Kanserden Korunmada “Fruktoz ve İşlenmiş Et” Uyarısı
Kanserden Korunmada “Fruktoz ve İşlenmiş Et” Uyarısı
Bizi Takip Et
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) Başkanı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam: “Kanser gelişiminin önlenmesi ve hastalığın tedavi başarısı için şeker ihtiyacının pekmez, hurma ve incir gibi işlenmemiş gıdalardan aşırıya kaçmadan karşılanması, fruktoz içeren ürünlerden ve palm yağından uzak durulması, etin günlük alınması gerekenin üstünde yenilmemesi ile özellikle salam, sosis ve sucuk gibi işleniş etin sık tüketilmemesi gereklidir”
13. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) tarafından KKTC’de düzenlendi. Dernek ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam, kanser tedavisinde gereksiz tetkik ve tedavilerden kaçınmak gerektiğine dikkati çekerek, Türkiye’de tetkik sayısının yüksek olduğunu kaydetti. Sağlam, Türkiye’de yapılan radyolojik tetkik sayısının Avrupa’nın iki katı olduğuna işaret etti.
“KANSER TÜRLERİ İLE GELİR DÜZEYLERİ BİRBİRİYLE İLİŞKİLİ”
Sağlam, gelir grubuna göre hastalıkların çeşitlilik gösterdiğini ifade ederek, “Prostat kanseri iyi beslenen, yüksek protein alan, salam, sosis ürünler yiyen obez grubun hastalığı. Akciğer kanserleri ise daha zayıf olanların hastalığı gibi oluyor. Yemek borusu ve mide tümörlerinin yurdumuzda en çok görüldüğü bölgeler ise Van, Doğubayazıt, Bitlis, Erzurum. Gelir düzeyi düşük ve beslenme alışkanlıkları farklı grupta.” dedi.
“DONDURMA, PEKMEZ, HURMA VE İNCİRDEN ALINAN ŞEKERİ TAVSİYE EDİYORUZ”
Kanser tedavisinde doğru beslemenin önemine işaret eden Sağlam, doğal yollarla üretilmemiş ve işlenmiş bütün gıdalardan uzak durulması gerektiğini hatırlattı.
Yoğurdun, yiyeceklerin içindeki zehirleri tutarak kaynakları yenilediğini belirten Sağlam, “Yumurta da uygun koşullarda üretildiği takdirde mutlaka alınması gereken bir gıdadır. Kuşkusuz tavuk için de aynı kural geçerli olup gerçek tavuk çok kıymetli bir gıdadır ve şifa vericidir. Yarı sentetik et olarak üretildiğinde bunun faydası yoktur.” uyarısında bulunan Sağlam, şöyle devam etti:
“Hamur işleri kesinlikle yenilmemeli. Şeker hayatımızdan hemen hemen çıkarılması gereken gıdalardandır. Makul ölçülerde tüketildiğinde bal, meyve ya da pekmezden alınan şekerden bir zarar gelmez. O nedenle ‘şekerden tamamen uzak durulmalıdır’ diye bir düşünce tartışmalıdır. Balı kahvaltıda tüketirseniz sorun yok, ama kaşık kaşık yerseniz zararlı olması kaçınılmazdır.”
“SIFIR ŞEKER İŞİMİZİ ZORLAŞTIRIR”
Yemek borusu tümörü konusunda da bilgi veren Sağlam, “Yemek borusu tümörü olan hasta zayıf yutamıyor hiçbir şey boğazından geçemiyor. Hastalarımın yüzde 90’ı kanser oldum ama şekeri bıraktım diye geliyor. Bu konu sigaranın dahi önüne geçmiş durumda. Sıfır şeker yiyip beslenemeyen yutamayan zayıf hastaları bizim beslememiz daha da zor. Burada tümör gurubuna göre hareket etmemiz çok önemli. Beyaz işlenmiş şeker yerine dondurma öneriyorum, hem besleyici bir ürün, hem de protein vermiş oluyoruz. Pekmez kullanılabilir, hurma, incir tüketilebilir. Azaltmak önemli. Sıfır şeker bizim işimizi biraz zorlaştırıyor” diye konuştu.
Sağlam, zerdeçal ve kanser ilişkisine yönelik olarak da “Zerdeçal kullanarak hiçbir hastalıkta, hastalıklı bölgenin lokal kontrolünü artıran bir çalışma yok, sağ kalımı uzatan bir çalışma yok ancak yan etkileri azaltmakta etkili olabileceğine yönelik bir çalışma var.” dedi.
“ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KARBONHİDRAT, YAĞ VE PROTEİNİN DENGELİ ŞEKİLDE ALINMASI ŞART”
Kongrenin Bilimsel Program Sekreteri ve Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gökhan Özyiğit de şeker ve kanser ilişkisine yönelik, şunları paylaştı:
“Ben ‘Şeker kanseri beslemez’ demeyeceğim. Şeker dolaylı olarak kanser yapabilir ama erişkinlerde şekeri kaçırdığınızda obezite olur ve obezite kanserin bilinen sebeplerinden biridir ama kanserli bir hücrenin sadece şekere ihtiyacı yok. Protein ve yağ da var. O nedenle özellikle çocukluk çağında karbonhidrat, yağ ve proteinin dengeli alınması şart. Beynin en önemli gıdası glikozdur ama bu da mısırdan üretilmiş olan değil. Çünkü onların doyma denilen hissi engellediğini net biliyoruz.”
Palm yağından da uzak durulması gerektiğini ifade eden Özyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Palm yağlarının, kanserli farelerde, yayılımı 8-10 kat arttırdığını ve kanserin çok daha hızlı büyüdüğünü gösteren kanıtlar elde edildi ve sonuçları bilimsel dergilerde yayımlandı. Bu nedenle, palm yağı, fruktoz bazlı şekerler en uzak durulmalı.
“İŞLENMİŞ ET ÜRÜNLERİ SİGARA KADAR ZARARLI”
Aynı şekilde Dünya Sağlık Örgütü, bütün salam, sosis ve sucuk gibi işlenmiş et ürünlerini sigarayla aynı düzeyde birinci kategoride kanserojen olarak ilan etti. Bir maddenin kanser yapabilmesi için sürekli kullanılması önemli. Her gün maruz kalındığında, bağışıklık sistemi buna yetişemiyor ve temizleyemiyor. Nadiren yapılması halinde, kişinin düzgün bir bağışıklık sistemi varsa temizlik yapılabiliyor. Bu nedenle aşırıya kaçılmadan ve haftada bir tüketilebilir. Her gün tüketildiğinde yüzde 18’in üzerinde kanser riski artıyor. Hala yüzde 100 demiyoruz ama kanser riskini artırıyor.”
“AKCİĞER KANSERİ HALA BİRİNCİ SIRADA”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Önceki Dönem Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök, Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı verilerine göre, akciğer kanserinin Türkiye’de erkeklerde birinci, kadınlarda beşinci sırada görüldüğünü belirterek, hastalığın en büyük nedeninin sigara kullanımı olduğunu vurguladı.
Özkök, akciğer kanserinde kanser tarama çalışmalarıyla erken teşhise yönelik çalışmalar yapıldığını ancak başarılı sonuçlar alınamadığının altını çizdi. Hastalığın tedavisinde radyoterapi, cerrahi ve sistemik tedaviler olan kemoterapi, hedefe yönelik ve immünoterapi ilaçlarının tek başına ya da kombine olarak kullanıldığını anlatan Özkök, “Cerrahi erken evrelerde, sistemik tedaviler ise daha çok lokal bölgesel yayımı olmuş ya da başka organlara hastalığın yayıldığı durumlarda kullanılabilmektedir” diye konuştu.
Akciğer kanseri tedavisinde daha başarılı sonuçlar alınması için bilimsel araştırmaların sürdüğünü de aktaran Özkök, “The New England Journal of Medicine isimli bilimsel dergide yayımlanan çalışmada, standart radyoterapi ve kemoterapi tedavisine eklenen immünoterapi tedavisi ile üç kat daha uzun süre hastalıksız sağ kalım elde edildi” dedi.
Özkök, 3. evre akciğer kanseri hastalarında standart tedavinin radyoterapi ve kemoterapi olduğunu belirterek şu bilgileri verdi:
“Radyoterapiyle kemoterapi uygulamalarıyla elde edilen sonuçların daha da iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Bu konuda yapılan ve sonuçları yayımlanan bu araştırma, 700’ün üzerinde hasta ile gerçekleştirildi. Bu hastalardan bir kısmı sadece kemoterapi ile radyoterapi aldı. Bu hastaların üçte ikisi de kemoterapiden 15 gün sonrasında immünoterapi de gördü. İmmünoterapi uygulanan grupla karşılaştırma yapıldı. Sonuçta, iki grup arasında hastalıksız sağ kalımın sadece kemoterapi ve radyoterapi alanlara oranlara üç kat daha uzun olduğu gösterildi.”
“RADYOTERAPİDE YENİ UYGULAMALAR ETKİN TEDAVİ SAĞLIYOR”
13. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Sekreteri Prof. Dr. H. Cem Önal da kanser tedavisindeki gelişmelere dikkat çekerek, “Kanserin günümüzde görülme sıklığı artmaktadır. Bu artışa paralel olarak da kanser tedavisinde gelişmeler çok hızlı bir şekilde görülmektedir. Kanser tedavisi multidisipliner bir şekilde yapılmalıdır. Bu tedavi yöntemleri başta cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi şeklindedir. Özellikle son yıllarda etkili lokal ve sistemik tedaviler sonucunda kanser hastalarında kür oranı artmaktadır. Bu etkili tedaviler sonucunda da birçok kanser türleri kronik hale gelmiştir. Erken evrede yakalanan birçok hastalarda tam iyileşme sağlanırken, metastatik hastaların bir kısmında da yaşam süresi uzamıştır. Radyoterapide teknolojik ilerleme çok hızlı gelişmektedir. Eldeki veriler ileri teknolojinin tedaviye bağlı yan etkileri azalttığını göstermektedir. Bununla birlikte uzun vadede de tedaviye olumlu etkileri olacağı düşünülmektedir. Multidisipliner yaklaşımın esas olduğu kanser tedavisinde, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte bizlerin bu hızla ilerleyen teknolojiye ayak uydurmamız ve kendimizi devamlı güncel bilgilerle yenilememiz gerekmektedir.“ dedi.
“PROTON TEDAVİSİ HER TÜMÖRE UYGUN DEĞİL”
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit proton terapiye ilişkin ise “Proton tedavilerinin özellikle çocukluk çağı kanserleri, uveal melanom ve kafa kaidesi tümörleri dışında etkinliğini gösteren net tıbbi kanıtlar henüz bulunmamaktadır.” dedi.
Özyiğit, Türkiye’de henüz proton tedavi merkezi bulunmadığını belirterek, “Bu konuda planlama ve seçicilik konusunda ABD deneyiminden faydalanabiliriz. Öncelikle güçlü tıbbi kanıtlar çerçevesinde proton tedavisine ihtiyaç duyacak hasta yükü ve SGK’nın proton tedavisi için yurt dışına yönlendirdiği hasta sayısı ortaya çıkarılmalıdır. Buna göre mümkün olan en az kurulum ve işletim maliyetli proton tedavi ünitesi seçilerek, üniversite iş birliği içerisinde planlama yapılması en uygun yaklaşım tarzı olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
İçeriği Paylaşın