Obezite Birçok Hastalığın Nedeni
Obezite Birçok Hastalığın Nedeni
Bizi Takip Et
Obezite kesin ve net kabul görmüş bir tedavisi olmayan, ölümlere ve müzmin hastalıklara yol açabilen bir hastalıktır. Günümüzde ABD ve gelişmiş ülkelerde 4 yetişkinden biri obez iken bu oran giderek artmaktadır. 2050 li yıllarda bu ülke nüfuslarının en az yarısının obez olacağı bildirilmektedir. Dünya çapında bir “salgın”dan sözedilebilir. Türkiye’de ise 12 yıl içinde obezite artışı kadınlarda yüzde 34, erkeklerde yüzde 107’ye ulaşmıştır.
Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15-20’sini, kadınlarda yüzde 30’unu yağ dokusu oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oranın yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 30’un üzerine çıkması durumunda obezite söz konusudur.
Obezite; vücut sistemleri (iç salgı bezleri, kalp, solunum, sindirim sistemi, deri, üreme ve kas-iskelet) ve psikososyal durum üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden dolayı pek çok sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Fazla kilolu olma Avrupa Bölgesinde her yıl 1 milyondan fazla ölümün ve hasta olarak geçirilen 12 milyon yaşam yılının sorumlusudur. Fazla kilo ve obezite yüzünden her yıl en az 2,8 milyon kişi hayatını kaybetmektedir. Kalp hastalığı, felç ve diyabet (şeker hastalığı) riski; beden kütle indeksinin (BKİ) artmasına bağlı olarak giderek artmaktadır. Obezite ile mücadele gerçekte pek çok hastalıkla mücadele demektir. Yapılan çalışmalarda 10 kg verilmesi halinde diyabet, kalp hastalıkları, Hipertansiyon gibi hastalıklarda ilaç kullanımının yüzde 50 oranında tamamı ile ortadan kalktığı veya azaldığı, uyku apnesi ve horlamada da yine bu oranlarda düzelme olduğu saptanmıştır.
Obezite oluşmadan önce korunma büyük önem taşımaktadır. Obeziteden korunma okul çağında başlamalıdır. Çocuk adolesan döneminde oluşan obezite, yetişme dönemi obezitesi için zemin hazırlamaktadır. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması’nın yayımlanmamış ön raporuna göre; Ülkemizde 12 yaş ve üzeri bireylerin yüzde 71.9’unun egzersiz yapmadığı ortaya konulmuştur. Obezite tip II diabet, hipertansiyon, Hiperlipidemi, bazı kanser türleri, uyku apnesi ve osteoartrit gibi eklem problemlerinde de önemli derecede katkıda bulunmaktadır. Ek olarak obezite, insülin rezistans sendromu (metabolik sendrom x) ve insülin duyarsızlığı gibi bazı kompleks sağlık problemlerinde de anahtar rol oynamaktadır.
OBEZİTE REFLÜ İÇİNDE EN BÜYÜK RİSK
Türkiye’de refü hastalığı sıklığı yüzde 23’dür yani neredeyse her 4 erişkinden birisinin reflüsü vardır. Bu hastalık için en büyük risklerden birisi obezitedir. Obeziteyi asitli içecekler, sigara, kafeinli içecekler, yağlılar ve alkol takip ediyor. Obezite karın içi basıncını artırarak reflüyü tetikliyor. Dar ve beli sıkan giysiler, aşırı yeme, geç yemek yedikten sonra hemen yatma ve mide fıtığı gibi anatomik bozukluklar reflü hastalığını artıran nedenler arasında sayılabilir. Reflü hastalığı da yüzde 80 oranında müzmin bir hastalıktır. Yani hayat boyu şikayetler olabilir. Tedavisinde diyet ve kilolu isek zayıflamak ön planda gelmektedir.
OBEZİTE KARACİĞER YAĞLANMASINA DA NEDEN OLUYOR
Karaciğer dokusu içindeki yağ oranı sağlıklı koşullarda yüzde 5’den azdır. Bu oran yağlanmanın derecesine bağlı olarak yüzde 90’lara kadar çıkabilmektedir. Karaciğer yağlanmasının temel nedeni, çoğunlukla aşırı beslenme ve egzersiz azlığı, alkol alımı ve seyrek olarak da genetik hastalıklardır. Alınan yağlar ve şeker yakılarak tüketilmedikleri taktirde karaciğerde ve vücutta yağ birikmesine yol açmaktadır. Karaciğerde yağ birikmesinin uzun süre devam etmesi bazı hastalarda karaciğer sirozuna ve karaciğer yetersizliğine sebep olabilmektedir. Bu hastalar da karaciğer kanseri görülme sıklığı da artmaktadır. Karaciğer yağlanma oranı, son zamanlarda, toplumdaki global şişmanlamanın sonucu olarak, yüzde 15’lere kadar yükselmiştir. Karaciğer yağlanması olan hastalarda, şeker hastalığı, damar sertliği, kolon-pankreas ve meme kanseri oranı, yağlanma olmayanlara kıyasla anlamlı olarak yüksektir. Karaciğer yağlanması, toplumda en sık rastlanan karaciğer hastalığının ötesinde, en sık rastlanan hastalıklardan birisi haline gelmiştir. Çoğu zaman sessiz seyreder. Bazen halsizlik, yorgunluk, ve karın sağ üst kısmında şişkinlik, dolgunluk hissi gibi bulgular verebilir.
ENDOSKOPİK YÖNTEMLERLE OBEZİTE TEDAVİSİ MÜMKÜN
Günümüzde obezite tedavisinde kabul gören anlayış, fazla kilonun sürdürülebilir yüzde 10-15 oranında kaybıdır. Cerrahi kilo kaybı ve bunun sürdürülebilmesi için en etkin yoldur. Son yıllarda özellikle kapalı mide küçültücü cerrahinin önemi artmıştır. Obezite tedavisinde de diğer cerrahilerde olduğu gibi hastaya daha az zarar veren yöntemlere doğru kayma olmuştur.
Diyet, egzersiz, tıbbi tedaviye yanıt vermeyen ve cerrahiye uygun olmayan morbid obezlerde endoskopik yapılabilen işlemler ilgi çekmektedir. Endoskopik olarak uygulanabilen mide küçültücü işlemler morbid obezite tedavisinde cerrahi tedaviye alternatif olma yolunda ilerlemektedir. Bu yöntemlerin cerrahiye göre bir takım avantajları söz konusudur. Bu işlemlerde kalın karın duvarında kesi yoktur. Yara infeksiyonları, fistül, darlık, gibi komplikasyonların olmaması, anestezi ihtiyacının az veya olmaması ve hastanede yatış sürecinin çok kısa olması diğer avantajlarıdır. Hasta kısa süre sonra işinin başına dönebilmektedir. Ayrıca daha az invazif olması ve tekrarlanabilmesi gibi önemli avantajlara sahiptir. Yine de bu tekniklerin çok deneyimli gastrenteroloji uzmanları tarafından ve çok iyi seçilmiş hastalara uygulanması gerekir ve bir kısmı henüz araştırma düzeyindedir.
Prof. Dr. Kadir BAL – Türk Gastroenteroloji Derneği İkinci Başkanı
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi
İçeriği Paylaşın