Şiddete Eğilimli Kişiler

Şiddete Eğilimli Kişiler

Şiddete Eğilimli Kişiler

Bizi Takip Et


Vicdani duyguların saf dışı kalacağı, ‘zarar vermek’ için sürekli yeni ‘sebepler’ bulunacağı kişi ve grup davranışların ‘Kışkırtılırsan zarar vermek hakkındır’ yaklaşımı ile başladığını öne süren Medical Park Fatih Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sinem Demir, şu yorumlarda bulundu:

• ‘Kışkırtılırsam şiddete başvururum” yaklaşımı, her koşulda şiddeti doğurur: Zarar verme eğilimi, özellikle sosyal/duygusal eğitimlerinde ‘namus, onur zedelenmesinde meşrudur’ anlayışı ile yetişen insanlarda daha fazladır. Ancak bu yaklaşım, ‘korunan bir onur’la sonuçlanmaz, şiddete yönelmek için sürekli ‘onur kırıcı sebepler bulmak’ gibi bir ‘kurban hissetme-saldırganlaşma’ döngüsüne yol açar. Kontrol odağını ‘dış faktörler’ olarak belirlemek yerine, kendi değer yargılarına dayanarak ‘ben kendime ve başkasına zarar vermem’ gibi bir içsel-kontrol odağı oluşturmak, bu döngünün kırılmasının tek koşuludur. Aksi takdirde, her zaman yeni, şiddeti meşrulaştıran talepler devam eder; kışkırtılmak için her zaman sebep bulunur.

• Şiddete dayanan ‘hak-adalet arayışı’, vicdani duyguları körelten, ‘kurbanlar bulmak için’ kendisine sürekli sebepler üreten, hak arama ile antisosyalliğin birbirine karıştığı, sonsuz bir memnuniyetsizlik haline yol açar: Böylesi bir arayışta, adalet anlayışı ve vicdan duygusu çarpıklaşmıştır, tek yönlü hale gelmiştir. Ilımlı duyguların yerini, sürekli kendini yenileyen öfke-mutsuzluk-intikam duyguları alır. Çünkü böyle bir grup üyelerindeki ‘kimlik’ duygusu, şiddete endekslenmiştir, kırılgandır ve sürekli çatırdayacaktır.

 Şiddet ile varlığını, taleplerini gösteren grupların algılarında çarpıtmalar gözlenir: Kendilerinden olarak gördükleri kişi/grupların yarattıkları haksızlıkları görmezden gelme (çıkan haberleri izlememe), azımsama (onların yaptıkları karşısında bunlar nedir ki), bilgiyi çarpıtma (onlar yapmamıştır) eğilimleri vardır. Diğerleri olarak gördüklerinin yarattıkları ve kendi maruz kaldıkları haksızlıklara vicdani tepkiler verebilirler (hiç mi vicdanları yok), genelleme yaparlar (bunlar tamamen/her zaman böyleler).

• Şiddete başvurmanın, o kişinin veya grubun ‘ebeveyn modeli’ (idolü) tarafından onaylanması farklı şekillerde olabilir: doğrudan şiddeti önermek, şiddet eylemlerine karşı gelmemek, ‘şiddeti istemiyoruz ama haklarını nasıl arasınlar, başka çareleri yok, sizin yüzünüzden oluyor’ içerikli yaklaşımlar sergilemek… Bu yaklaşımlar, şiddeti bir hak arama yolu olarak gören kişi ve grupları, ‘şiddet yoluna gidersem, bu benim suçum değil, hakkım olacak, suçlu onlar!’ gibi bir mesaja götürür. O ‘ideallere’ veya idollerine ‘adanmışlıklarını’ ispat etmek için şiddetin dozunu artırırlar.

• Kendisini ‘idol’ ilan eden liderler ise: Hem kendi emir erlerini hem de ‘düşman’ olarak gördüklerini ‘nesneleştirirler’. Tehdit, cana kast etme gibi yollarla var olmaya çalışan bir grupta, ‘diğeri’ olarak görülen, bir ‘nefret nesnesi’ olarak metalaştırılır. ‘Bizden’ olarak görülen ise, bu nefreti ‘dışa dökme araçları/bedenleri’ olarak nesneleştirilir. Bir mafya liderinin antisosyalliğini anlamak kolaydır. Belli idealleri, kutsal değerleri ve karşılanmamış aidiyet ihtiyacını (kendisini dışlanmış, sahipsiz hisseden kişi/gruplar) ‘şiddetin amaçları’ olarak öne sürerken lider olmuş kişi ise, tüm o değerlerin mutlak koruyucusu ve sürdürücüsü olarak ‘kutsal’ muamelesi görürken, ‘ölün-öldürün’ mesajındaki yıkıcılık, vicdani yoksunluk (yani antisosyallik) göz ardı edilir.

• Antisosyalliğin normalleştiği tüm gruplardaki ortak noktalar şunlardır: 1. Başlangıçta her zaman şiddet için ‘haklı gerekçeleri olduğunu’ düşünürler, sonrasında ise şiddet için haklı gerekçeler yaratmak için de şiddete başvururlar. 2. Vicdanları mutlaka tek yönlü olarak körelmiştir ancak sürekli vicdan-namus-onur gibi olgulardan söz ederler. 3. Sürekli büyümek isterler; kaosun aslında ‘normal, hak’ olduğunu ispat etmek için daha fazla ‘yeni elemana’ ihtiyaçları vardır.

• ‘Yıkıcı yollarla sorunları çözebilirsiniz, hakkınızdır’ mesajı ile oluşan ve büyüyen bir harekete bir noktada ‘durun’ dense bile, mutlaka yeni ‘şiddet grupları’ çıkar: Şiddete dayalı büyük gruplarda ortak bir ‘nefret hedefi’ varken, birlikte hareket etmeleri, bir grup olarak birbirlerine bağlılık gösterebilirler. Eğer dışarıda ortak bir ‘nefret hedefi’ kalmazsa, kendi içlerinde bölünmeler yaşarlar, birbirlerini ‘nefret hedefi’ olarak görmeye başlarlar. Şiddet ile var olma hali, ‘idealler’ gibi yüksek düzeyde düşüncelere değil; ‘yok etmekten haz alınan’ ve kontrol edilemeyen dürtülere hizmet eder. Bu şekilde dürtüsel yaşamaya alışmış kişi ve gruplar, ‘dur, düşün, vicdanını devreye sok’ gibi mesajlara uzun süre direnirler.


İçeriği Paylaşın