İstanbul`a Depreme Dayanıklı Yeni Hastaneler

İstanbul`a Depreme Dayanıklı Yeni Hastaneler


Bizi Takip Et


İstanbul İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Bakar, HaberTürk’ün sağlık programı Medikal’e konuk oldu. Medikal yapımcısı ve sunucusu Esra Kazancıbaşı Öztekin’in sorularını yanıtlayan Dr. Mehmet Bakar, İstanbul’daki sağlık hizmetleriyle ilgili şu bilgileri verdi:

E.K: Türkiye’de sağlık hizmetinin büyük yükünü çeken kent İstanbul’dur. İstanbul’a baktığımızda Türkiye’deki özel hastanelerin, devlet hastanelerinin, üniversite hastanelerinin ne kadarı burada toplanmıştır?
DR.MEHMET BAKAR: “Özel hastanelerin üçte biri İstanbul’dadır. Yani 350–400 adet olan özel hastanelerin 150 tanesi İstanbul’da. Büyükleri de burada yani böyle dersek yarısı burada diyebiliriz. Bakanlığımızın 900 civarındaki hastanesinin de 55 tanesi İstanbul’da. 55 hastanenin bazıları yatak sayısı açısından gerçekten çok büyük hastaneler. 517 sağlık ocağımız var, 35 AÇSAP’ımız, 30’a yakın verem savaş dispanserleriyle  sadece 700 tane sağlık bakanlığının kurumu faaliyet gösteriyor İstanbul’da.”

E.K: İstanbul’a çevre illerden ve başka bölgelerden hastalar tedaviye geliyor. Özellikle hangi branşlar söz konusu olduğunda İstanbul’a diğer şehirlerden ve yurtdışından hastalar geliyor?
DR. MEHMET BAKAR: “Yurtdışından kısmına temas etmek istiyorum. Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ’ın girişimleriyle, yaptığı ziyaretlerle bazı ülkelerle yapılmış olan anlaşmalar sayesinde Türkiye’ye yurtdışından kamu hastanesine ve özel hastanelere hasta geliyor. Kamuya özellikle Siyami Ersek Hastanesi’ne Arnavutluk’tan, Bosna’dan, Makedonya’dan, Yemen’den, Azerbaycan’dan hasta geliyor. Yapılan anlaşmalarla tedavi edilen hasta, uçağa bindirilip geri gönderiliyor. İkincisi İstanbul’un dışından gelenler, bunlarla ilgili bir araştırma yaptık. Tüm polikliniklerde bekleyen hastalarımıza ve yatan hastalarımıza baktık. İstanbul’a dışardan gelen hasta sayısı yüzde 10 civarında. Yatan hastamızın yüzde 10’u dışardan geliyor. Dışardan gelen hastanın bir özelliği var. Tedavilerinde problem olan ve komplikasyonlu hastalar İstanbul’a sevk edildiğinde o yüzde 10, bizim yaklaşımımıza göre yüzde 25’i buluyor. Çünkü ameliyatına bir cerrah değil 3 cerrah giriyor. Daha çok yatak işgal ediyor ve daha uzun süre kalıyor. Daha komplikasyonlu olduğu için daha fazla konsültan hekim ihtiyacı duyuyoruz. Bizim açımızdan iki buçuk misli, sayısal olarak yüzde 10 ama dışardan yüzde 25’i dışardan geliyor diyoruz. “

“BU YIL HEDEF 50 BİN ORGAN BAĞIŞI”

E.K: Türkiye’nin genelinde organ bağışı konusunda sıkıntı var. İstanbul’da son yıllarda organ naklindartış var. Siz de geçtiğimiz günlerde Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesinde yapılan akciğer, kalp nakli dolayısıyla bir basın toplantısı düzenlediniz ve bu konuya dikkat çektiniz, İstanbul’da organ nakli ve organ bağışı ne kadar arttı? Son yıllarda daha çok hangi alanlarda nakiller arttı?
DR. MEHMET BAKAR:“Teşkilatın en önemli başarılarından biri budur.  2006’da başlayan bir sürecin ürünü. 2006’nın ekim ayında Avrupa Donör  Günü münasebetiyle yapmış olduğumuz bir tanıtım toplantısının akabinde başlayan 2007, 2008, 2009 yılının ilk dört ayı. müthiş bir tempoyla çalışan ve teşkilatın gururla bahsedebileceği, hepsine İl Sağlık Müdürü olarak, tüm teşkilat mensubuna teşekkür edeceğim hususlardan biri de organ nakliyle ilgili yaptıkları çalışmalardır. 150-200 civarında olan yıllık organ bağışı 2008’de 40 bini . Bu yılki hedefimiz 50 bin organ bağışı. 30 civarında beyin ölümü 200’leri geçti. Bu yıl ki hedefimiz 350 ile 400’e varmak.

Tüm teşkilat bunu benimsedi. Anestezisinden organ nakli koordinatörüne kadar özellikle medyanın da vermiş olduğu destekle halkın bu konuda duyarlılığı arttı ve bize bu konuda ciddi destek veriyor. Eskiden bir organ nakli koordinatörümüz, beyin ölümü olmuş hastanın yakınından organlarını bağışlamasını istediği zaman olumsuz karşılanıyordu. Bu hususta ciddi bir ilerleme kaydedildi. Yalnız temas etmek istediğim başka bir konu daha var. 2006’dan evvel bizde karaciğer nakli yapılan yer yoktu. Üniversite hastanelerimizde vardı ama kamuda yoktu. Şu anda bir hastanemizde ilk karaciğer nakli yapıldı, bir hastanemize ruhsat alındı, hazırlıklar yapıldı, yakında orda da karaciğer nakli yapılacak. Sadece Koşuyolu’nda kalp nakli yapılıyordu, şimdi Siyami Ersek Hastanesi’nde de 2008 yılında almış olduğumuz ruhsatla orda da kalp nakli başladı. Gene 2008’de aldığımız bir ruhsatla Türkiye’de ilk defa kamuda akciğer nakli yapıldı Süreyyapaşa Hastanesi’nde 3 vakayı bitirdik. Sevindirici bir şey bu hafta İzmir’de de bir vakaya da yapıldı. Bundan sonraki süreçte özellikle silikozisten akciğer nakli bekleyen çok sayıda vatandaşımızın da derdine bu şekilde derman olabilme imkânına kavuşmuş oluruz. Bakanlığımız silikoz oluşumu nedeniyle en önemli hususu yasakladı. Kot taşlama yasaklandı. Taşlanmış kotlar silikozist hastalığına neden oluyor. Giyenler de problem yok, üretimine dahil olan kişiler açısından zararlı.”

E.K: Beyin ölümü kurulu daha genişti. Bunun azaltılmasını mı istiyorsunuz?
DR. MEHMET BAKAR: “Dünyadaki diğer gelişmiş ülkelerin standartlarını biz de istiyoruz. 70’lerin sonunda dört uzmanın bulunması konulmuş. Hangi etkenlerden dolayı böyle yapıldığını bilmiyorum ama sayının azaltılmasında yarar var. Çünkü bizim bu husustaki hizmetimizi kısmen de olsa aksatıyor. “

E.K: Şu an o kurulda hangi uzmanlık alanları var, kaç kişiye düşmesini gerekli görüyorsunuz?
DR. MEHMET BAKAR: “Bir ya da ikiye düşmesini istiyoruz. Geçen bir organ nakli transplantasyon olayını dinledim. Çapa Tıp Fakültesi’nde intihar eden bir gencin organlarının nakli, akciğeri Süreyyapaşa’da, karaciğeri Koşuyolu’nda, kalbi Siyami Ersek’te hastalara takıldı. Bu bir hastanın hayata dönüşüdür, önemli bir olay. Ama gece 11’de sanki bir düğmeye basıldı. İlgili branş uzmanları seferber oldular. Bir karaciğer nakli belki söylerken saniyeyle bile ölçülmüyor ama 8-10 saat sürüyor. Ekipler geliyor, diğer hastaneden dokuları çıkarıyorlar, naklediyorlar, gece ekip toplanıyor, 10 saat süren bir ameliyat. Gerçekten çok ciddi bir özveriyle çalışılıyor. Sonra ciddi bir yoğun bakım süreci. Organ nakli koordinatörlerinden başlayan yoğun bakıma kadar çok ciddi bir ekip çalışması gerektirdiğini ben bu kadar fark etmemiştim, o gece hepsini fark ettim. Teşkilatın çalışanları, doktorları ve hemşireleri müthiş bir eforla çalışıyorlar.

Bizim ülkemizde 50 binden fazla diyaliz hastası var yani 50 binden fazla hasta böbrek bekliyor. Sadece böbreğe misal vermek istiyorum. Bir böbrek hastası kamuya 5 yıllık maliyeti 300 bin dolar. 50 binle çarptığınızda küsuratsız 15 milyar. Ailenin acısı, hastanın sıkıntısı ölçülemez şeyler, onun üretimden uzaklaşması vs… bunların öderi olmaz, duygusal şeyler. Kamu maliyeti açısından bakıyorum 15 milyar dolar. Eğer biz bu insanlara böbrek takarsak 5 yıllık maliyet, 3 milyar dolar. Paranın çoğu bu ülkeden başka ülkelere gidiyor.  Dolayısıyla bu hususta geçmişte yapılan ihmallerin hızla telafi edilmesinde ülke ekonomisi açısından da çok büyük faydası var.”

İSTANBUL’A ÇOCUK KANSER HASTANESİ

E.K: Kanser konusunda da hasta ve hasta yakınlarının yaşadığı sıkıntılar var. İstanbul’da iki yeni merkez açılacak.  Bir de çocuk kanserleriyle ilgili olarak başka bir merkez daha açılması gündemde. Bu hastaneler hangi semtlerde açılacak, ne zaman hizmet vermeye başlayacak?
DR. MEHMET BAKAR: “Bizim zaten onkoloji ünitelerimiz var. Ama bunlar müstakil merkezlerden ziyade büyük eğitim hastanelerimizin içinde yer alan onkoloji üniteleridir. Biz iki tanesini yeni inşa etmek istiyoruz. Bir tanesi Lütfi Kırdar’da, diğeri Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde. Her ikisinde de alt yapısı hazır. Ama biz bunların müstakil olarak hizmete girmesini istiyoruz. Çocuk hematoloji-onkolojisi açmak istiyoruz. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde dört katlı bir binada finansmanını temin ettik. Bir hayırseverimizin 750 milyar liralık bir bağışı söz konusu. Biz de iki trilyon harcayarak binanın tadilatını bitireceğiz. 750 milyar lira destekle biz bu yıl içerisinde çok güzel bir hematoloji – onkoloji hastanesi çocukla ilgili bir merkez açmak istiyoruz.”
DEPREME DAYANIKLI YENİ HASTANELER

E.K: Hastanelerin depreme dayanıklılığı da önemli bir konu. Son günlerde konuyla ilgili bazı açıklamalar gündeme geldi. Deniyor ki gerek Türkiye’deki, gerekse İstanbul’daki devlet ve üniversite hastanelerinin çoğu depreme karşı güçlendirilmedi. Bu konu hakkında bilgi verir misiniz?
DR. MEHMET BAKAR: “ 2003 ‘ten itibaren 16 tane hastanemizin inşaatının bitirilip, İstanbul halkının ve bölge halkının hizmetine sunulduğunu söylememde fayda var. Bakanımız ek bina kavramını kullanmayın diyor. 200 yataklı ek bina olmaz, hastane olur.
Üç hastanemizin deprem güçlendirilmesi bitti. Beykoz, Ruh Sinir AMATEM, Nevroz binası ve  Balta Limanı bunlar bitti. Şu anda iki hastanemiz devam ediyor. Pendik Hastanesi ve İstanbul Eğitim Araştırma eski adıyla Samatya Hastanemiz.

Başka bir projemiz yürüyor. Başbakanlık proje uygulama biriminin İstanbul’a gelmesiyle İstanbul İl özel idaresi bünyesinde faaliyet gösteren bir yapıyla beraber çalışıyoruz. Biz hastanelerimizin çoğunun deprem güçlendirilmesini istemiyoruz. Bunların yeni yapılıp eskilerinin de yıkılmasını istiyoruz. Bunla ilgili ihale aşamasına gelmiş il özel idaresinin ciddi katkıları var, onlara teşekkür etmeyi borç bilirim. Bunla ilgili ihale aşamasına kadar gelmiş çoğu proje kapsamında ama ihale aşamasına gelmiş işlerimiz var. Lütfi Kırdar’ı güçlendirmekten ziyade yeni bina yapmayı planladık. Koşuyolu yıkıp yenisini yapacağız, Göztepe Hastanesi’ni, Haydarpaşa Numune Hastanesi, Okmeydanı Hastanesi, bunların finansmanı ayrıldı, proje aşamasında olan işlerimiz.”

E.K: Marmara depreminden sonra geçen süreç oldukça uzun, yeni bir hastanenin yapımı da zaman alacak, devletin bürokrasisi biraz yavaş mı işliyor?
DR. MEHMET BAKAR: “Gecikme doğudur ama Dünya Bankası kredisi doğal kendi sürecinde yavaş işliyor. Kararlar burada bürokratlar arasında konuşuluyor. Amerika’ya onaya gidiyor, uzun bir süreç. Güçlendirmeden ziyade çünkü bakanımızın açık ve net talimatı var. 2004’de biten bir inşaatımız vardı. Eski sisteme göre tadilat yapılmıştı. Bir hayırseverde ek bina yaptı. Açılışına gelmediler. Biz artık koğuş sistemi açılışına gelmeyeceğiz dediler, biz kendimiz açtık. Dolayısıyla bir ve iki yataklı, banyo ve tuvaletli, modern hastane istiyorlar. Bu eski binaların bir kısmını, koğuş sistemiyle halkı o koğuşlara koymak istemiyoruz dolayısıyla bakanımız diyor ki: bir veya iki yataklı, tuvaletli, banyolu istiyoruz. O binaları güçlendirsek bile halkımızı o 5 – 10 kişilik koğuşlarda yatırmayı istemiyoruz.”

“30 HASTANEDE HASTA DOKTORUNU SEÇEBİLİYOR”

E.K:Bazı devlet hastanelerinde hastalara doktorunu seçme özgürlüğü getirildi. Hastalar kendi doktorlarını nasıl seçecekler?
DR. MEHMET BAKAR: “Sayın bakanımızın hassasiyetle üzerinde durduğu bir husus bu. Genelge yayınlandı. Mevzuatın alt yapısını oluşturduğu, biz de onun talimatları doğrultusunda mümkün olduğunca tüm kurumlarımızda hekim seçme özgürlüğü hakkını vatandaşın kullanacağı bir düzen oluşturmak istiyoruz. Yalnız bir hususa dikkat edelim, 2002 de biz kurumları devraldığımızda, bakanımız bakan olduğunda ben sağlık müdürü olduğumda 1554 odada doktorlar hizmet veriyordu. Bunu yapamazdınız zaten. O zamanlar 217 sağlık ocağı vardı. 304 odada hizmet veriliyordu. 1250 doktorumuz vardı yani 4 günde bir sıra geliyor, orda bunu uygulayamazsınız zaten. Şimdi 517 sağlık ocağı, 1992 tane odamız var. Tedavide de öyleydi. 1200 odaydı şimdi 2400 odamız var yani her hekime bir oda var. Bunu sağladığımız ölçüde tüm hastanelerde hekim seçme özgürlüğü oluşacak. Şu anda 30 hastanede var. Sağlık ocaklarımızda yürüyebiliyor. Hasta gelip, şu doktora muayene olmak istiyorum diyor ve sekreter arkadaşlarımız o doktora ekstra bir ücret ödemeden yönlendiriyor.”

E.K. İstanbul’da yeterince doktor olduğu düşünülüyor, gerçekten öyle mi?
DR. MEHMET BAKAR: “İstanbul’u söylersem yanlış anlaşılabilir. Türkiye’de doktor açığı var. 2004’ten beri bakanımızdan defalarca duydum, Avrupa ülkelerinden iki buçuk misli doktorumuz az, 5 misli hemşiremiz az. İlimizin gerçeğinden bahsedelim, 1995 tane odamız var sağlık ocaklarında ama 1450 tane doktorumuz var. 600e yakın odamızda doktor yok. İstanbul pratisyen hekim yönünden bazen 80 bazen 81. iliz. Hemşire ve ebe yönünden toplam sayı açısından buna kamu, özel, üniversite hastanesi dahil 81. iliz. Burada Türkiye’deki hemşirelerin Avrupa’dan 5 misli az olduğunu ve bu hususta da bakanlığımızın çok ciddi uğraşmalarına rağmen, 6 yılda ilk defa bu sene tıp fakültelerinde kontenjan artırma olduğunun üzerinde durmak gerekir. 5 yıldan beri bakanımız bunu dile getirdi ama tıp talebesinde bir tane bile artış olmadı.  “


İçeriği Paylaşın