Kilo Almanın Psikolojik Nedenleri
Kilo Almanın Psikolojik Nedenleri
Bizi Takip Et
Her kilolu insan hayatında en az birkaç kez diyet yapıyor ve kilo vermek için birçok yönteme başvuruyor. Ancak diyetin bitmesi ile kişi, nadiren kilosunu koruyabiliyor. Çoğu kişinin korkulu rüyası olan kilo alma durumu için Davranış Bilimleri Enstitüsü (DBE) bir çalışma başlattı. “Kilo Kontrol Programı: Yemekle Kavgayı Bitirmek” adını verdikleri bu çalışma ile DBE, kilo kontrolünün üç alanına birden yatırım yapıp kilo kontrolünde kalıcı çözümü üretmek için çalışmalar gerçekleştiriyor.
DBE Uzman Psikologu Hejan Epözdemir, yemek yeme, kilo alma-verme ve kilo kontrolünün pek çok değişkenin etki ettiği karmaşık bir işleyişe sahip süreçler olduğuna dikkati çekiyor. Epözdemir, ”Kilo vermenin kendisi fizyolojik bir durum olsa da, süreç açısından değerlendirildiğinde psikolojik faktörlerin önemi yadsınamaz. Sonuç olarak kilo verme ve kiloyu kontrol etme, hatta açlık ve tokluk hissi ve yemek yeme süreçleri fizyolojik ve psikolojik olmak üzere iki bileşenden oluşmaktadır. Ancak maalesef yaygın kilo kontrol yaklaşımları sürecin sadece fizyolojik yönüne odaklanmakta ve bu süreci kilo alma-verme ekseninde ele alıyor. Hâlbuki gerçekte, bu mesele bir kilo alma-verme meselesinden çok, en temelde yemekle kurulan ilişkiden başlayarak işlevsel olmayan duygu, düşünce ve davranışların yarattığı bir kısır döngü ile ilgili. Kilo alma-verme ise bu döngünün sadece değişen sonuçlarıdır” diyor.
YEMEKLE KAVGAYI BİTİRMEK
Epözdemir, DBE’nin yürüttüğü “Yemekle Kavgayı Bitirmek” programı ile ilgili olarak şöyle konuşuyor: “En genel anlamda yenilen şeyin ne olduğu, ne sıklıkta, ne zaman yendiği ve ne kadar yendiği ile ilgili olarak kişilerin yeme ve yememe arasında gidip gelmeleri ile ilgili olarak bir savaş vermesi anlamına geliyor. Diyet yapan ya da kilo vermek isteyen hemen herkesin yiyeceklerle, yemek yemekle, dozu kişiden kişiye değişmekle birlikte bir kavga içerisinde olduğunu görürüz. Yemekle kavga, doğrudan yeme miktarı, sıklığı, zamanı ile ilgili olabileceği gibi, ‘yasak yiyecekler’ adı altında, genellikle kalori miktarı yüksek yiyeceklerin türü ile de ilgili olabilir. Bir örnek verecek olursak; çok yemek istediğiniz halde çikolata yemekle ilgili bir kavga veriyorsunuz.
Bir tarafınız çikolatanın cazibesine ve yerkenki duyacağınız hazza odaklanıyor, diğer tarafınız ‘yasak yiyecek’ olarak görülen çikolatanın kalori miktarına. Akşam yemeği yediniz ama hala bir şeyler yemek istiyorsunuz. Bir tarafınız giderek büyüyen ve belki de istek halinden çıkıp ‘yoğun ihtiyaç ve açlık’ hissine dönüşen bir dürtü ile bir şeyler yemek istiyor, diğer yanınız kısa bir süre önce yemek yediğinizi hatırlatıp kara listenizdeki yiyeceklerden uzak durmanızı söylüyor. İşte, zaman zaman çok yoğun yaşanan bu git-gel, yemekle kavgaya zemin hazırlayan temel çatışmayı oluşturur ve bu da bir süre sonra kırılması zor bir döngü haline gelir.”
Epözdemir, yemekle kavgası olan kişilerin söz konusu yiyecekleri yeseler de, yemeseler de aslında kavgayı kaybetmiş olduklarının altını çizerek, “Unutmayalım, bu savaşta kazanan taraf yok. Neden mi? Diyelim ki, kendinizi tuttunuz ve yemeyi çok istediğiniz halde çikolata yemediniz. Yani yeme isteğinizi kendinizle büyük bir savaş vererek bastırdınız, ya sonra? Büyük bir ihtimalle bastırdığınız bu arzu giderek büyüyecek, basit bir çikolata yeme isteği doyurulmadığı için açlık artacak ve eninde sonunda kendinizi kontrolünüzün dışında çikolata yerken bulacaksınız. Pek çok olumsuz duygu, düşünce ve inançlarla birleşerek diyeti bırakmaya, hatta diğer uçta aşırı yemeye kadar giden bir süreci tetikleyebileceği hiç de uzak bir ihtimal değildir” diyor.
İçeriği Paylaşın