Kalın Bellilerde İnsülin Direnci Riski Yüksek
Kalın Bellilerde İnsülin Direnci Riski Yüksek
Bizi Takip Et
Sağlığım için Herşey’in “Diyabetle Yaşam Köşesi’nin” bu haftaki konuğu, Nazif Bağrıaçık Diyabet Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı, aynı zamanda Türk Diyabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova idi. Prof. Dr. İlkova, insülin direnci, Tip 2 diyabet ve yeni açılan Nazif Bağrıaçık diyabet hastanesi konularında bilgi verdi.
. İnsülin direnci nedir?
“İnsülin pankreastan salgılanan bir hormondur. İşlevi ise vücudun enerji için kullandığı glikozun yani şekerin hücre içine girmesini sağlamaktır. Her madde hücre içine girerken hücrenin dış zarında bir kapı açılır. Bu glikoz, kalsiyum, potasyum gibi bir çok molekül için geçerlidir. Bu kapıyı açan bir takım kimyasal moleküller vardır. İnsülin ise glikozun girdiği kapının kilidini açan anahtardır. İnsülin o kilide girer, kapıyı açar ve aralanan kapıdan da glikoz içeri taşınır. Bazı kapılarda tek kilit varken bazı kapılarda birçok kilit vardır. İnsülin direnci ne kadar çoksa glikozun girdiği kapıdaki kilit sayısı çoğalır. Bu durumda insülin direnci olmayan bir kişide tek bir anahtar gerekirken, insülin direnci olan yani kapısındaki kilidi çok olan insanlarda on insülin molekülü için on tane farklı anahtar gerekecektir.”
YEMEKTEN SONRAKİ KAN ŞEKERİ DÜŞÜKLÜĞÜNÜ ÖNEMSEYİN!
. İnsülin direnci olan kişilerde görülen yakınmalar nelerdir? İnsülin direnci olanlarda diyabet gelişme riski nedir?
“Genelde hiçbir yakınma olmaz. Kişinin kanına bakıldığında çok yüksek düzeyde insüline rastlanır. İnsülin direnci olan kişilerin bazılarında insülin salgısıyla ilgili bir takım bozukluklar ortaya çıkabilir. Bu genç ya da ilerleyen yaşlarda görülebilir. Yemek yedikten sonra ortaya çıkan kan şekeri düşüklüğü genellikle insülin direnci olan insanlarda biraz daha fazla görülür. Ama bu insülin direncinin mutlak bir belirtisi değildir. Eğer insülin direnci ile diyabeti bir araya getirirsek, aşağı yukarı toplumun yüzde 30-40’ı insülin direnci ile doğar. Doğumsal insülin direncine daha sonra edinsel insülin direnci eklenir. Bu, yıllar geçtikçe alınan kilolardaki yağ dokusunun getirdiği insülin direncidir. Bir de ilerleyen yaşın getirdiği insülin direnci de bu tabloya ilave olur. Sonuçta, tüm bunlar toptan insülin direncine neden olur. Toplumda şeker hastalığı oranı ise yüzde 13-14 arasındadır. Bu oran giderek artmaktadır. Ancak her insülin direnci olan kişi diyabet olacak diye bir kural yoktur.”
ERKEKLERDE 94, KADINLARDA 80 SANTİMDEN FAZLA BEL KALINLIĞINA DİKKAT!
. Tip 2 diyabet açısından kimler risk grubuna girer?
“Tip 2 diyabet açısından risk faktörlerinin başlıcaları şöyle sıralanmaktadır:
. Özellikle birinci derece akrabalarında Tip 2 diyabetli olanlar
. Göbek ya da bel çevresi kalınlığı. Yapılan araştırmalara göre erkeklerde 94 santim, kadınlarda ise 80 santimin üzerindeki bel çevresi genişliğinde Tip 2 diyabet riski yüksektir. Çalışmalarda bel çevresi genişliğinin insülin direncini birebir gösterdiği kanıtlanmıştır. Dolayısıyla bir kişinin bel çevresi bahsettiğimiz sayının üstündeyse mutlaka insülin direnci vardır.
. İri doğum (4,5-5 kilonun üstünde bebek doğuran kadınlarda diyabet riski diğerlerine oranla daha fazladır.)
. Gebelik diyabeti
. Şişmanlık
. Genç yaşta ortaya çıkan kalp damar hastalıkları
. Hipertansiyon
. Kolesterol yüksekliği.”
DİYABET VE ERKEKLERDEKİ CİNSEL SORUNLAR
. Erkeklerdeki sertleşme problemi diyabetin ön habercisi olabilir mi? Sonradan oluşan diyabet cinselliği nasıl etkiler?
“Diyabet varlığında psikolojik durum bir kenara bırakılırsa, ereksiyon sorununun ya da erkekteki cinsel sorunun ortaya çıkması için damar ve sinir komplikasyonlarının var olması gerekir. Bu iki komplikasyon da pre-diyabetik dönemde yani diyabet ortaya çıkmadan, ‘bozuk glikoz toleransı’ ya da ‘bozuk açlık glikozu’ dediğimiz risk kategorileri gibi yıllar süren süreçlerin sonunda görülür. Damar komplikasyonları diyabet olmayacak ve diyabet riski taşımayan kişilere göre çok hızlı seyreder. Dolayısıyla bu insanlarda damarla ilgili sorunlar klinik olarak diyabet ortaya çıkmadan çıkmaz.
Nöropati yeni tanı konulmuş diyabette bile yüzde 20 civarında görülebilir. Nöropatinin ortaya çıkması ise klinik olarak diyabetin teşhisinden önceki dönemlerde görülebilir. Genç yaşta ereksiyon sorunu yaşayan bir erkekte henüz tanı konulmuş bir diyabet olmasa bile bu durum ona bağlı olabilir. Böyle bir durumda diyabet mutlaka araştırılmalıdır.”
“KRONİK BİR HASTALIK TANISI KONULACAKSA TESTLER İKİ KERE YAPILMALIDIR.”
. Diyabet olduğundan şüphelendiğiniz bir hastadan hangi testleri istiyorsunuz? Açlık kan şekeri yeterli midir? Şeker yüklemesini kimlere öneriyorsunuz?
“Diyabetin tanısı diğer hastalıklarda olduğu gibi ‘Antikoru pozitif, o halde o hastalık var.’ şeklinde konulan bir tanı değildir. Bundan 15-20 yıl geri gittiğimizde diyabetin tanısı için kullandığımız glikoz değeri 140 miligramdı. Aslında tıbba göre açlık kan şekerinin 99 ya da 100 miligram olması da normal değil. Çünkü kişi 80 miligramdan yıllar içinde yavaş yavaş yükselerek 100 miligrama geliyor. Tanı için kullandığımız kriterleri de diyabetle uğraşan bilim insanları bir araya gelip koydu. ‘Hangi glikoz ve kan şekeri değerini teşhis için kullanırsak hastaların komplikasyonlarını daha çok önleyebiliriz? Komplikasyonlar ortaya çıkmadan önce tanıyı nasıl koyabiliriz?’ sorusuna yanıt ararken miligram cinsinden kullanılan testlerde 126 miligram gibi bir rakam ortaya çıkmıştır. Eğer açlık glikozu 126 miligramı geçtiyse, o kişide Tip 2 diyabet vardır. Ama genellikle bir kişiye kronik bir hastalık tanısı koyarken o rakamı iki kere görmek alışkanlık olmalıdır. Bu test bir kez daha yapılmalıdır. Aynı sonuç çıktığında da diyabet tanısı konulmalıdır.
126 altı ile 100 miligram arasındaki gri alana da ‘bozuk açlık glikozu’ denir. Bu aralıkta olan insanların da iki saatlik süre içerisinde 75 miligram glikoz yüklenerek yapılan bir metabolik teste tabii tutulmaları lazımdır. Bu test sırasında eğer ikinci saatteki kandaki glikoz değeri 140-200 miligram arasında ise bu kişilerde henüz diyabet yoktur ama ileri derecede risk vardır anlamına gelir.”
NAZİF BAĞRIAÇIK DİYABET HASTANESİ
. Türk Diyabet Cemiyeti ve Türk Diyabet ve Obezite Vakfı olarak Nazif Bağrıaçık Diyabet Hastanesi’ni açtınız. Türk Diyabet Cemiyeti diyabet konusunda yıllardır hizmet veren ve kar amacı gitmeyen bir kuruluş. Kurduğunuz hastane hakkında bilgi verebilir misiniz?
“Diyabet hastanesi her ne kadar yeni açılan bir hastane olsa da, aslında 50 yıllık bir sağlık kuruluşu ve 25 senelik de bir hastanedir. Harbiye’deki eski yerinden Kadıköy’deki yeni yerine geçerek, biraz daha genişleyerek ve branş ve yatak sayısını arttırarak yeni yerine taşındı. Yeni yerine taşınınca yeni olanaklar da hem diyabetli hastalara, hem de diyabeti olmayan hastalara hemen hemen her branşta hizmet verme olanağı olan bir hastane haline gelmiştir. SGK ile anlaşmalı bir hastanedir. Gerek Türk Diyabet Cemiyeti, gerek Türk Diyabet ve Obezite Vakfı kamu yararına çalışan ve bugüne kadar yaptığı hizmetlerde kar amacı gütmeyerek iki bir kuruluştur. İki sivil toplum örgütünün hizmet amacıyla kurduğu hastaneye uzun yıllar başkanlığımızı yapmış, gerek vakfın, gerek derneğe pek çok hizmeti geçmiş, benim de hocam olan Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık’ın ismi verildi”
. Şeker hastalığına bağlı göz, kalp, ayak gibi organlarda gelişen komplikasyonlara sahip hastalar, diyabet hastanesinde bu sorunlarıyla ilgili tüm kontrollerden geçme imkanına sahip mi?
“Hastanede diyabetini kontrolüne yönelik olarak kardiyoloji, göz gibi birçok bölüm hastanede mevcuttur. Diyabetliler kendi sağlık problemleriyle ilgili tüm sorunlarına yanıt bulabileceği gibi, hastanede diyabeti olmayan hastalara da hizmet verilmektedir.”
. Diyabetin en önemli komplikasyonlarından biri ayaklarda ortaya çıkıyor. Bu konu ile ilgili de özel bir biriminiz var mı?
“Kocaeli Üniversitesi’nde podoloji (ayak bilimi) konusunda yüksekokul var. Okulun ilk mezunlarından bize gelen bir öğrenciyi istihdam ettik. Hedefimiz bu konuda bir örnek oluşturmaktadır. Belki de bu adımla beraber bütün hastanelere podoloji bölümleri yayılacaktır. Yeni ayak bilimi okulları açılacaktır.”
“DİYABETİN SÜREKLİ TAKİP EDİLMESİ ÖNEMLİDİR.”
. Diyabetli hastalara neler önermek istersiniz?
“Diyabet riskini biyokimyasal olarak taşıyan kişiler, mutlaka buna yönelik ‘Ben nasıl korunabilirim?’ sorusunun peşine düşmelidirler. Çünkü bir takım yöntemler gerçekten diyabeti engelleyebiliyor. Diyabeti olan kişiler ise gerçekten düzenli kontrollerini yaptırmalılardır. Olanakları varsa yıllık değil, en az altı 6 ayda bir klinik kontrollerine gitmeleri, üç aylık şeker ortalamalarını gösteren hemoglobina1c değerlerinin farkında olmaları gerekir. ‘Hemoglobin a1c değeri yedinin altında mı üstünde mi? En doğru değer kişi için nedir?’ bunların belirlenmesi gerekir. Hastalığın sürekli takip edilmesi önemlidir. Böylece 10 yıl sonra kalp damar hastalıkları riski de azaltılabilir.”
İçeriği Paylaşın