Genetik Faktörler Glokom Riskini 7 Kat Artırabiliyor
Genetik faktörler glokom riskini 7 kat artırabiliyor. Glokom ya da halk arasındaki ismiyle göz tansiyonu sinsice ilerleyen göz hastalıklarından birisi. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, tedavi edilmediğinde görme kaybına bile yol açabilen glokomun yakın aile bireylerinden birinde görülmesi halinde risk oranının yaklaşık 7 kat artabileceği uyarısında bulundu.
Bizi Takip Et
GENETİK FAKTÖRLER GLOKOM RİSKİNİ 7 KAT ARTIRABİLİYOR
Geri dönüşümsüz görme kaybına yol açabilen glokom, dünya genelinde yaklaşık 6 milyonu tam görme kaybı olan 70 milyon kişiyi etkiliyor. Glokomun en sık görülen tipi olan açık açılı glokomda özellikle anne, baba ve kardeş gibi birinci dereceden yakın akrabaların glokomlu olması hastalığın aile üyelerinde görülme riskini 7 kat artırıyor. Glokomun genellikle ileri yaş hastalığı olarak bilinse de gerçekte gençlerde hatta yenidoğan bebeklerde ve çocuklarda dahi ortaya çıkabileceğine işaret eden Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, özellikle doğumdan sonra ilk 3 yıl içinde görülen konjenital glokomun akraba evliliklerinden dünyaya gelen bebeklerde daha sık görüldüğünü söyledi.
Genetik faktörlerin yanı sıra diyabet, tansiyon, migren, hipotiroidi, göz yaralanmaları ve anemi(kansızlık) gibi diğer faktörler de glokom oluşma olasılığını artıran risk faktörleri arasında yer alıyor. Geçirilmiş göz ameliyatlarının da bazen glokomu tetikleyeceği bilgisini veren Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, “Ayrıca, gözün miyop veya hipermetrop olması da glokom gelişme riskini artıran diğer faktörlerdir” dedi.
BU ŞİKÂYETLERE DİKKAT!
Glokomun belirtilerinin hastalığın tipine ve ortaya çıkış yaşına göre değişiklik gösterebileceğini söyleyen Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, hastaların şikâyetleriyle ilgili şunları anlattı: “En sık rastlanılan glokom tipi olan açık açılı glokomda şikâyetler çok azdır. Hastanın baş ağrısı, görmede bulanıklık, yakın görme sorunları, karanlık adaptasyonu bozuklukları gibi yakınmaları olabilir. Ancak hastanın görmesi bozulmamıştır ve glokomun son evrelerine kadar da normal kalabilir. Bu durum glokomun erken tanısında güçlük yaratır.”
AİLESİNDE GLOKOM HİKÂYESİ OLANLAR HER YIL KONTROL YAPTIRMALI
Glokom tanısı için rutin göz muayenesinin yanı sıra, kişinin göz içi basıncı ve kornea kalınlığının ölçüldüğü söyleyen Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, sözlerine şöyle devam etti: “Görme alanının, görme siniri ve retina damarlarının incelemesi yapılır. Ayrıca glokomun tipini belirlemek için farklı incelemelere de başvurulur. Ancak ailesinde glokom hastası olanların her yıl düzenli kontrol yaptırmasında yarar var. Glokomun erken tanı konulduğunda tedavi edilebilen ve körlüğe yol açması önlenebilen bir hastalık olduğu unutulmamalı. Glokomun belirti vermeyen bir hastalık olması yüzünden, erken tanı için rutin taramalar şarttır. Gözlük kullanmakta olan hastalar bir şekilde rutin takipte olduklarından bu anlamda şanslıdırlar. Ancak glokom taramalarını birinci halkada yakınlarında glokom olanlar ve 40 yaş üstü olmak üzere, tüm topluma yaymak gerekli.”
TEDAVİ YAŞAM BOYU DEVAM EDİYOR
Glokomun kronik bir hastalık olduğu için tedavisinin de yaşam boyu sürmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, “Tedavinin başarılı olmasındaki en önemli kriter, bireyin hastalığını tanıması ve tedavi sürecinde doktorunun önerilerine uymasıdır. Tedavideki temel amaç, görmede sağlıklı halin geri kazanımından çok, daha fazla kötüleşme olmasını engellemeye yöneliktir” dedi. Glokomun tedavisinde kullanılan yöntemlerle ilgili şu bilgileri verdi: “Tedavide kullanılan yöntemlerin başında ilaç tedavisi geliyor. Öncelikle hastanın göz tansiyonu, ya gözdeki sıvının üretimini kısarak ya da çıkışını arttırarak düşürülür. Bu iki yöntem için kullanılan ilaçlar bulunuyor. İlaç tedavisine rağmen hastanın, göz tansiyonu düşmüyor ve görme alanı daralıyorsa; uygulanacak tedavi yöntemi çoğunlukla lazer ve cerrahidir.”
LAZER TEDAVİSİ KİMLER İÇİN UYGUNDUR?
Göz tansiyonu tedavisinde lazer ışınlarının hastanın durumuna göre farklı amaçlarla yararlanıldığını anlatan Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, lazer tedavisinin kullanıldığı alanlar konusunda şu bilgileri verdi:
“Primer kapalı açılı glokom hastalarında veya akut glokom krizi geçirmiş kişilerde iris yüzeyine bir delik açılarak göz içi sıvısının üretildiği yerden çıkış kanallarına geçişi kolaylaştırılmış olur. İkinci olarak kronik açık açılı glokom vakalarında, göz içinde üretilen sıvının dışa çıkışını kolaylaştırmak için dışa akım kanallarına lazer uygulanabilir. Bunun yanısıra, birden fazla göz cerrahisi geçirmiş ileri glokom hastalarında da lazer tedavisinden yararlanılır. Burada bizzat sıvı üretimi yapan hücreler lazer ile tahrip edilir. Böylece göz içi basıncını çok ileri bir cerrahi yönteme gerek kalmadan düşürmek mümkün olabilir.”
HASTAYA GÖRE CERRAHİ TEDAVİ ALTERNATİFLERİ FARKLILAŞIYOR
Glokom tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri de cerrahi. Cerrahi tedavideki amacı göz içinde üretilen sıvının bir fistül oluşturularak gözü terk etmesinin sağlanması olarak özetleyen Prof. Dr. Belkıs Ilgaz Yalvaç, cerrahi tedaviyle ilgili şu bilgileri verdi; “Bu işleme fistulizan ameliyatlar denir. Bu ameliyatla, gözün beyaz kısmında bir delik açılır. Dışarıdan görünmeyecek kadar küçük olan bu delikle, gözün içerisindeki fazla sıvı bir fistül oluşturularak dışarı atılır. Klasik fistülizan ameliyatların başarısız olduğu durumlarda bu açıklığın sürekli olarak sağlanması için “Tüp İmplantları” da kullanılır. Glokomda tüp implantlarının şekil ve fonksiyonlarında yapılan önemli yenilikler sonucunda çok daha küçük implantlar da göze yerleştirilerek daimi göz içi basıncı kontrolü sağlanabilmektedir. Doğumsal glokomlarda genellikle tıbbi ve lazer tedavisi uygulanmadan bebeğin gözünün durumu ve yaşı dikkate alınarak özellikli operasyonları öncelikle yapılır.”
İçeriği Paylaşın