Erol Günaydın Doktorlara koyun gibi teslim olmayın
Erol Günaydın Doktorlara koyun gibi teslim olmayın
Bizi Takip Et
SÖYLEŞİ: DEMET DEMİRKIR
Gençlik yıllarında gecelerini esir alan ölüm korkusu nedeniyle sabaha kadar uyuyamayan, karanlıkta ve sessizlikte yatamayan usta tiyatrocu Erol Günaydın, gürültünün kendisine ninni gibi geldiğini söylüyor. “Ameliyatlar oldum, kesildim, delik deşik ettiler doktorlar beni… Yanlış ameliyatlar yaptılar” diyen Günaydın, emekli sandığı güvencesinden olmamak için doktorları hakkında dava açmadığını söylüyor. Erol Günaydın ile evhamları, korkuları, sağlığı ve Türk tıbbı üzerine bir söyleşi yaptık. İşte yanıtları
. Evham ve korkularınız var mıdır?
“Evham ve korkularım çok vardı. Hala da biraz var. Gençken evham o kadar çok vardı ki bende, “ölüyorum” diye gece yarıları doktorlara koşardım. Kalbim güm güm atardı, kalbimi muayene ettirirdim. Sabahlara kadar uyumazdım. Karpuz sergileri vardı, karpuz sergilerinde arkadaşlarımla muhabbet ederdim. Gün ağarırken yorgun düşer, gider yatardım. Bu bende artık ölüm korkusu haline geldi. Bütün doktorları dolaşmaya başladım. Sonunda Nişantaşı’nda bir doktora geldim “soyun” dedi soyundum, “çık en üst kata gel” dedi, koşturdu beni kulaklıkları taktı kulağına kalbimi dinledi. “Bak bu kalp 100 yaşına kadar yaşatır seni, hiçbir şey olmaz sana. Rahatla artık, yoksa seni tımarhaneye yollarım.” dedi. Gerçekten ona çok inandım, sonra bazı geceler yine midem bulanırdı,”Bu bu doktor da bilmiyor bana yine bir şeyler oluyor” diye düşünürdüm.
Bir de karanlık korkusu var bende. Zifiri karanlıkta hayatta yatamam. Işıkta yatarım, lambayı ve televizyonu açarım. Gürültüyle televizyonu izleyerek ışıklı gece de uyurum. Galatasaray Lisesi’nde yatılı okuduğum için yatakhanede gürültü patırtı ederlerdi, ben öyle uyurdum. Sessizlikte uyuyamadığımdan onları mahsustan azdırırdım. Gürültü çıkarırlardı, ben öyle uyurdum. O yüzden şimdi de kimse konuşmayınca, gürültü çıkarmayınca uyuyamıyorum. “Hadi biraz konuşun” diyorum, onlar ses çıkarıyor bana ninni gibi geliyor ve uyuyorum.”
“YANLIŞ AMELİYAT YAPTILAR”
. Karanlık ve sessizlik korkusu askerlik günlerinizi nasıl etkiledi, peki?
“Ağrı’ya, Diyadin Yukarı Biligan Köyü’ne askerliğe gittim, Aladağlara çıktım. Orda ışık olmadığı için iki tane gaz lambası aldım. Sabaha kadar gaz lambalarım yanardı ama karanlıktan sıkıntı gelirdi, çaresiz katlanırdım ne doktor var, ne başka bir şey uykusuz geçirirdim günlerimi. Sessizlikten korktuğum için okuldayken pencereleri açardım ve dışarıya bağırırdım, ulurdum, köpekleri azdırırdım köpekler havlamaya başlayınca “ohh dünya varmış” derdim. Sonra da gider uyurdum.
Sonra bir baktım bahar gelmiş, ben hala askerliğe devam ediyorum. Kaçtım geldim tiyatroya başladım, bu kez “eyvah askerden kaçtı” dediler. Askerliğimin bitmesine iki ay kalmıştı. Dediler ki, tımarhaneden rapor alırsan kurtarırsın. “Tımarhaneye gideyim de bir rapor alayım” dedim. Tımarhaneden de çok korkuyorum, “deli diye” içeri alırlarsa da dışarı çıkmak zordur. Yanıma da iki üç arkadaşımı aldım gittik Bakırköy’de tımarhaneye. Büyük heyetin karşısına çıkacağım, arkadaşlara dedim ki: “Ne olur ne olmaz beni kapıda bekleyin” Onlarda beklemeye koyuldu. İçeri girdim doktorlar oturuyor, “neyin var” dediler. Hiçbir şeyim yok, ben yedek subay öğretmenim, Ağrı’nın Diyadin Kazasında askerlik yaptım, iki sene yaptım ama Mayıs geldi, okulların tatiline 15-20 gün kala ben oradan kaçtım geldim dedim. Firar etti diyorlar, şurada 15 günüm kalmış, hiçbir şeyim yok dedim. “Hiçbir şeyin yok mu?” dediler, demek ki bir hastalık kondurmak istiyorlar dedim kendi kendime. “Var aslında karanlıktan korkarım ben dedim, zifiri karanlıkta uyuyamam, sıkıntı basar. terlerim” dedim. Hepsi birden döndü baktı bana, “Seni burada yatırmamız lazım, bu büyük bir hastalıktır.” dediler. Teşekkür edip bir kaçış kaçtım oradan. Ondan sonra af çıktı ve kurtuldum. Sonra ölüm korkusunu, evhamlarımı yendim. Ameliyatlar oldum, kesildim, delik deşik ettiler doktorlar beni… Yanlış ameliyatlar yaptılar. Artık alıştım onlara ama karanlık korkusu bende hala devam eder.”
“EŞİMİ KISKANIP, BEN DE KANSER OLDUM!”
. Eşiniz kanser nedeniyle yaşamını yitirdi. Eşinizin hastalığını öğrendiğinizde ne yaptınız?
“İlk öğrendiğimde çok kötü oldum, birdenbire tüm vücudum titredi. “Çok yoruluyorum” dedi bana. Doktora götürdüm onu. “ Maalesef kanser” dedi doktor. Beynimden vurulmuşa döndüm. Belli etmeyin dedi doktor, ben de “Biz de her şey açıktır, şimdi belli etmem ama eve gider söylerim” dedim. “Kandıramam, oyun oynayamam ona” dedim. Kanserin de en kötü türü olduğunu söylediğinde o kadar kötü oldum ki anlatamam. Vücudun her yerine sıçrayan bir kanser türüymüş. Orda yıkıldım ve içerden eşim yanıma geldiği zaman ağlamaya başladım. Sonra eve geldik ve sordu “Bana ne oldu?” diye… “Ben de kötü bir hastalık ama mücadele edeceğiz” dedim. Kolları sıvadık, o biliyor ben biliyorum, aile biliyor, büyük bir savaşa kalktık. Gizlemeyi, insanları işletmeyi hiç sevmiyorum. O sırada ben de ufak bir kanamayla hasta olduğumu öğrendim.”
. Eşinize destek olurken kendinizin de hasta olduğunu öğrenmek; hiç kolay olmasa gerek… Neler hissetiniz?
“İlk duyduğumda hanıma dedim ki, “Bak gördün mü ben de kanser oldum hiç üzülme ikimiz el ele verip mücadele edeceğiz” dedim. “Seni kıskandım ben de kanser oldum” dedim. Hemoroid falan sandım ben. Kolonoskopi yapıldı ve çocuklarıma gizli gizli bir şeyler söylüyorlar doktorlar. Doktoru çağırdım yanıma dedim ki: “Utanmıyor musun sen koca tıp adamısın orada fiskos yapıyorsun, çocuklara söylüyorsun da bana söylemiyorsun. Eğer kansersem kanser, üç ay ömrüm kaldıysa üç ay, ben bunları bilmek isterim” dedim. Kansersiniz dedi. Halbuki kanser değilmişim. “Kansersin” dediler parça aldılar benden, kanser ameliyatı yaptılar, perişan ettiler beni bıraktılar. Dava da açmadım çünkü emekli sandığına bağlıyım, parayı emekli sandığı veriyor, emekli sandığıyla aralarını bozmayayım dedim. Çaresiz bir şekilde elim karnımda geldim ama şimdi iyiyim. Tüm bu badirelere rağmen hala mücadeleye devam. Ben ameliyat olmazdım, ben ince eleyip sık dokurum ama birlikte mücadele edeceğiz diye oldu işte… İncelemeden ameliyat olmazdım, eşimin telaşıyla girdim bu kanser ameliyatına.”
ARAŞTIRAN DOKTORLARI BULMAK LAZIM
. Kendinizin ve eşinizin yaşadığı hastalıklar size ne öğretti?
“Hasta olmadan doktorlara inanmamayı öğretti çünkü çok kızıyorum araştırmamaya. Aktörün iyisi var kötüsü var, mimarın iyisi kötüsü var, doktorun da iyisi kötüsü var. Araştırmak lazım, araştırmacı doktorlar var, bunları arayıp bulmak lazım. Ben paldır küldür gittim. Araştırınca iyisi bulunur. Ben bunu öğrendim ki, bir şeyi iyi araştırmadan koyun gibi teslim olunmamalı. Efendim, Türk doktorları iyidir. İyidir de, hepsi iyi değil ki. Kimi para için yapıyor. Dişçiler vardır, insanlar seçer bunu. Kendi seçtikleri yere giderler. Bunlar böyle şeylerdir. Bunları öğrendim ama geç kaldım, kimseye de itimadım olmadığı için kendi kendime birtakım bir şeyler yapıyorum, torbalarım var, karnım delik deşik böyle idare ediyorum. Sağlık konularında güvenmeyeceksin, herkes başka bir şey söylüyor. Hepsi başka bir şey deyince bir girdaba kapılıyorsunuz ve kime inanacağınızı bilmiyorsunuz.”
“DOKTOR OLMAK İSTERDİM”
. Yaşadığınız onca sıkıntı sonunda doktorlara oldukça tepkilisiniz…
“Çok iyileri de var çok kötüleri de var. Bir gün yine başıma bir şey geldi. Doktora gittim. “ Kalbin var” dedi. Ben de “Kalbime dokunmayın ben de aritmik atış var gençliğimden beri” dedim. Artık 70 küsur yaşına geldim bu yaşıma kadar böyle çalıştı bu saatten sonra ritmi değişirse kalbim yadırgar bu ritmi dedim. Bana bir kalp ilacı verdiler tansiyonumu düşürdü nerdeyse ölüyordum zar zor acile götürdüler, İlkyardım Hastanesi’ne giderek kurtuldum. Aktör olmadan önce doktor olmak istiyordum, meraklıydım. Evham dolayısıyla çok doktor gezdiğim için de her şeyi öğrendim.”
“BENDE UYKU SIFIR”
. Sanatçıların film, tiyatro, dizi, televizyon çalışmaları nedeniyle düzenli yaşamaları çok zor. Uykuyla aranız nasıl?
“Hiç uyuyamıyorum. Uyku ben de sıfır. Ne yapacağımı bilemiyorum. Uyuduğum zaman da ertesi günü nasıl uyudum diye düşünürüm. Yatmadan önce ağrı kesici alırım, vücudumda ağrılar var çünkü. Ağrı kesiciyi alınca bir müddet sonra dalıyorum nasıl oluyor bilmiyorum. Üç ya da dört saat uyuyorum.”
. Beslenmenize dikkat eder misiniz?
“Hiç dikkat etmem. Bu beslenme konularına çok kızıyorum. Yok ot ye, kabak çekirdeği ısır, zencefil kaynat. Ben ne tereyağını, ne ekmeği ne fasulyeyi, ne pilavı eksik etmem. Her şeyi yerim. İçki de içerim. Hiç aldırmıyorum son derecede iyiyim. Her şeyi yemek bir karışıklık yapıyor bana iyi geliyor; yeter ki kilo almayayım. Günde üç öğün yiyorsam. bir öğünü çok kuvvetli yiyorum. Balık, rakıyı asla bırakmam. Benim arkadaşlarımın hepsi uzun ömürlüdür, hepsi yaşıyorlar. “
“GENÇLERDEKİ ZAYIFLAMA TUTKUSU APTALLIK”
. Gençlerdeki zayıflama tutkusuna için düşünceleriniz nedir?
“Aptallıktan başka bir şey değil. Ben tiyatrocu olduğum için sabahtan akşama kadar provalarda jimnastik halindeydim. Çalışmak, yürümek kafi. Bunlar rahat insanlar, işleri güçleri yok. Sabahleyin kahvaltıda şu kadar kaşar peyniri yedim, öğlen oldu bir tane havuç yiyeyim. Bunları mı düşünüyorlar? İnsan çalışmayı, işlemeyi, hayatı düşünür. Perhiz yapan işçi gördünüz mü hiç? Hayır. Çalıştıktan sonra bunlar düşünülmez. Çalıştıktan sonra en güzel gıdaları alacaksın. Bizimkiler artık lükse geçmiş. Sabah akşam içki içiyorlar, gece yemek yiyorlar. Bunlar tembellikten oluyor. Gidiyor bir plaja akşama kadar güneş ayrı yerden ışık ayrı yerden etki ediyor, selülit olmaz da ne olur. Yemekle falan güzelliğe inanmıyorum. Bir sürü perhizci çıktı ben 1940’tan beri hayattayım. Ne radyoda duydum, ne televizyonda. Perhiz doktorları hiç görmemiştim. Tabi sakıncalı yiyeceklerden uzak durulmalı. Tereyağı yerim ama en iyisini. Doğal gıda diyebilmek için suyun doğal olması lazım, artık gökyüzünden mikrop yağıyor. O güzelim billur yağmurlar nerde! Ozon delindi, ilaçlı sular yağıyor. Mikroplu suyla doğal ürün olur mu olmaz. Ağzımızı açardık, yağan karları yerdik, kar elması yapılırdı, şimdide de yapın bakalım.”
. Birazda ruh sağlığından konuşalım. Toplumun psikolojisini nasıl buluyorsunuz?
“Bozuk, hepsi üşütmüşler. Herkes kavga ediyor. Eskiden de kan davası vardı ama bir kişi iki kişi öldürülürdü artık 40 kişiyi öldürüyorlar. Millet cinnetleşmiş, birbirine giriyor. Avrupa’da böyle şeyler yok. Bilgili, kültürlü insanlar böyle şeyler yapmazlar. Burada eğitim, kültür, müzik sevgisi yok, edebiyatla ilgilenen yok.”
HASTA DOKTORA YARDIM EDEBİLMELİ
. Hastalara ne önerirsiniz?
“Hastalar tabi ki doktora gitmeli ama herkese güvenilmez. Araştırmaları lazım. Eskiden aile doktorları vardı. Başın ağrır giderdin, karnın ağrır giderdin. O doktor vücudunu bilirdi. Şimdi öyle değil. Başka başka doktorlar. Senin vücudunu tanımıyor bilmiyor. Her insanın kendine has vücudu var. Bunu kimse bilmiyor. Hastaneye gidince de ilk yardım tarafına gidiyoruz. Kolun ağrıyorsa veriyor ilacı sonra kötü oluyor. İnce elemek sık dokumak lazım. Bilindikten ve araştırdıktan sonra sorun değil. Başın ağrır ama neden ağrır, insan vücudunu tanımalı. Sebebini bulabilirsin, doktora yardım edebilirsin. Bilgisizlik zincirlemesi içinde gidiyor. Doktora da suç bulmuyorum. Hasta doktora yardım etmeli. Başın ağrır gidersin iki ilaç bir iğne verir o zaman iyi olmaz. “Ne şehittir ne gazi gitti Niyazi” o yüzden cehalet birbirini takip ediyor.
Adam doktor olmuş ama cahil. Doktor dediğin adam Sait Faik’i bilecek, tiyatroya gidecek, resim bilgisi olacak, operaya, baleye gidecek, müzik dinleyecek. Hepsini bilecek, kültür budur. Evine gidersin duvarında resim yoktur. Sosyal tarafı nerde bu insanların? Yaşamasını ve yaşatmasını bilmiyoruz.”
İçeriği Paylaşın