Rahim Ağzı Kanseri Aşısı

Rahim Ağzı Kanseri Aşısı

Rahim Ağzı Kanseri Aşısı

Bizi Takip Et


Kadınlarda görülen en yaygın ikinci kanser türü olan ve HPV virüsünün neden olduğu rahim ağzı kanseri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde en önemli kadın sağlığı sorunlarından birini oluşturuyor. Sağlık Bakanlığı’nın onayıyla birlikte Türkiye’de de uygulanmaya başlayan HPV aşısı ile ilgili merak edilen noktaları Anadolu Sağlık Merkezi uzmanları anlatıyor...

Rahim ağzı kanserinin bilinen en önemli nedeni Human Papilloma Virüs yani HPV...  Rahim ağzı kanseri, HPV enfeksiyonuna yanıt olarak rahim duvarında anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla gelişiyor. Bu anormal servikal hücreler bir araya gelerek tümör adı verilen kitleleri oluşturuyorlar. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanarak ülkemizde de satılmaya başlanan rahim ağzı kanseri aşıları, kadınlar için çok önemli bir sağlık sorununa çözüm getirmeye çalışıyor.
HPV`nin cinsel ilişki yoluyla bulaştığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatih Güçer, HPV`nin son derece yaygın bir virüs olduğunu ve ABD`de 2007 yılında yapılan bir çalışmada cinsel aktif çağındaki kadınların dörtte birinde HPV virüsünün olduğunun ortaya konduğunu söylüyor.

100’E YAKIN HPV ÇEŞİDİ VAR

Tüm dünyada yaklaşık 630 milyon kişinin enfekte olduğu düşünülüyor. Doç. Dr. Güçer, HPV`nin 100`e yakın tipi olduğunu ancak bunlardan sadece 30`unun kadın ve erkek genital organlarında enfeksiyona neden olduğunu belirterek, “Bu virüsleri, yüksek, orta  ve düşük riskli virüsler olmak üzere üç ayrı grupta topluyoruz. Yani HPV virüsü taşıyan herkes kanser olmuyor. HPV virüsü ile karşılaşıldığı zaman kişilerin yüzde 80`i virüsü almıyor ve bir şey olmuyor. Yüzde 20`si HPV virüsünü alıyor. Bu yüzde 20`ninin yüzde 75`inde kronik inatçı enfeksiyon ortaya çıkmıyor. Yani vücudun bağışıklık sistemi bu virüsü yenerek, vücuttan virüsün kaybolmasını sağlıyor. Ama yüzde 25`inde kronik inatçı bir enfeksiyon ortaya çıkıyor” diyor.

HPV’nin kuluçka süresi yaklaşık 9 ay. Enfeksiyon etkilerinin ortaya çıkması için virüsü aldıktan sonra yaklaşık 1 yılın geçmesi gerekiyor. Doç. Dr. Güçer, kronik inatçı enfeksiyon ortaya çıktığı zaman virüsün ilk önce rahim ağzında gizlendiğini, rahim ağzını döşeyen epitelyum tabakasının en alt katmanının altına yerleştiğini belirterek şunları anlatıyor: “Bu dönem bizim çıplak gözle görmemizin veya herhangi bir şekilde muayeneyle tespit etmemizin imkansız olduğu bir dönem. Virüs ya hücrenin çekirdeğine giriyor ve virüsün DNA`sı ile hücrenin çekirdeği birbirine entegre oluyor ya da hücrenin sitoplazmasına yerleşiyor. Yerleşme yeri önemli. Çünkü genel anlamda çekirdeğe yerleştiğinde, kansere gidişata daha yakın olan enfeksiyonlara sebep oluyor. Sitoplazmaya yerleştiği zaman daha iyi huylu seyreden enfeksiyonlara sebep oluyor. Nadir de olsa, çekirdeğe yerleşmeden de kansere neden olabiliyor.”
Virüsün kronik bir enfeksiyona neden olup epitelin katmanlarını, aşağıdan yukarı bozarak oradaki  hücrelerde bir takım değişikliklere sebep olduğunu söyleyen Doç. Dr. Güçer, bu değişikliklerin iyi huylu mu, kötü huylu mu olduğunun pap- smear testi ile anlaşılabildiğini de ekliyor.

HER SİĞİLDEN KORKMAYIN

HPV 16, HPV 18, 31, 33, 45 yüksek riskli grubu oluştururken, HPV 6, 11 düşük riskli grubu oluşturuyor. Doç. Dr. Güçer, “HPV 6 ve 11 daha çok kondilomlara sebep oluyor. HPV 6 ve 11`e kanser dokusunda hemen hemen hiç rastlamıyoruz. Bu nedenle siğili olan kişilerin `eyvah ben kanser mi olacağım` diye paniğe kapılmalarına gerek yok. Fakat siğili olan kişilerin HPV`nin yüksek riskli diğer türlerini de beraberinde almış olma riski bulunduğundan o kişilerin smear testini düzenli olarak yaptırmaları gerekiyor” diyor. Doç. Dr. Güçer, HPV`nin neden olduğu enfeksiyonları şöyle sıralıyor: “HPV, siğillere ya da rahim ağzı kanserine sebep olacak bazı enfeksiyonlara sebep olur. Ayrıca anüs kanserlerinin yüzde 90`ında HPV virüsü pozitiftir. Vulva kanseri dediğimiz lezyonlarda da HPV virüsünün pozitifliğini çok sık görmekteyiz.  HPV, vulva kanserinin gençlerde görülen ve sigara içimi ile beraber olan ve özellikle multifokal dediğimiz aynı anda birkaç yerde birden başlayan türünde görülüyor.”

ÇOK EŞLİLİK RİSK FAKTÖRÜ

Doç. Dr. Güçer, HPV için en önemli risk faktörünün çok eşlilik olduğunu vurgulayarak, “Aynı zamanda sigara içimi, doğum kontrol hapı kullanımı, A vitamini eksikliği, herpes virüsü enfeksiyonu, immün sistemde direncin bozuk olması gibi durumlarda HPV enfeksiyonunun kişiye geçme olasılığı artar. HPV virüsü aynı zamanda gırtlakta da papillom dediğimiz bir takım lezyonlara da sebep olmaktadır” diyor.
ASM Onkoloji uzmanlarından Prof. Dr. Haluk Onat, kız çocuklarını hastalıktan korumak için muhakkak aşı yaptırmak gerektiğini vurgulayarak, “Kızınız büyüdüğünde çok eşli olmayabilir ama ya eşi?” diye soruyor.

DİREKT TEDAVİSİ YOK

HPV tedavisinde kullanılan bir antibiyotiğin bulunmadığını önemle belirten Doç. Dr. Güçer tedaviyi şöyle anlatıyor: “Rahim ağzına yerleşmiş bir virüs varsa ve bu birtakım lezyonlara neden olmuşsa, biz bu lezyonları smear testi ile belirliyoruz. Gerekirse kolposkopi eşliğinde yapılan biyopsi ile bu lezyonları tanıyıp o lezyonların tipine göre tedavi uyguluyoruz. Burada, CİN 1, CİN 2 ve CİN 3 dediğimiz 3 tipte lezyonlar oluyor ve insitu karsinoma dediğimiz bir evre söz konusu oluyor. Olayı merdiven basamağı gibi düşünecek olursak birinci basamak CİN 1, ikinci basamak CİN 2, üçüncü basamak CİN 3, dördüncü basamak karsinoma insitu, son basamak da artık kanser evresidir. Smear testinde bize bildirilen sonuç düşük dereceli displazi veya yüksek dereceli displazi ya da direkt kanser olabilir. Smear testinde  düşük, orta ya da yüksek dereceli displazi olduğu belirlenmişse o zaman hastaya kolposkopi yaparız. Rahim ağzını daha da büyüterek, bir takım özel solüsyonlar kullanarak oradaki bazı renk değişimlerini değerlendirerek özellikle şüpheli alanlardan biyopsi alırız. Biyopsiyi aldıktan sonra da histopatolojik bir tanı konmak ve tanıyı hasta ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. Örneğin hastada CİN 1 gelişmiş ve klinik olarak da ileri evre bir lezyon şüphemiz yoksa, durumu hasta ile konuşup, ek bir şey yapmaya gerek duymadan hastayı 6 ayda bir kontrole çağırırız.”

Eğer histopatoloji sonucu yüksek riskli bir displazi, örneğin CİN 3 gelmişse lezyonun mutlaka çıkarılması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Güçer, “CİN 1 gelişmişse, vücut bunu kendi kendine yüzde 70-80 oranında yenebilir ve lezyon kaybolur. Ama CİN 3`te bu oran yüzde 10 ve altındadır. O zaman hasta ile görüşüp, örneğin 49 yaşındaki bir kadınsa, rahimini almayı tercih ediyoruz. Ama 25 yaşındaki bir kadınsa lezyonun boyutuna, çapına durumuna göre konizasyon ya da ‘leep eksizyon’ dediğimiz yöntemle hastalıklı bölgeyi çıkartıyoruz. Bu 5 dakikalık bir işlemdir. Eğer cerrahi sınır adı verilen alanlarda herhangi bir CİN 3 lezyonu yoksa bu kişide ömrü boyunca aynı lezyonun tekrarlama ihtimali yüzde 3 veya altındadır. Seçilen tedavi yönteminde kişilerin beklentileri, yaşı, lezyonun derecesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir” diyor.
Kondilomların (siğiller) lazer, kroyoterapi ya da elektro koterle yakarak yok etmek veya son yıllarda geliştirilen bir takım immünolojik ajanlarla tedavi etme söz konusu. Fakat her lezyona bu yapılamıyor. Örneğin vajen içinde gelişmiş bir kondilom varsa, bunu kremle yok etmek yerine onları yakmak ya da dondurmak tercih ediliyor.

GEÇ TANI KONUYOR

Doç. Dr. Güçer, korumanın son derece önemli olduğunu altını çizerek, “Bu aşının risk altında olduğunu düşünen herkese yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tüm toplumu aşılayacak olursak bundan 20-30 yıl sonra Türkiye`de rahim ağzı kanseri kalmaz. Ancak şunu da belirtmek lazım. Şu anda piyasada bulunan HPV aşısı 16 ve 18’e karşı koruyucu, diğer tiplere karşı koruyucu değil. Kanserlerin yüzde 30`u aşının korumadığı türden HPV tipleri ile oluşuyor. Yani aşı olmak demek kansere yakalanmama garantisi değil. Aşı olunduğu zaman da  smear taramasının aynı şekilde devam etmesi gerekiyor” diyor.

Prof. Dr. Haluk Onat da rahim ağzı kanserinin genellikle geç dönemde fark edildiğini belirterek, “Rahim ağzı kanserleri daha çok gelişmekte olan ülkelerde görülüyor. Türkiye’de de sık rastlanıyor. Kadınlar ağrı ya da kanama gibi şikayetleri olduğunda doktora başvuruyor. Oysa hiçbir şikayetleri yokken, düzenli olarak muayene olmaları gerekir” uyarısında bulunuyor. Prof. Dr. Onat, bu tür kanserlerin erken tanı konulduğunda tedaviye olanak vermesine karşın en ufak bir gecikmede tedaviyi zorlaştırdığını da vurguluyor.

RİSK ALTINDAKİLER AŞILANMALI

HPV aşısı piyasaya çıktığı günden bu yana Türkiye için gerekli olup olmadığı, fiyatı, hangi yaş aralıklarında yaptırılması gerektiği gibi konular tartışılıyor. Aşı ile ilgili merak edilen soruları ASM Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko`ya sorduk.

Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Birliği tarafından, 9-26 yaş arası genç kadınların özellikle ilk cinsel deneyimden önce aşılanmasının tavsiye edildiğini söyleyen Dr. Hakko, “Aslında 9-13 yaş arası kız çocuklarına öneriliyor ama bunun dışında 9-26 yaş arası bir endikasyonu da var. Hasta kendini risk altında hissediyorsa, ne kadar gençse yaptırmasının o kadar faydası var. Özellikle hiç cinsel deneyimi yoksa mutlaka yapılmalı. Ancak cinsel ilişki burada kriter değil. Cinsel ilişki yaşamış olsa dahi, binlerce çeşit HPV virüsünden onkojenik tipleriyle karşılaşmadıysa bu aşı koruyacaktır” diyor.

HPV aşısının canlı bir aşı olmadığı ve hepatit aşıları gibi genetik teknoloji ile hazırlandığı için, birçok kişiye rahatlıkla yapılabileceğini ifade eden Dr. Hakko, “Bilinen  bir yan etkisi yok. 3 doz yapılıyor. İlk dozdan 2 ay sonra ikinci doz, ilk dozdan  6 ay sonra da üçüncü doz yapılıyor. Çok yeni olduğu için uzun dönem koruyuculuğu hakkında bir bilgimiz yok. 5 yıla kadar koruduğunu biliyoruz. 5 yıl sonra tekrar bir doz yapılabilir. Siğillerde koruma yüzde 99, diğer kanserlerde yüzde 100`lere çıkılıyor. Koldan yapılıyor. Konu ile ilgilenen herkesin yapabileceği bir aşı. Bizim önerdiğimiz yaş grubu 9-13 yaş arası kız çocukları olduğuna göre pediatristler yapmalı. Ama ileriki yaşlarda, kadın doğum ve enfeksiyon hastalıkları uzmanları da işin içine girebilirler” diye konuşuyor.

Prof. Dr. Haluk Onat da aşılananların ağız içi ve gırtlak kanserlerine karşı da korunduğunu ifade ederek, şöyle devam ediyor: “Oral seks yoluyla geçen HPV’nin neden olduğu ağız içi ve gırtlak kanserlerine karşı da koruyucu. Çünkü aynı mekanizma o bölgede de işliyor. Ayrıca hasta olduktan sonra aşılanmanın anlamı yok.”

9-13 yaş aralığı öncelik alındığı için diğer çocukluk çağı aşıları gibi, HPV aşısını yaptırma sorumluluğunun da  anne babalara düştüğünü söyleyen Dr. Elif Hakko, “Bu da önemli bir hastalık. En önemli yanı da kanser gibi tedavisi gerçekten zor ve sıkıntılı olan bir hastalığı önlüyorsunuz. Biraz maliyetli bir aşı ama imkanı olan herkesin çocukları için ayıramayacağı çok bir maliyeti yok. Ayrıca bundan sonraki neslin nasıl bir cinsel yaşamı olacağını bilmiyoruz. Anneler babalar özellikle kız çocuklarını korumak adına yaptırmalılar” diyor.

Türkiye`de tartışılan konulardan bir tanesi de evlilik dışı ilişkiler ve çok eşliliğin Batı ülkeleri  kadar sık olmaması nedeniyle bu virüsle karşılaşma olasılığının düşük olduğu ve bu nedenle aşı yaptırılmasına gerek olmadığı şeklinde. Dr. Elif Hakko,  HPV virüsünün gelişmekte olan ülkelerde daha sık görüldüğünü söyleyerek, “Gelişmekte olan ülkelerde daha geç doktora gidiliyor. Gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetleri ve testler ücretsiz, daha fazla eğitim veriliyor. Türkiye de risk altında bu anlamda” diye konuşuyor.

HPV AŞISI CANLI BİR AŞI OLMADIĞI, GENETİK TEKNOLOJİ İLE HAZIRLANDIĞI İÇİN BİRÇOK KİŞİYE RAHATLIKLA UYGULANABİLİYOR VE BİLİNEN BİR YAN ETKİSİ YOK. AŞI, YÜZDE 70’LİK BİR KORUMA SAĞLIYOR.
BU NEDENLE
AŞILANAN KİŞİLERİN DE SMEAR TESTİ YAPTIRMASI GEREKİYOR.

Doç. Dr. Fatih Güçer,  HPV enfeksiyonlarının tedavisinde hangi yöntemin seçileceğini kişinin beklentileri, yaşı, lezyonun derecesi ve hastanın tedaviye uyumuna göre belirlediklerini söylüyor.

KİMLER HPV AŞISI OLABİLİR?
Aşının tedavi edici bir etkisinin olmadığını vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko, kimlerin aşılanabileceği konusunda şu bilgileri veriyor: “Özellikle 9-13 yaş aralığındaki kız çocukları. Bu yaş aralığı isteğe bağlı olarak 26 yaşına kadar uzatılabiliyor. Bağışıklığı bozuk kişiler; başka bir nedenle kanser tedavisi alan, AIDS olan kişiler.Yalnız bunların bağışıklıkları güçlendikten sonra aşı yapılabilir. Gebelik sırasında önerilmiyor ama emziren kadınlar aşılanabilir. Gebelikten önce başlanmışsa, devam edilmez, gebelik sona erdikten sonra yeniden aşılama yapılabilir. Bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananların, bu ilaçların verildiği dönemlerde değil, sonrasında aşılanması öneriliyor. Erkeklerin aşılanması hâlâ tartışılıyor.”

Dr. Elif Hakko kondomun HPV’ye karşı tam korunma  sağlamadığı uyarısında bulunuyor. Prof. Dr. Haluk Onat ise, kız çocuklarını korumak için mutlaka aşı yapılması gerektiğini vurguluyor.

Kaynak: Anadolu Sağlık Merkezi web sitesi
www.anadolusaglik.org


İçeriği Paylaşın