Retina Hastalıkları

Retina Hastalıkları

Retina Hastalıkları

Bizi Takip Et


Retina hastalıkları ve tedavisi

Dünya Göz Hastanesi Retina Hastalıkları Departmanı, Retina ve Göz İçi Sıvısını (vitreous) ilgilendiren tüm hastalıkların teşhis ve tedavisiyle ilgili bilgi verdi.
 
Retina nedir? 
Retina görmemizi sağlayan ışığa duyarlı hücreleri (kon ve rodlar)ile sinir liflerini içeren bir tabakadır. Retina adını verdiğimiz ağ tabakası tıpkı bir duvar kağıdı gibi göz küresinin arka duvarını kaplar.Retina milyonlarca görme hücresinden oluşur.Retinayı oluşturan bu hücreler sinir lifleriyle görüntüleri görme sinirine ulaştırırlar.Görme siniri 1,5 milyon sinir lifi içerir ve adeta elektronik bir kablo gibi görüntüyü beyne iletir.Başka bir benzetmeyle retinayı sinemada üzerine film görüntüsünün düştüğü beyazperdeye benzetebiliriz.Bu perdedeki herhangi bir bozukluk nasıl filmin bozuk izlenmesine sebep oluyorsa retinadaki bozukluklarda görüntünün beyne yanlış iletilmesine hatta hiç iletilmemesine neden olur.

Retina hastalıkları nelerdir? 
Şeker hastalığına bağlı bozukluklar,
Retina dekolmanı,
Retina içi ve altı kanamalar,
Retina altında sıvı birikmesi,
Retinanın damarsal hastalıkları,
Doğumsal ve herediter hastalıklar,
Yaşa bağlı makula hastalıkları (YBMD),
Retina tümörleridir.

Retina hastalıklarında olası belirtiler nelerdir?
• Ani veya yavaş görme azalması,
• Işık çakmaları,
• Sinek uçuşmaları,göz önünde dolaşan cisimler,görüşün perdelenmesi
• Gelip geçici ve kısa süreli görme kaybı,
• Görüş alanında karanlık bölgeler

Tedavi yöntemleri nelerdir? 
Bozukluğun tipine göre, tıbbi tedavi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi şeklindedir. Erken teşhis tedavinin ilk basamağıdır, bu nedenle göz check-up’ında standart göz muayenesine ek olarak yapılması gereken muayeneler ;
• Ekzoftalmometre ile kontrol, 
• Derinlik hissi muayenesi , 
• Renk görme muayenesi , 
• Korneal topografi , 
• Konfrontasyon testi, 
• Göz ultrasonografisi , 
• Biometri, 
• Pakimetri, 
• Göz yaşı testi: Schiermer testive Florescein kırılma testi, Kontrast duyarlılık testi.

RETİNA DEKOLMANI 
Retina dekolmanı her yıl 10.000 de 1 kişide gözlenen,görmeyi ciddi şekilde tehdit eden bir göz problemidir.Orta yaş ve üzerinde daha sık olmak üzere her yaşta ortaya çıkabilir.Acil olarak tedavi edilmezse,kısmi veya tam görme kaybına neden olabilir.

Sebep ve belirtiler: 
Retina dekolmanı, retina sinir tabakasının altındaki pigment epitelin tabakasından ayrılmasıdır. Çoğunlukla retinada oluşan yırtık veya delikler yüzünden, bu iki tabakanın arasına sıvı sızmasıyla gelişir.Ensık,gözün uzamasına bağlı olan yüksek miyopilerde gözlenir.Retina tabakası gözün ön-arka çapı arttıkça gerilir ve üzerindeki gerilme alanı incelmeye ve bozulmaya başlar.Bazı ailesel veya dejeneratif hastalıklarda ve bazı enfeksiyonlarda da retina çevresinde yer yer incelme ve bozulmalar oluşabilir.Bu arada aynı sebeplerle vitreus dokusu da bozulmaya başlar,jel kıvamı değişir ve yavaş yavaş retinadan ayrılır.Bu ayrılmaya vitreus dekolmanı denir.Bu arada büzülen ve yer yer opaklaşan vitreus dokusu gözün içinde görme aksından geçtikçe,kişi tarafından gözün uçuşan sinek veya sis perdesi olarak algılanır.

Retina çevresindeki incelmiş, bozulmuş sahaların varlığında, büzülen vitreus retinadan ayrılırken,retinada çekintiler oluşur.Bu çekintiler nadiren sağlıklı retinaya sahip kişilerde de gelişebilir.Retinada çekintiler hasta tarafından “ışık çakmaları,flash patlamaları” gibi algılanır.Bu ışık çakmaları bazen kısa süreli olabilir,bazende günlerce sürebilir.Bazı hastalarda ise hiç hissedilmeyebilir.

Vitreusun büzülmesi sonucu retina tabakasında oluşan bu çekintiler, incelmiş ve yapısı bozulmuş olan retina çeperindeki sahalarda yırtılmalara ve delinmelere sebep olabilir.Yırtılan retina tabakasından bir damar geçiyorsa ,bazen bu damarda koparak göz içinde bir miktar kanamaya sebep olabilir.Bu durum hasta tarafından “kurum yağıyormuş”gibi algılanır.Retinada yırtık veya delik oluşmuşsa vitreus içindeki sıvı bu yırtıkların içinden geçerek,retina sinir tabakasının altında yapışmış olduğu pigment tabakasından ayırır.Bu durum retina dekolmanı olarak adlandırılır.Dekole olan(altındaki dokudan ayrılan)retina bölgesinin görme fonksiyonu kalmaz ve hasta tarafından o bölgenin tam aksinde ‘bulanıklık,kara leke veya perde hissi’şeklinde görüntü kaybı hissedilir.Retina dekolmanı bazen bir bölgede sınırlı kalabilir,ama çoğunlukla ilerleyicidir.

Makula(gözün görme merkezi)dekole olunca merkezi görme kaybolur. Uzun süreli dekolmanlarda göz içi dengeler bozulur ve göz küresi küçülmeye başlar.Göze gelen künt veya delici darbeler,ani dekolman sebebi olabilirler.Diabet ve bazı dejeneratif hastalıklarda vitreusta retinayı çeken bantlar oluşarak traksiyona bağlı dekolmanlar gelişebilir.Bunların yanında dekolman bazı enfeksiyon,tümörlerde ve özellikle hamilelikte ortaya çıkan tansiyon krizlerinde,gözde hiç yırtık olmadanda gelişebilir.

Teşhis:Retina çevresindeki ince bozulmuş olan sahaları,buralardaki delik,yırtıkları ve dekole bölgeleri tesbit etmek için göz bebekleri damlalar ile genişletilir.Göz hekimi çeşitli mercekler kullanarak muayene mikroskobuyla gözün içini çepeçevre inceler.Bunun sonucunda göz içindeki yırtık veya dekolmanı tesbit edilmiş olur.Gerekirse göz ultrasonografisi yapılır.

Tedavi: Yırtık veya delikler, retinada dekolman gelişmemişse argon laserle tedavi edilirler. İleride yırtık oluşturabilecek bazı ince ve yapısı bozulmuş sahalar laser ile kontrol altına alınabilir.

Argon laserle yırtık ve dejenere saha tamiri ağrısız bir işlemdir.Bir damla ile göz uyuşturulur.Daha sonra mercekler yardımıyla hasta oturur durumdayken,muayene mikroskobuyla yırtık,delik ve dejenere sahaların etrafı 2-3 sıra laser ile çepeçevre kapatılır.Argon laser uygulandığı bölgede bir yanık oluşturarak,retina sinir tabakasını altındaki pigment tabakasına yapıştırır ve böylece içinden sıvı sızması önlenir.Laser tedavisi o an problemli olan bölge için yapılmış olur.Günün birinde aynı gözün başka bir bölgesinde de yırtıklar oluşursa yine göz içi dekolman tehlikesiyle karşılaşabilir.Bu yüzden retinasında problem çıkmış hastalar sık sık göz dibi muayenesinden geçirilirler.Retina dekolmanı gelişen hastalarda tek tedavi cerrahi müdehaledir.

Cerrahi tipleri çeşitlilik gösterse bile yırtıkların kapatılması ve çekintilerin azaltılması prensibine dayanır. Dekolmanlı gözlerde cerrahi genel anestezi altında yapılır. Önce yırtıklar dondurularak kapatılır, çekintileri azaltmak için gözün durumuna göre, yırtık bölgesine veya gözün etrafına çepeçevre slikon konarak yırtık bölgesinde çökertme oluşturulur.Dekolman bölgesindeki sıvı alınarak dekolmanın yatışması hızlandırılır.Bu durumlarda,gözün içine genleşen gaz konulurve dekolman yatıştıktan sonra yırtık çevresi laserle kapatılabilir.

Dev yırtıklı dekolmanlarda ve vitrenin yapı değiştirip retinayı bantlarla çektiği durumlarda ( diabet, travma, enfeksiyon v.b. ) vitrektomi denilen özel bir ameliyat tekniğiyle tüm vitreus göz içinden temizlenerek retinanın çekilmesi ve gerilmesi önlenir.Dekolmanın tam düzelmediği hastalarda ikinci üçüncü müdaheleler gerekebilir.

Diabetik retinopati
Şeker hastalığına bağlı körlüğün en sık görülen nedeni DİABETİK RETİNOPATİ`dir. 
Sağlıklı Retina Erken dönem diyabetik retina   
Son dönem diyabetik retina

Diabet, İnsülin salınımı veya İnsülün etkisinin yetersizliği sonucu kan şekerinin artmasıyla kendini gösteren metabolik bir hastalıktır. Uzun süreli kan şekeri yüksekliği özellikle böbrek, kalp, sinirler ve gözü etkilemektedir
Diabet, gözün özellikle sinir tabakasını ( retina veya ağ tabaka ) ve bu tabakadaki kılcal damarları etkileyerek çalışmasını bozmakta ve görme kayıplarına yol açmaktadır. Şeker hastalığına bağlı retina bozukluklarına Retinopati adı verilmektedir.

Diabetik Retinopatinin meydana gelmesinde rol oynayan risk faktörlerinin başında şeker hastalığının süresi gemektedir. Özellikle hasalığın başından itibaren 10 yıllık süreden sonra Retinopati görülme sıklığı artmaktadır. Tip 1 veya İnsüline bağımlı genç Diyabetiklerde ergenlik çağından sonra Retinopati görülme sıklığı yaş ile ilgili olarak artmaktadır. 
Kan şekeri kontrolü önemli bir faktördür. Kan şekerinin düzensiz seyretmesi ani kan şekeri yükselme ve düşmeleri Retinanın bozulmasını, hastalığın ilerlemesini kolaylaştırmaktadır. Gebelik, Hiper Tansiyon, Kan Yağlarının yüksekliği, Böbrek hastalığı Retinopatiyi ağırlaştıran diğer faktörlerdir.

Şeker hastalığı retinadaki kılcal damarların yapısını bozmakta, hücre kaybına yol açarak damar geçirgenliğinin bozulmasına, sarı nokta bölgesinde sıvı birikimine, beraberinde yağlı maddelerin birikmesine ve beraberinde kılcal damarların tıkanarak beslenmeyen alanların ortaya çıkmasına neden olur. Retinada kendiliğinden kanayabilen yeni damarlar oluşur. Retinanın önünde ve içinde oluşan kanamalar gözün arka boşluğuna sızabilir. Retinada damarlı zarlar oluşur ve sonuçta ciddi görme kayıpları, ağrılı göz tansiyonu yükselmelerine neden olur.

Şeker hastalarında, gençlerde bluğ çağından itibaren, 30 yaşından sonra ortaya çıkan bireylerde teşhis konulduğunda mutlaka göz muayenesi yapılmalı, retina normal ise yılda bir kez muayene tekrarlanmalıdır. Retinopati başladığında takip süresi 3-4 aylık sürelere indirilmelidir.

Diabetik Retinopatide ortaya çıkan bozuklukların tedavisinde günümüzde kullanılan tek tedavi yöntemi lazerfotokoagulasyon dur. Bu tedavi uygun zamanda ve uygun şekilde uygulandıgı takdirde şeker hastalığına bağlı ciddi görme kayıplarını önlemenin tek yoludur. Ayrıca hastaların, kan şekerini düzenli kontrolü, hipertansiyon ve kan yağlarının yüksekliğinin tedavisi konusunda uyarılmasının görmenin korunması açısından çok önemli olduğu unutulmamalıdır.

Gebelik, şeker hastalığına bağlı retina bozukluklarını artırır ve gebelik süresince göz muayenelerinin düzenli olarak yapılması gerekir.
Şeker hastalarında sık olarak katarakt meydana gelmektedir. Katarakt ameliyatı sonuçları normal kişilere göre beklenen iyi sonuçları vermeyebilir, bazen Retinopati ameliyattan sonra KÖTÜLEŞEBİLİR. BU nedenle şeker hastalarında katarakt ameliyatında acele edilmemeli retina görebiliryorsa laser tedavisi tamamlandıktan sonra ameliyat yapılmalı, ileri kataraktlı hastalarda ise ameliyattan hemen sonra uygun laser tedavisi yapılmalı ve hastalar sıkı olarak izlenmelidir.

Şeker hastalarında ortaya çıkan laser tedavisine rağmen devam eden maküla (=sarı nokta) ödeminde göz içine kortizon (=intravitreal triamcinolon enjeksiyonu ) verilebilir
Diabetik retinopatinin ileri evrelerinde geçmeyen göz içi kanamaları, retinada oluşan zarlar ve buna bağlı retinaayrılmalarında vitrektomi adı verilen ameliyatlar yapılabilir. 
Tüm bunların yanı sıra diğer önemli bir nokta da şeker hastalarının yaptıracağı göz muayenesi detaylı bir retina incelemeden geçmesidir. Bu incelemede hastanemizde en ileri teşhis ve tedavi cihazları kullanılır.

Teşhis yöntemleri :

FFA(Fundus Florecein Angiography)
Hastaya damar yoluna florecein adlı ilaç zerk edilir. Birkaç dakika içerisinde bu ilaç dolaşım yoluyla retinada damarlara ulaşır ve bu sırada hekim Anjio cihazı ile retinanın fotoğraflarını çeker. Damarlarda kan sızıntısı olup olmadığını tespit eder ve neticeye göre hastanın tedavi şeklini belirler.

ICG (Indocianin Green Angiography)
Dünyada gelişmiş merkezlerde ve hastanemizde bulunan ICG görüntüleme sisteminde, hastanın damar yoluna Indocianin Green adı verilen özel bir ilaç zerk edilir. Birkaç saniye içerisinde dolaşım yoluyla retina damar tabakasına ulaşan ilaç cihazın algılayıcı lazer tarama ünitesini uyararak otomatik fotoğraflama sağlar. Bu tetkik FFA tetkiği ile görüntülenemeyen retinanın alt katmanlardaki damarların (damar tabakasındaki) kan dolaşımı hakkında hekime bilgi vererek tedavi şeklinin belirlenmesine yardımcı olur. ICG tetkiki aynı zamanda Makula Dejenerasyonu olan gözlerde tedavinin mümkün olup olmadığını gösterir.

ARGON LAZER
Hastaya yapılan detaylı retina incelemesi sonucu, şeker hastalığı dolayısıyla sonradan oluşmuş ve kan sızdıran damarlar erken teşhis edilmiş ise bu damarlar Argon Lazer yapılarak kurutulur ve kanama durdurulur. Yenilerinin oluşumu önlenir. Argon Lazer tedavisi bu gibi durumlarda mevcut görmeyi muhafaza etmeye yöneliktir. Argon Lazer aynı zamanda retina yırtıklarının tedavisinde de kullanılır.
Şeker hastalarında Diabetik retinopatinin ileri dönemlerinde büyük göz içi (vitreous) kanamaları görülebilir. Bu durum daha çok Argon Lazer tedavisine geç kalındığında ortaya çıkar. Uzun süre devam eden, görmeyi azaltan ve nüks eden göz içi kanamalarında hastanın görmesi ancak VİTREKTOMİ ameliyatı ile yeniden kazanılabilir.

Makula Dejenerasyonu
Halk arasında Sarı Nokta Hastalığı yada Yaşa Bağlı Görme Kaycı olarak da isimlendirilen Makula dejeneresansı gözün görme merkezinin tahribata uğramasıdır. Görme zamanla kademeli olarak azalır ve merkez karanlık bir odacık haline gelir. Merkez çevresindeki retina sağlam olduğundan körlük olmaz ancak görme azalır. Daha önce hastalığı durduracak yada tedavi edecek hiçbir yöntem olmadığı halde uzun yıllardır devam eden çalışmalar neticesinde 2000 yılından itibaren bu hastalık Fotodinamik Tedavi adı verilen yöntemle tedavi edilmeye başlanmıştır.

Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu
Görme merkezinde (makula) yaş ilerledikçe ortaya çıkan bir bozukluğu anlatır.
Bağlı ülkelerde 65 yaş ve üzerindeki en başta gelen görme kaybı nedenidir. Yaşlı nüfusundaki artış göz önüne alındığında bu hastalığın önemi de artmaktadır. Hastalığın görülme oranı 65 yaşın üzerinde %3 iken, 75 yaşı geçenlerde %15’ lere varmaktadır. Ayrıca yaş ilerledikçe iki gözdebirden görülme sıklığı artar.

Hastalığa yol açtığı düşünülen çeşitli etkenler
Kalıtım, güneşin ultraviyolet etkisi, vitamin eksikliği, aşırı kilo alımı, damar sertliği, sigara, küçük tansiyondaki yükseklik, kalp büyümesi, şişmanlık, açık renkli gözler…

Hastalığın tipleri…
• Kuru tip 
Retina tabakaları altına lipid (yağlı) materyal birikmesiyle oluşur. Daha yavaş ilerler ve uzun sürede görme azalmasına yol açar.

• Yaş tip
Hasta bölgede oluşan bozuk kılcal damarların retinaya doğru ilerlemesiyle oluşur. Bu tip, ani görme kaybına yol açabilir. Kuru tipe oranla daha azdır fakat %80 oranında görme kaybına neden olur. Özellikle hastanın bir gözünde zar oluşumu varsa, diğer göz de tehlikededir ( bir yıl içinde %22 oranında diğer gözde hastalık başlar )

Belirtileri
Hastalarda bazen belirti vermeyebilir, fakat ilk etapta rastlanan belirtileri aşağıda sıralanmıştır.

• Çarpık görme, 
• Küçük görme, 
• Bakılan alanda koyu bir leke görme gibi…

Her iki tip birbirinden anjiografik muayene ile ayırt edilir.
Kol damarlarından girilir ve verilen bir boya ( fluorescein ) gözde dolaşırken, 10 dakika süreyle gözün fotoğrafları çekilerek, bozuk kılcal damarların varlığı araştırılır.
Bazı durumlarda bu teknikle yeterli bilgi elde edilemeyebilir ve indosiyan yeşil anjiografi adını alan ve yeşil bir boyayla yapılan ikinci bir anjio gerekebilir.
Bazı hastaların muayenesinde yaş tipten şüpheleniliyorsa ve atipik bir görünüm varsa iki anjiografinin aynı anda yapılması gerekebilir.

Tedavi
Bu şekilde yaş tipe özgü bir zar oluşumu saptandığında, görme kaybını önlemek için lazer tedavisi ile zarı yok etmek gereklidir.
Zarın bulunduğu yere göre farklı lazerler kullanılmaktadır:
Görme merkezinden uzak olan bölgede kullanılan lazerler ışık koaglasyonu yöntemiyle zarı tümüyle yok eder. Görme alanında koyu bir leke şeklinde iz bırakabileceği için, bu teknik görme merkezindeki zarlarda uygulanmaz.
Son yıllarda, çok özel bir boya maddesi verilerek, yalnızca kılcal damarları etkileyen ve altındaki retina hücrelerinde tahribat yapmayan farkı bir lazer tedavisi foto dinamik tedavi ( PDT ) uygulanmaktadır. Tedavi sonrasında zarın kapandığı anjio ile kontrol edilir, gereken durumlarda 3 ay sonra PDT tekrarlanır. Bu teknikle %60’ a varan başarı sağlanmakta, en azından görme kaybı önlenebilmektedir.

Bu bölgede oluşan zarların cerrahi olarak da çıkartılması veya retinanın sağlam bölgelerinin merkeze kaydırılarak görme sağlanmaya çalışılması gözümüzde gelişmekte olan yöntemlerdir.

Bu hastalıkta ne kadar erken tanı konur ve hasta takibe alınırsa, görme kaybı o derece iyi bir şekilde önlenebilmektedir.

Yaş tipte, oluşan zarlar ne kadar küçükse başarı oranı okadar artmaktadır.
Kuru tipte, hasta takibe alınmakta ve genel sağlık açısından tavsiyelerde bulunularak önlemler alınabilmektedir. Ayrıca günümüzde yeni gelişen özel ilaçlarla, en azından hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilmektedir.

Retinitis Pigmentoza (Tavuk karası)

Kalıtımsal retina hastalıklarının başında gelen bu hastalığın ilaçla veya cerrahi yöntemle tedavisi günümüz koşullarında mümkün değildir. Daha çok akraba evliliği sonucu doğan kişilerde görülür.

Sonuç olarak; bir gözde yırtık ya da dekolman yapan nedenler,diğer gözde de büyük olasılıkla oluşabilir.Ailede dekolman varsa,aile bireyleri mutlaka kontrol altında tutulmalıdır.Miyopisi olan kişiler hiç yakınmaları yoksa bile 2 yılda bir göz muayenesinden geçirilmelidir.Göze direkt gelen darbelerden sonra ihmal edilmeden göz dibi muayenesini gerektiren acil bir durumdur.Daha önce retinasında yırtık oluşmuş ya da yırtık riski taşıyan hastalar ve yüksek miyopisi olanlar sert hareketlerden sıçrayıp atlamalardan ve ağır yük taşımaktan sakınmalıdırlar.Dekolman ameliyatı ne kadar çabuk yapılırsa,başarı şansının o kadar yüksek olacağı unutulmamalıdır.

Sağlıklı gözler için en az altı ayda bir check-up yapılmalıdır.

ŞEKER HASTALIĞINA BAĞLI RETİNA RAHATSIZLIĞI

Dünyada her 20 kişiden birisinde olduğu tahmin edilen şeker hastası sayısının ülkemizde ise 5 milyon kişiye yaklaştığı bildirilmektedir. ABD’ndeki toplam şeker hastası sayısının iki yıl öncesine göre 15% oranında artış gösterdiği hesaplanmıştır. Her üç şeker hastasından birisinin, gizli şeker hastası olduğunu belirtirsek toplumun bu konuda aydınlatılmasının ne kadar önemli olduğu aşikardır. Şeker hastalığı, vücudun tüm organlarını etkilemekle beraber, göz ve böbrek birinci derecede tutulmaktadır. Tanısında geç kalınıp, uygun tedavi edilmezse körlükle sonuçlanan gözdeki ağ tabakasının tutulumuna diabetik retinopati adı verilir. Şeker hastalarında gözün etkilenme oranı 40%’tır, diğer bir anlatımla, HER ON ŞEKER HASTASININ DÖRDÜNDE GÖZÜN AĞ TABAKASI ETKİLENMEKTEDİR. Ülkemizde iki milyona yakın kişide şeker hastalığına bağlı gözde ağ tabakası rahatsızlığı olduğu tahmin edilmektedir. Körlüğe yol açan nedenler arasında şeker hastalığının en sık ve birinci derecede önemli olduğu ve çok ciddi bir göz sağlığı sorunuyla karşılaştığımız vurgulanmalıdır. Şeker hastalığı, Tip I ve Tip II olmak üzere iki farklı klinik özellik gösteren bir metabolik hastalıktır. Diabet hastaları arasında Tip I (insüline bağımlı) görülme sıklığı 5-10%, Tip II görülme sıklığı ise 90-95% arasındadır. Göz tutulumu, Tip I hastalarında, Tip II hastalarına göre iki kat fazla olup daha ağır ve hızlı bir seyir gösterir. Ancak, Tip II hasta sayısı daha çok olduğundan, diabete bağlı körlüğün daha sık nedeni Tip II hastalığıdır. Diabetik retinopatide risk etkenleri arasında en önemlisi şeker hastalığının süresidir. İkinci derecede önemli risk etkeni, metabolik dengenin bozuk olması ve kan şekerinin kontrol edilememesidir. Kan şekeri ve Hemoglobin A1c ölçümleriyle beraber düzenli doktor kontrollerinin aksatılmaması gerekir. Şeker hastalığıyla beraber hipertansiyon, böbrek hastalığı, damar hastalığı, anemi hastalıklarının olması önemli risk etkenleri arasında sayılır. Kanda lipid ve kolesterol seviyelerinin yüksekliği, retinopatinin sıklığını ve seyrini olumsuz etkiler. Sigara içilmesi ve alkol kullanımı retinopati görülme sıklığını ve derecesini arttırır. Gebelikte hormonal nedenlerle retinopati daha sık olup, hamile diabet hastalarının daha yakın aralıklarla izlenmesi gerekir.

Diabete bağlı, gözdeki ağ tabakası hastalığı genellikle belirti vermez. Eğer, şeker hastalığı bulunan kişilerde görme şikayetleri başlarsa ağ tabakası hastalığının ileri dönemde olduğu düşünülür. Bunun dışında, diğer retina hastalıklarında da rastladığımız ışık çakması, siyah noktalar, sinek uçuşması ve örümcek ağ görüntüleri gibi belirtiler de verebilir. Diabetik retinopatide, ağ tabakasındaki küçük damarların destek yapısındaki bozukluk nedeniyle serum ve kan, damar içinde duramaz ve dokuya sızar. Dokuya sızan kan ve serum sarı noktaya yakınsa görme azalması, eğri görme ve renk körlüğü gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, şeker hastalığı da diabetik makulopati olarak bilinen sarı nokta rahatsızlığına yol açabilir. Son yıllarda yapılan çalışmalardan retinadan salgılanan VEGF proteininin makuladaki ödem ve retinadaki yeni damar oluşumlarından sorumlu tutulduğu bildirilmektedir. Bu nedenle, ıslak tip yaşa-bağlı sarı nokta hastalığında kullanılmaya başlanan ve bir anti-VEGF ilacı olan göz içine pegaptanip enjeksiyonunun şeker hastalığına bağlı ağ tabakası hastalığında da kullanılma aşamasında olduğu bilinmektedir. Ülkemizde, genellikle şeker hastalığının tanısı geç konulduğundan, şeker hastasının göz hekimine gitmesi için göz şikayetinin ortaya çıkmasını beklemesi uygun değildir. Eğer kişide şeker hastası olduğu kesinleşmişse veya gizli şeker hastalığından şüphe duyuluyorsa, damlalı göz dibi muayenesini de kapsayan göz muayenesini yaptırması gereklidir. Bu kişide, görme keskinliği, biomikroskopi ve göz tansiyonuna bakıldıktan sonra damlalı göz dibi muayenesine geçilir. Göz bebeğinin damlayla genişletilmesinden sonra yapılan göz dibi muayenesinde retina ve makulada herhangi bir anormal durum (kanama, ödem, sızıntı ve yeni damar değişiklikleri) görülürse ileri tetkiklere geçilir. Bunlar sırasıyla göz anjiosu (FFA) ve makula tomografisi (OCT) olup, bu tetkiklerin sonuçlarına göre Argon Lazer kararı verilir. Argon Lazerin kullanıldığı tedavi yönteminde sızıntılar ve yeni damar oluşumlarının azaltılmasıyla kanama riski kontrol altına alınır. Argon Lazer tedavisinde amaç hastalığın olumsuz etkilerinin yavaşlatılmasıdır. Argon Lazer tedavisi gerektiğinde hastalığın derecesine göre birden fazla seans tedavi yapılabilir. Argon Lazer, göz damlayla uyuşturularak yapılır, hasta uygulama sırasında ağrı duymaz ve hastanede yatmasına gerek yoktur. Seans sayısı hastalığın seyrine göre belirlenmekle beraber 5-6 seansa kadar çıkabilir. Sarı noktada sızıntıya bağlı ödem ortaya çıkarsa göz içine triamsinolon adı verilen bir çeşit kortizon kullanılmaktadır. Göz içine yapılan kortizon göz dışına geçemediğinden, kan şekeri üzerine olumsuz etki göstermemektedir. Yapılan tedavilerle yaşam kalitesindeki devamlılık sağlanır. Eğer hastalık ileri evredeyse ve göz arkasında ileri seviyede kanama ve zar oluşumu varsa vitreoretinal cerrahi uygulanır.

Şeker hastalığı, gözün yalnızca ağ tabakasını değil tüm dokularını etkileyen bir hastalıktır. Bu nedenle ayrıca, katarakt, glokom (göz tansiyonu), göz siniri felçlerine, görme siniri kuruması (optik atrofi) ve kuru göz hastalığına yol açabilir.

Eğer şeker hastalığına bağlı ağ tabakası rahatsızlığında tanı erken konulursa, uygun ve yeterli tedavi uygulanırsa, körlüğü 90% oranında engellemek mümkündür.

Şeker hastalığındaki ağ tabakası rahatsızlığının tedavisinde başarı oranı, erken tanıyla ve şikayete yol açmadan önce, periyodik olarak 6 ay veya hiç olmazsa en az yılda bir göz dibi kontrollerini yaptırmasıyla artar.

Kaynak: Dünya Göz Hastanesi web sitesi
(www.dunyagoz.com)


İçeriği Paylaşın