Sedef Hastalığı Genetik Mi?

Sedef Hastalığı Genetik Mi?

Sedef Hastalığı Genetik Mi?

Bizi Takip Et


Kesin nedeni belirlenemeyen ancak bir genler topluluğu ile ilişkisi olduğu bilinen sedef hastalığı, toplumun yaklaşık yüzde 3’ünü etkileyen bir deri hastalığı. Aynı diyabet gibi kronik bir hastalık olan sedef en çok 30’lu 40’lı yaşlarda ortaya çıksa da yaş ve cinsiyet ayırt etmiyor.

Deride beyaz, sınırları belirgin, üzeri kepekli plaklarla kendini belli eden sistemik bir hastalık olarak kabul edilen sedef derinin ötesinde eklemler, tırnaklar gibi bölgelerde de tutulum gösterebiliyor. Esas belirtileri, dirsek, diz, kalçalar, saçlı deride görülen kepekli plaklarla seyreden hastalıkta büyüklükleri birkaç milimetreden 15-20 santimetreye kadar çıkan oluşumlar gözleniyor.

SEDEF HASTALARININ ÇOĞU OBEZ

Sedef hastalarının diğer bazı kronik hastalıklara meyilli olduklarını belirten Hacettepe Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Nilgün Atakan, yapılan çalışmaların özellikle şiddetli seyreden yani vücudunun büyük bir bölümünde sedef olan, sedefleri kalın olan, özellikle saçlı derisinde yaygın sedef bulunan hastaların büyük çoğunluğunun obez olduklarını dile getirdi.

Sedefin derinin üst tabakasında anormal ve hızlı bir hücre çoğalması ile ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Atakan,  deride çoğalan ve sedef görüntülü plakların oluşmasına neden olan mekanizmalarla hastalığın sadece deride kendini göstermediğini damar sisteminde, damar yapısında ve başka organlarda da çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasını tetiklediğini söyledi.

SEDEF HASTALARI DİYABET VE KALP DAMAR HASTALIKLARINA YATKIN 

Sedef hastalarının damarsal hastalıklara daha yatkın olduğunu söyleyen Prof. Dr. Atakan, “Sedef hastalarının sıklıkla yüksek kolesterol, hiperlipidemi ve yüksek tansiyon sorunu yaşadıklarını gözlemliyoruz. Şiddetli sedef görülen hastalarda ayrıca kalp hastalıkları ve lenfoma türü kanserlerin daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz” dedi. Prof. Dr. Atakan sedef hastalarında obezite, diyabet gibi hastalıkların da daha sık görüldüğünü sözlerine ekledi.

Hastaların yalnızca sedeflerini tedavi etmenin yeterli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Atakan, “Bu hastaların bir yaşam biçimi oluşturması gerekir. Normal kiloya düşmeleri, sigara ve alkolü bırakmaları, kolesterol ve kan yağlarını normal seviyeye düşürmek için çaba göstermeleri ve egzersiz yapmaları çok önemli” diye konuştu.

AİLESİNDE SEDEF OLANLAR RİSK ALTINDA

Sedefin bulaşıcı bir hastalık olmadığını ancak altında yatan genetik nedenlerden ötürü ailesinde sedef olan bir kişilerde bu hastalığın daha sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Nilgün Atakan, “Hastalığın ortaya çıkışını tetikleyen faktörler olabilir ancak altta yatan asıl neden genetik yatkınlıktır” dedi.

Yapılan çalışmalarda çocukluk çağında ortaya çıkan sedef hastalarının yaklaşık 3’te birinin birinci derece akrabalarında sedef olduğunun tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Atakan, gençlerde çıkan sedefte ise hastaların yaklaşık yüzde 70’inin akrabalarında sedef olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Atakan, özellikle çocukluğunda çok fazla üst solunum yolu enfeksiyonu geçirenlerin ve sık hastalanarak çok ilaç kullanmak zorunda kalanların da risk grubunda olduğunu belirtti.

EKLEMLERDE GÖRÜLEN AĞRILI ŞİŞLİKLER CİDDİYE ALINMALI

Sedefin ortaya çıkışında rol oynayan hücre ve medyatörlerin eklemleri etkileyerek romatizma türü hastalıkların ortaya çıkmasına da neden olduğunu belirten Prof. Dr. Atakan, sedef hastalarının özellikle el ve ayak parmaklarındaki küçük eklemlerinde ağrılı şişlikler olduğunda hemen hekime başvurmaları gerektiği dile getirdi. Prof. Dr. Atakan, hastalığın el eklemleri, diz, ayak bileği, kalça ve omurgada da görülebildiğini ifade etti.

Prof. Dr. Atakan, hareket kısıtlılığı ve tutukluk ile kendini gösteren hastalığın ilaçla tedavisinin mümkün olduğunu belirterek “Teşhis çok önemli zamanında doğru tedavi göremeyen hastalarda ortaya çıkabilecek eklem bozukluklarının geriye dönüşü yok” dedi.

BALIKLI GÖL DAHA ZARARLI OLABİLİR Mİ?

Balıklı Göl’ün Sedef hastaları tarafından umut olarak görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Atakan hastaları uyararak,  “Hijyen koşullarının çok uygun olmaması nedeniyle kan yoluyla bulaşan hastalıkların yayılmasına neden olabilir mi endişesi taşıyoruz. Çünkü balıklar sedef plakalarını ısırarak kaldırırken kanamaya neden olarak kişiden kişiye hastalık geçmesine sebep olabilirler” dedi.

Balıkların bazen deride travmaya neden olduğunu da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Atakan “Hastalar bazen bize çok daha şiddetli bir tabloyla dönebiliyorlar çünkü sedef travma ile de tetiklenir bu da daha önce sedef olmayan bölgelerinde yeni sedeflerin oluşmasına neden olabilir” şeklinde konuştu.

GÜNEŞ IŞINLARI SEDEFE  İYİ GELİYOR

Dış etkenlerin sedefle ilişkisine değinen Prof. Dr. Atakan iklimsel koşulların sınırlı da olsa hastalığı etkilediğini söyleyerek,  “Mesela güneş ışınları hastalara iyi geliyor. Güneş ışınları bir radyasyon kaynağı. Bu ışımanın deride aşırı çoğalan hücrelerin çoğalmasını durduracak şekilde bağışıklık sistemini baskılama etkisi var” dedi. Enfeksiyonların sedefin şiddetlenmesine neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Atakan bazı tansiyon ve romatizma ilaçlarının yanı sıra alkol ve sigara kullanımının sedefi artırdığına dair çalışmalar olduğunu dile getirdi.

DOĞRU TEDAVİ İLE HİÇ DÖKÜNTÜSÜZ BİR HAYAT MÜMKÜN

Sedef hastalarının genellikle toplumdan kaçan, içine kapanık, depresyona çok sık giren bir hasta grubu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Atakan, hastaların “Nasıl olsa sedeflerim geçmeyecek” düşüncesi ile tedaviden uzaklaştıklarını belirterek, “Sedefin tedavisi mümkün, ancak kronik bir hastalık olduğu için tedavi ömür boyu sürer. Tedaviyi keserseniz mutlaka tekrarlar” dedi.

Her hastanın hastalık seyri, tipi, yerleşim yeri gibi etkenlere göre tedavisinin belirlendiğini dile getiren Prof. Dr. Atakan, hafif sedeflerde düzenli krem tedavisinin uygulanabileceğini, şiddetli sedeflerin ise sürekli kontrol altında olmaları gerektiğini bu hastaların tedavi için haplara ya da iğnelere ihtiyaç duyabileceklerini söyledi.

Doğru tedavi ile sedefin deriden tamamen kaybolabileceğini belirten Prof. Dr. Atakan,  “Sedefli hastalar hastalıkları ne kadar şiddetli olursa olsun hiç döküntüsüz bir hayat sürdürebilirler. Önemli olan doktorlarının teşhis ve tedavilerine olan güvenlerini kaybetmemeleri ve kendileri için uygun görülen tedaviyi istikrarlı bir şekilde devam ettirmeleridir” dedi.


İçeriği Paylaşın