Her Gün Bin Kişi Lenfoma Tanısı Alıyor
Her Gün Bin Kişi Lenfoma Tanısı Alıyor
Bizi Takip Et
Hematolojik kanserler dünyada görülen kanserlerin görülme sıklığı açısından beşinci, kansere bağlı ölüm sıklığı açısından ise ikinci sırada yer alıyor. Hematolojik kanserler arasında en sık görülen ise Lenfoma, Multipl Myelom ve Çocukluk Çağı Kanserleri olarak sıralanıyor.
Lenfomanın, lenfatik sistemin kötü huylu bir hastalığı olduğun belirten Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, tüm dünyada bir milyondan fazla insanın lenfoma ile yaşamakta olduğunu ve her gün ortalama 1.000 kişinin lenfoma tanısı aldığını belirtti. Kanser Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Demir şöyle devam etti:
“Başlıca Hodgkin ve Hodgkin-dışı lenfoma olarak iki gruba ayrılan lenfomaların, 60’dan fazla alt tipi mevcut olup, her alt tipin klinik özellikleri ve tedavisi farklıdır. Ne yazık ki çoğu lenfoma hastası ilk tanı anında hastalık alt tipleri konusunda bilgi sahibi değildir. Lenfoma konusundaki bilgilerin büyük bir hızla geliştiği ve bu gelişmelerin tedaviye yansıması sonucu yeni ilaçların hastalık tedavisinde çığır açtığı günümüzde, lenfoma alt tipi konusunda farkındalık önem kazanmaktadır. Bu farkındalığın yaratılması ile en doğru tedavi, en doğru zamanda, en doğru hasta için uygulanacaktır. Örneğin bazı lenfoma tiplerinde yüksek doz tedaviler uygulanabileceği gibi, bazı tiplerde tanı konulduktan sonra hiç bir tedavi başlanmadan hastalar uzun yıllar sorunsuz olarak izlenmektedir. Lenfoma klinik olarak lenf bezelerinde büyüme ile kendini gösterir. Büyüyen lenf bezeleri boyunda, koltuk altında veya kasıkta elinize gelebilir. Hastalıklı lenf bezelerinde genellikle ağrı olmaz iken, zaman içinde büyüme ve çoğalma görülebilir. Lenfomanın diğer belirtileri arasında 38°C’yi aşan ateş, son altı ayda yüzde 10’dan fazla kilo kaybı ve çamaşır veya çarşaf değiştirmeyi gerektirecek şiddette gece terlemesi yer almaktadır. Bu şikayetleri mevcut olan bireylerin doktorlarına başvurmaları önerilir.”
Bazı lenfoma çeşitleri çok hızlı ve agresif bir karakter gösterirken, bazılarının da yıllarca süren sessiz ve yavaş bir seyir sergilediğini söyleyen Prof. Dr. Demir, “Yavaş seyir gösteren lenfomalar zaman içinde karakter değiştirebilir, daha hızlı bir klinik izleyebilir. Lenfoma tanısı esas olarak hastalıklı dokunun çıkartılması ve patolojik olarak incelenmesi ile konur. Kan tetkikleri veya görüntüleme yöntemleri lenfoma tanısını koyduramazlar fakat hastalığın karakteri hakkında detaylı bilgi verirler. Lenfoma tedavisi hastalık evresi ve risk belirlenerek planlanır. Tedavi planı yapılırken hastanın yaşı, performansı, ek hastalıklarının varlığı dikkate alınır. Lenfoma, modern kemoterapi, radyoterapi teknikleri ve kök hücre nakli sayesinde günümüzde tedavi edilebilir kanserler arasında sayılmaktadır. Yakın zamanda keşfedilen hedefe yönelik akıllı moleküllerin kullanımı ile lenfomalar daha az yan etki profili ile daha başarılı yönetilebilir hastalıklar haline gelmiştir. Lenfomaların bazı tiplerinde tam iyileşme sağlanması artık birincil tedavi hedefi haline gelmiştir.” dedi.
MULTİPL MYELOM 60 YAŞ ÜSTÜ DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Multipl myelomu, bağışıklık sisteminin önemli bir üyesi olan plazma hücrelerinin aşırı ve kontrolsüz çoğalması sonucu ortaya çıkan bir kemik iliği kanseri olarak tanımlayan Türk Hematoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Güner Hayri Özsan şu bilgileri paylaştı:
“Plazma hücreleri enfeksiyonlara sebep olan mikropların bağışıklık sistemi tarafından algılanmasını ve yok edilmesini sağlayacak olan antikorları üretir. Plazma hücreleri, çok değişik ve çeşitli antikorlar (immünglobulinler) üretip pek çok farklı enfeksiyona karşı savaşma imkanı sağlar. Multipl Myelom’da ise tek bir anormal plazma hücresi grubu baskın bir şekilde çoğalır ve bu geniş antikor yelpazesinin üretimi sekteye uğrar. Anormal plazma hücreleri tarafından paraprotein olarak adlandırılan faydalı bir işlevi olmayan tek bir antikor türü üretilir. Hem kemik iliğinde aşırı çoğalan anormal plazma hücreleri hem de bozuk antikor üretimine bağlı olarak hastalığın klinik belirti ve bulguları oluşur. Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan Multipl Myelom günümüzde gelişen ve çeşitlenen yeni tedavi ilaçları ve yöntemleri ile her geçen gün daha başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Son dönemde geliştirilen çeşitli yeni tedavi ilaçları ve yöntemleri ile Multipl Myelom’da genel sağ kalımda ciddi artış sağlanabilmiştir. Multipl Myelom’un ortalama görülme yaşı 66’dır. Yani hastalığı daha çok ileri yaşlı bireylerde saptıyoruz. Gençlerde görülme ihtimali ileri yaşlı bireylere göre çok daha düşük. Hastaların sadece %10’u 50 yaş altında tanı almakta. Batı toplumlarında sıklığının her yıl 100.000 kişide ortaya çıkan 4-5 yeni vaka olduğunu biliyoruz.”
MULTİPL MYELOM BULAŞICI DEĞİLDİR
Multipl Myelomun bütün diğer kemik iliği kanserleri gibi tek bir hücre grubunun normal yaşam ölüm döngüsünü aşarak kontrolsüz çoğalması sonucu ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Özsan, “Bu kontrolsüz çoğalmaya hücrenin genetik yapısında meydana gelen değişiklikler sebep olabiliyor. Radyoaktif maddeler, bazı kimyasallar bu genetik bozulmayı tetikleyebiliyor. Suçlanan çeşitli faktörlere rağmen hastalığın net sebeplerini ne yazık ki bilemiyoruz. Son yıllarda özellikle geniş hasta gruplarının uzun süreli takipleri, bütün Multipl Myelom hastalarının, hastalık öncesi Önemi Belirlenemeyen Monoklonal Gamopati ve Sinsi Multipl Myelom olarak adlandırabileceğimiz Myelom öncülü klinik süreçlerden geçtiğini göstermiştir. Multipl Myelom’da kemik iliğinin anormal plazma hücreleri ile işgali normal kan yapımı fonksiyonunu bozabilir. Yine üretilen anormal antikorlar çeşitli organların fonksiyonlarını bozabilir. Kemik yapım yıkım döngüsü kemik yıkımı lehine değişebilir ve kandaki kalsiyum elementinin düzeylerinde artış görülebilir. Bu doğrultuda en sık görülen belirtiler ve bulgular anemi, halsizlik, yorgunluk, kemik ağrıları -özellikle bel ve sırt ağrısı şeklinde-, kemik kırıkları -özellikle omurga kemiklerinde-, böbrek fonksiyonlarında bozulma, enfeksiyon sıklığında artış, kilo kaybı, bulantı, kabızlık ve sık idrara çıkma olarak sıralanabilir. Multipl myelomun gerçek nedenleri bilinmemektedir. Doktorlar bir kişide multipl myelom oluşurken diğerinde neden oluşmadığını çoğu zaman açıklayamaz. Ancak biliyoruz ki multipl myelom bulaşıcı değildir. Bu hastalığı başka bir kişiden kapamazsınız.” dedi.
SIRT VE BELDE OLAN KEMİK AĞRILARI İHMAL EDİLMEMELİ
Multipl myelomun en sık görülen belirtilerinin genellikle sırt, bel ve kaburgalarda olan kemik ağrısı, kolay kemik kırıkları, halsiz ve çok yorgun hissetmek, sık enfeksiyon geçirme ve ateş, kilo kaybı, bulantı veya kabızlık, sık idrara çıkma olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özsan, “Bu belirtiler çok sıklıkla kanser nedeniyle değildir. Bir enfeksiyon veya başka sağlık problemleri de bu semptomlara neden olabilir. Değerlendirmeyi bir doktorun yapması çok önemlidir. Özellikle ileri yaşlı, besinsel eksiklikler ile açıklanamayan kansızlığı bulunan, bel, sırt ve kemik ağrıları olan, böbrek yetmezliği ortaya çıkmış veya yine diğer sebeplerle açıklanamayan kalsiyum düzeyi yüksekliği durumunda Multipl Myelom akla gelmeli ve ileri tetkikler ile tanısal süreç başlatılmalıdır. Belli kan tetkikleri ile üretilen bozuk antikorların tespiti mümkün olabilmektedir. Yine kemik iliğinin mikroskobik değerlendirmesi artmış plazma hücrelerinin tespiti ile tanıyı netleştirebilmektedir. Tanı sürecinde olmazsa olmaz tetkikimiz kemik iliği incelemesidir. Myelom tedavisi için önceleri alışılagelmiş kemoterapi ilaçları kullanılır iken son yıllarda önemli gelişmeler yaşanmış ve pek çok hedefe dönük yeni tedavi geliştirilmiştir. Geliştirilen bu yeni hedefe dönük tedaviler ile yanıt oranları ve sağ kalım süreleri belirgin olarak artmış ve uzamıştır. Yine uygun hastalarda, hastanın kendisinden alınan kök hücrelerinin desteği ile uygulanması mümkün olan yüksek doz kemoterapiler de sağ kalıma ciddi olumlu katkı sağlamaktadır.” diye belirtti.
TÜRKİYE’DE YILDA 3 BİN ÇOCUK KANSER TEDAVİSİ GÖRÜYOR
Türk Hematoloji Derneği Ikinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan ise çocuklarda görülen kanserler hakkında bilgiler verdi. Kanserin, vücutta bir dokunun anormal şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan, çıktığı dokuyu harap eden ve ayrıca çevreye ve/ veya uzak dokulara da yayılabilen kötü huylu bir hastalık olduğunu, 0-17 yaş arasında görülen kanser türlerinin çocukluk çağı kanserleri diye tanımlandığını söyledi.
Çocuklarda görülen kanser türlerinin Lösemi (kan kanseri), Lenfoma (beze kanseri), Beyin tümörü, Kemik tümörü, Böbrek tümörü (Wilms tümörü), Nöroblastom (böbreküstü bezi tümörü), Sarkom (kas ve yumuşak doku tümörü), Retinoblastom (gözün ışığa duyarlı tabakası olan retinada görülen tümör), Germ hücreli tümör (üreme hücrelerinin vücutta başka bölgelere giderek oluşturduğu tümör), Karaciğer tümörü olduğunu belirten Prof. Dr. Celkan şöyle devam etti:
“Yetişkinlerde tümörler çocuklardan 100 kat daha sıktır ve görülen tümör tipleri farklıdır. Örneğin meme, akciğer kanserleri çocuklarda görülmez. Çocuk tümörlerinde tedavi ile %60-70 oranında tam şifa elde edilmektedir. Çocuklarda kansere neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Genetik ve çevresel faktörlerin birlikte etkili olduğu düşünülmektedir. Sigara içmek, çok yağlı beslenmek, obezite, zehirli kimyasallar ile çalışmak gibi sebepler yetişkinlerde görülen kanserlere zemin oluşturabilir ama çocuklarda böyle bir neden pek yoktur. Geçirilen bazı, EBV ve HIV gibi virüs enfeksiyonlarının, ışına maruz kalmanın bağışıklık sistemini çökerttiği ve kansere neden olduğu düşünülmektedir. Bazı genetik yatkınlıklar da tümör oluşumuna sebep olabilir -Li-Fraumeni sendromu, Beckwith-Wiedemann sendromu gibi). Böcek ilaçları, tarlalara sıkılan hormon tipi gübreler besinlere geçerek kanserojen etki yapabilir. Dünyada yılda 160.000 çocuk, Türkiye’de ise 3.000 kadar çocuk kanser tedavisi görmektedir. Kanser, çocuklarda yetişkinlere oranla çok daha nadirdir ama yine de enfeksiyonlar, kalp hastalıkları ve kazalardan sonra 4. en sık ölüm sebebidir. Çocuklarda kanser yetişkinlere oranla 100 kez daha az görülür. Türkiye’de ve tüm dünyada çocukluk çağında en sık görülen hastalık lösemidir. İkinci sıklıkta yurdumuzda lenf bezi kanserleri (Hodgkin ve Hodgkin-dışı lenfoma) görülür. Onu sırasıyla sinir sistemi tümörleri, nöroblastom, Wilms tümörü ve yumuşak doku sarkomu (rabdomiyosarkom) izler. Kemik, deri, göz ve karaciğer tümörleri ise daha nadirdir.”
HER KANSER TÜRÜ FARKLI BELİRTİLERLE ORTAYA ÇIKIYOR
Kanserin tek bir ortak özelliği olmadığını, her kanser türünün kendine özgü belirtiler gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Celkan, “Kanserler karşımıza iştahsızlık, kilo kaybı, beslenme bozukluğu veya ateş gibi genel belirtiler ile çıkabilir. Ancak her kanser türünün kendine özgü bulguları da vardır. Lösemi dışındaki kanserlerin çoğu vücutta belirli bir bölgede şişlik ve kitle oluşumu ile belirti verir. Ama örneğin beyin içindeki kitle dışarıdan görülemez, böyle bir kitle çevresindeki dokulara bası yaparak şiddetli ağrı, bulantı, kusma, felçlere neden olabilir. Bazı tümörler veya metastazları omuriliğe baskı yaparlar. Hastalarda sırt ağrısı, idrarını ve dışkısını tutamama, kol ve bacaklarda uyuşma, karıncalanma gibi his ve kuvvet kaybı görülebilir. Küçük bebeklerde gözde kedi gözü parlaması gibi bir beyazlık göz içinde gelişen bir tümörün belirtisidir. Göz çevresinde morluk, gözde öne fırlama da tümör işareti olabilir. Üreme organlarından çıkan kötü huylu tümörler erken ergenlik belirtilerine yol açabilir. Devam eden karın ağrısı karın içi kanserlerin belirtisi olabilir. Çocuklarda en sık rastlanan tür olan kan kanserleri, ateş ve enfeksiyonla gelebileceği gibi solukluk ve deri kanamaları, dalak ve karaciğer büyümesine bağlı karın şişliği ve bezelerde büyüme ile karşımıza çıkabilir. Çocuklarda iki santimetreden büyük bir lenf bezi varsa bunun nedeni kesinlikle araştırılmalıdır. Çocuklarda normalde boyun, kasık ve koltuk altında küçük lenf düğümleri elle hissedilebilir. Ama lösemiler, beze kanserleri ve birçok kanser metastaz yaparak lenf bezlerine yayılabilir. Kolda, bacakta, kalçada ağrı ile birlikte büyüyen şişlikler genellikle bir darbeye veya düşmeye atfedilir ve üzerinde durulmaz, oysa bu tip şişlikler bir kemik tümörünün belirtisi olabilir. Çocukluk çağı kanserleri erişkin kanserlerinden farklıdır, hem tümör tipi hem de sağkalım açısından farklılık gösterir. En sık olarak ameliyat, kemoterapi, radyoterapi ve kök hücre nakli olmak üzere dört farklı tedavi türü vardır. Tedaviler bazen tek başlarına, bazen de birden fazla tedavi türü aynı anda uygulanır. Kanserin iyileşme durumu tümörün tipine, yaygınlık derecesine, bulunduğu yere, metastaz varlığına, az veya çok oluşuna ve çocuğun uygulanan tedaviye verdiği yanıta bağlıdır. Günümüzde, verilen ilaçların veya ışının yan etkileri ile de çok iyi savaşılmaktadır ve kalıcı yan etkiler en aza indirilmektedir.” dedi.
İçeriği Paylaşın