışma hayatına atılabilir. Seçim kendisine aittir. Ama bunun için kadının eğitim alması da çok önemli. Kadınlar, hangi yaşta olursa olsun, eğitip alıp kendilerini geliştirmeliler. Ben şu an 48 yaşındayım ve üçüncü yüksek lisansımı yapıyorum. İşletme, psikoloji alanlarında yüksek lisans yaptım. Şu anda da nörobilim yüksek lisansı yapıyorum; yani halen okuyorum.

BEYNİMİZ YENİ DENEYİMLERLE GELİŞİR!

Hayatınız sadece iş olduğunda bir süre sonra artık kendi kendinizi içten tükenmeye başlarsınız. Bir insanı hayatta besleyen ekstra bir şey olmadığında yavaş yavaş kendini çürütmeye başlar. Çünkü beynimiz yeni deneyimlerle gelişir. Nörobilim okuduğum için zamanla her şey kafamda daha iyi bir şekilde oturmaya başladı. Beynimiz dünyaya geldiğimizde ne yapacağını bilmeyen tek organdır. Kalp ne yapacağını bilir, böbrek ne yapacağını bilir. Beyin doğduktan sonra edindiği deneyimlerle kendi kendini yapılandırır ve bu ölene kadar devam eder. Her yeni deneyim beynimizde yeni networkler oluşturur ve oluşturduğu bu networklerle kendi kapasitesini geliştirir. Onun için yeni alanlara yönelmek, birtakım hobiler edinmek gerek.

İŞTEN SONRA EVE GİDİP UYUYAN BİR İNSANKEN…

Hayatımda en önemli değişimler; yoga, meditasyon gibi çalışmaların yaşamıma girmesiyle oldu. Önceden işten sonra hemen eve gidip uyumak dışında hayatında bir şey olmayan bir insandım. Kendimi tükenmiş, bitmiş ve hayattan zevk almaz bir noktada bulmuştum. Birkaç arkadaşımın tavsiyesiyle kişisel gelişim eğitimlerine gittim. Bu arada yoga, meditasyon da ön yargılı olduğum şeylerdi; ama zaman geçtikçe kendimi çok daha iyi hissetmeye başladım. Beslenmemi düzenledim, egzersiz yapmaya başladım. Bunları yaptıkça kısa bir zaman içerisinde hem bedensel olarak daha zinde ve güçlü, hem zihinsel olarak daha yüksek performanslı, üretken ve kendimi daha huzurlu, tatminkar, doyumlu hissetmeye başladım.

“SAĞLIK, YAŞAM TARZINIZ OLMALI”

Sağlık, zaman ayrılacak bir şey değil, bir yaşam tarzı olmalıdır. Beslenmeye dikkat etmek son derece önemli bir konudur. Çünkü hücrelerimiz ağzımızdan içeri atıp midemizde öğüttüğümüz şeylerle beslenir. İşlenmiş gıdalar, fazla alkol, kimyasal içerikleri olan gıdalar bunların hepsi zehirdir. Kendi yaşam biçimimde net bir şekilde vejetaryenim, veganım diyemesem de, minimum hayvansal gıda, maksimum sebze-tahıllar ile beslenirim. Son üç yıldır hayatımdan asitli içecekler, beyaz ekmek, beyaz un ve beyaz şekeri çıkardım. Ekmek yiyorsam muhakkak tam buğday ekmeği yiyorum. Makarna yiyorum; ama tam tahıllı makarnayı tercih ediyorum. Çay ve kahvede şeker kullanmıyorum. Canım çektiğinde pasta, baklava da tüketiyorum; ama oturup bir tepsi değil. Her şey bir dengede. Bunlar benim diyetim değil yaşam tarzım. Haftada 2-3 gün muhakkak spor, egzersiz ve düzenli meditasyon yapıyorum. Özellikle yoğun iş hayatında olan kişilerin her gün sadece 10-15 dakika meditasyon yapmasıyla beyin biyolojisinin değiştiğini birçok araştırma ortaya koyuyor.


İçeriği Paylaşın