Uyku Apnesi, Diyabet ve Astım Kadar Yaygın
Uyku Apnesi, Diyabet ve Astım Kadar Yaygın
Bizi Takip Et
Yüksek tansiyon, ritim bozuklukları, kalp krizi, beyin ve damar hastalıkları, felç, şeker hastalığı gibi ciddi sorunlara yol açabilen uyku apnesinin giderek arttığına dikkat çeken Medicana Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. A. Tolga Sönmez, hastalığın her 25 kişiden birinde görüldüğünü ifade etti.
En basit anlatımla “uykuda nefesin durması” olarak tanımlanabilecek uyku apnesinin birçok hastalığa davetiye çıkarabileceğini vurgulayan Dr. Sönmez, “Uzun dönemde obstrüktif uyku apne sendromu, yüksek tansiyon, ritim bozuklukları, kalp krizi, kalp yetmezliği, beyin damar hastalıkları ve felç, şeker hastalığı, obezite ve hatta uykuda ani ölüm gibi ciddi sorunlara yol açabilir” dedi. Sönmez, diyabet ve astım kadar yaygın görülen uyku apnesinin en önemli belirtisinin uykuda ani solunum duraklamaları, çok gürültülü horlamalar ve iç çekmeler olduğunu belirterek, erkeklerde 40-65 yaş aralığında, kadınlarda ise menopoz döneminde daha sık görüldüğünü söyledi.
CİNSEL GÜÇTE VE CİNSEL ARZULARDA AZALMAYA NEDEN OLUYOR
Uyku apnesi belirtilerinin yüksek tonda horlama ve uykudan aniden nefes açlığı veya boğulma hissi ile uyanmalar ile başladığını ifade eden Dr. Sönmez, “Gece uykuda yan odadan duyulacak kadar şiddetli horlama, kişiye etrafındakilerin uykuda nefesinin durduğunun ve kükreme şeklinde gürültülü iç çekmelerle tekrar solumaya başladığının söylenmesi, gece uykuda baş, boyun ve göğüs bölgelerinde aşırı terleme, gece sık idrara çıkmak; genellikle sabah yataktan yorgun ve dinlenmemiş olarak kalkmak, gün içinde aşırı bitkin ve uykulu hissetme, enerji, motivasyonun ve iş veriminin azalması, cinsel güçte ve cinsel arzularda azalma uyku apnesinin başlıca belirtileri sayılabilir. Uyku apnesine değişik şiddette horlama eşlik etmektedir. Her horlama bu açıdan incelenmelidir. Ayrıca araba kullanırken, toplantılarda, televizyon karşısında karşı konulamaz uyku atakları yaşamak ve hatta uyuyakalmak, konsantrasyon ve hafıza zayıflıkları, gerginlik, sinirli hissetmek, kilolu olup kilo verememekten şikayet etmek de belirtiler arasındadır. Kişi bu durumlardan herhangi birini veya birden fazlasını yaşıyorsa zaman kaybetmeden uzman bir doktora başvurmalı ve donanımlı bir uyku laboratuvarında uyku testi yaptırmalıdır.” dedi.
TEŞHİS VE TEDAVİSİ NASIL YAPILIYOR?
Uyku apnesi teşhis ve tedavisi hakkında da bilgi veren Sönmez, en doğru teşhisin uyku laboratuvarlarında konulabileceğini söyleyerek “Uyku laboratuvarı, hastanın uyku ile ilgili kaydedilebilir tüm verilerinin bilgisayara sonradan incelenmek üzere kaydedildiği yerdir. Ev ortamı hassasiyetinde oluşturulan özel bir odada hasta uyurken gece boyu izlenir ve kameraya kaydedilir. Hastanın beyin elektrosu (EEG), göz hareketleri elektrosu (EOG), çene kas gerilimi elektrosu (Çene EMG), yatış pozisyon kayıtları, soluk alıp verirken burundan giren hava akımı, soluk alıp verirken göğüs ve karın hareketleri, kan oksijen seviyesi, kalp grafisi (EKG), bacak kas kasılmaları elektrosu (Bacak EMG) kaydedilir. Bu kayıtlar daha sonra incelenerek öncelikle hastanın uyku yapısı değerlendirilir. Uyku evreleri ve mimarisi oluşturulur. Teşhis kesinleştikten sonra eğer tedavi kararı verildiyse altın standart pozitif solunum cihazlarından teşhise uygun olan cihaz ile sürece başlanır. Hasta, kulak – burun – boğaz (KBB) muayenesinden geçirilerek üst solunum yollarının açık olduğu ve cihaz kullanmaya elverişli olduğu doğrulanıp, ikinci gece de uyku laboratuvarında yatırılarak, solunum bozukluklarının ve buna bağlı kan oksijen seviyesi düşüklükleri ve uyku bozukluğunun hangi tip alet ve basınçta düzeldiği tespit edilir. Tedavi sürecinde hastanın bu nitelikte cihaz edinmesi ve geceleri bu cihazla uyuması önerilir” dedi
İçeriği Paylaşın