Zayıflama Ameliyatlarında Hasta Seçimi Nasıl Olmalı?
Zayıflama Ameliyatlarında Hasta Seçimi Nasıl Olmalı?
Bizi Takip Et
Zayıflama ameliyatlarında hasta seçimi nasıl olmalı? Türkiye sağlık turizminde obezite cerrahisinin yeri nedir? Zayıflama ameliyatlarıyla ilgili doğru zannedilen yanlışlar nelerdir? Dumping sendromu nedir? Nasıl belirti verir? Kimlerde görülür? Nasıl tedavi edilir? Obezite cerrahisiyle ilgili merak edilenleri İstanbul Bariatric Center’dan Op. Dr. Murat Üstün anlattı.
DUMPİNG SENDROMU NEDİR?
. Seren Serengil, iki kez obezite cerrahisi geçirdiğini, ikinci operasyondan sonra bir türlü kilo vermesinin durmadığını ve dumping sendromu tanısı aldığını söyledi. Dumping sendromu nedir?
‘‘Dumping sendromu, obezite cerrahisinin getirdiği bir yan etki değildir. Dumping sendromu, başka amaçlarla da uygulanan, sindirim sisteminin akışının değiştirildiği (mide ile bağırsağın birleştirildiği) ameliyatlarda beklenebilen bir rahatsızlıktır. Görülme oranı çok yüksek değildir. Gıdaların mideden bağırsağa çok hızlı geçmesiyle, sindirilmemiş gıdaların bağırsağa temasıyla meydana gelen bir durumdur. Erken ve geç dumping olarak iki ayrı mekanizması vardır. Erken dumpingte sindirilmemiş gıdanın bağırsağa geçişi ve yanı sıra suyu da sürüklemesiyle ani tansiyon düşüklüğü, çarpıntı, terleme ve kendini kötü hissetme ile bazen de kusmaya kadar varabilen yan etkilerle kendini gösterir. Geç dumping ise tamamen beslenilen gıdanın türüyle ilişkilidir. Hasta kalorisi yüksek gıdalar tükettiyse ve bu bağırsağa çok hızlı bir şekilde geçtiyse bir insülin reaksiyonuna yol açar. Sonuç olarak insülinin kanda çok yükselmesi ve arkasından da ciddi bir şeker düşüklüğü (hipoglisemi) tablosu ile seyreder. Özellikle dikkat gerektiren işler yapanlarda veya araç kullanan kişilerde sıkıntı yaratabilir. Obezite cerrahisindeki bypass ameliyatlarından sonra görülen dumping sendromunun genellikle beslenme kaynaklı olduğu görülmüştür. Beslenmedeki birtakım düzeltmelerle bu sendromdan korunmak mümkündür.’’
BESLENMEDEN KAYNAKLANAN DURUMLARDA TEDAVİ SEÇENEKLERİ
. Beslenmeden kaynaklanmayan tablolarda ne tür tedavi seçenekleri vardır?
‘‘Şu an bypass ameliyatı geçirenlerde veya düşünenlerde dumping sendromuna karşı ciddi bir fobi gelişmiş durumdadır. Bu, Seren Serengil’in durumunu dumping sendromuna bağlamasından kaynaklanmaktadır. Ancak Seren Serengil’in yaşadığı tablo dumping sendromu değildir. İki metrelik bağırsak bölümünün devre dışı bırakılmasıyla, emilim eksikliği etkisi yüzünden, hastanın gerekli vitamin, mineral, protein ve besin maddelerini alsa bile bunların büyük kısmının emilmeden atılıyor olmasıdır. Bu aslında morbid obez ya da diyabet, yüksek tansiyon, kan yağları yüksekliği gibi metabolik problemi olan hastalarda istediğimiz bir etkidir. Bu nedenle bypass ameliyatları tüp mide ameliyatlarından daha güçlü ameliyatlardır. Revizyon cerrahisinde, hasta eğer tüp mide ile başarısız oldu ve revizyon gerektiriyorsa bir üst gruba geçilmesi yani bypass ameliyatları önerilir. Burada sıkıntı tamamıyla hastanın kaybedecek kilosu ya da rezervi olup olmadığıyla ilgilidir. Tehlikeli kısmı, hastada ağır bir vitamin, mineral ve protein eksikliği varsa ve bunu bypassın fizyolojik bir etkisi olan dumping ile açıklayıp bu hastayı dumping sendromuna vücut bir süre sonra alışacak diye bekletmektir. Çünkü böyle bir durumda belki tekrar bir revizyon ameliyatı yapma şansı bulunamayabilir.’’
‘‘BÜYÜK AMELİYATLAR DENEYİMLİ ELLERDE RAHATLIKLA YAPILABİLİR’’
. Peki şimdi Seren Serengil’i nasıl bir tablo bekliyor? Bağırsağı da kısaltıldığı için yeniden büyük ve çok tehlikeli bir ameliyat geçireceğini söylüyor.
‘‘Bir obezite cerrahının öğrenme eğrisi süreci vardır. Bir obezite cerrahı genellikle daha minimal invaziv ameliyatlarla başlar. Mide kelepçesiyle başlayıp tüp mide ameliyatıyla devam eder. Deneyim kazandıkça bypass ameliyatlarını yapmaya başlar. En üst düzeyde deneyim kazandığında da revizyonel cerrahiyi yapar düzeye gelir. Gerek tüp mide ameliyatlarından sonra yapılan revizyonlar gerek bandın çıkarılıp başka ameliyata dönüştürüldüğü ameliyatlar ya da Seren Serengil örneğinde olduğu gibi bypass sonrasında sorun yaşayan hastaların geri dönüşüm ameliyatlarını yapar düzeye gelir. Dolayısıyla bir cerrah ya da bir merkez bu deneyime sahip olmalıdır. Büyük ameliyatlar deneyimli ellerde gayet rahatlıkla yapılabilecek ameliyatlardır.’’
GERİ DÖNÜŞÜM CERRAHİSİ
. Geri dönüşüm cerrahisinde ne yapılıyor?
‘‘Genel anlamda, eğer emilim bozukluğu etkisi açısından hastaya bu ameliyat fazla geldiyse, yapılması gereken işlem, devre dışı bırakılmış olan o iki metrelik bağırsak bölümünün tekrar mideden ayrılıp yoluna gönderilmesidir. Yani normal anatomiye çevrilecek; oluşturulmuş olan küçük mide atıl olarak kenarda bırakılmış olan midede birleştirilecektir. Seren Serengil daha önce tüp mide ameliyatı geçirdiği için onun üzerinde atıl mide yok. O zaman geriye kalan iki mide bölümü birbirine birleştirilecek ve sindirim sistemi nispeten ilk tüp mide ameliyatı olduğu döneme dönmüş olacak. Zaten dumping sendromunun tedavisinde, öncelikle beslenmenin düzeltilmesi daha sonra birtakım ilaç tedavileri, bunların hiçbiri faydalı olmuyorsa da son aşamada ameliyatın bypasstan tüp mideye döndürülmesi yöntem olarak önerilmektedir.’’
‘‘DÜNYADA DA YÜZDE 80 TÜP MİDE AMELİYATI TERCİH EDİLİYOR’’
. Tüp mide ve gastrik bypass ameliyatlarından hangisinin geri dönüşü vardır?
‘‘Hastalar arasında genellikle obezite cerrahisi denildiğinde ilk akla gelen mide küçültme ameliyatı diye bilinen tüp mide ameliyatıdır. Bunun nedeni, çoğu merkezin ya da cerrahın nispeten teknik olarak daha kolay olduğu için bu yöntemi tercih etmesidir. Bu dünyada da böyledir. Ameliyatların yaklaşık yüzde 80’e yakını tüp mide ameliyatından oluşur. Ama obezite cerrahisinde çok sayıda ameliyat yöntemi vardır. Çünkü hem obezite ömür boyu devam eden kronik bir problemdir hem de uzun vadeli ve çok başarılı sonuçlar elde edebilen bir tedavi yöntemi olsa da bu ameliyatlardan sonra bile kilo kaybı istenildiği kadar olmayabilir. Bu nedenlerle geri kilo alımının görüldüğü hastalar için elimizde birçok seçenek vardır. Bilhassa bant ameliyatı geçirebilir. Bant ameliyatıyla istediği kiloyu verir ve tekrar kilo alırsa tüp mideye çevrilebilir. Ya da hasta tüp mide ameliyatı olmuştur ve bir süre sonra revizyon cerrahisini hak ettirecek ölçüde bir geri kilo alımı görülür.’’
OBEZİTE CERRAHİSİ KİMLERE YAPILMAMALI?
. Kimlere obezite cerrahisi yapılmamalıdır?
‘‘Obezite, zayıflama ürünlerinden diyet ve egzersiz programlarına kadar yüz milyonlarca dolara varan bir sektör yaratmıştır. Hemen hemen her yıl yüzlerce farklı mucize diyet yönteminin çıkması, bize doğru cevabı henüz bulamadığımızı gösterir. Cerrahi de belli bir kriterin üzerindeki hastalara gerçekten çok yaşam kurtarıcı bir etki sağlar. Fakat sadece bu hasta grubuna yapılması gereken bir tedavi yöntemidir. Zaten 10-15 kilo fazlalık için bu ameliyatların yapılması yasal da etik de değildir. Dünya Obezite Cerrahisi Derneği’nin ve onun altında yer alan bütün ulusal derneklerin belirlediği bilimsel kriterler vardır. Vücut kitle endeksi kriteri ile boy ve kilodan hesaplanan bu değer 20 ila 25 arasında olmalıdır. Eğer 40’ın üzerine çıktıysa hasta morbid obezite grubunda kabul edilir ve bu gruptaki hastalara bu ameliyatı yapmak gerekir. İkinci bir koşul ise değerin 35 ve bir yandaş hastalığın olmasıdır. Örneğin yüksek tansiyon, uyku apnesi, kolesterol yüksekliği gibi obeziteyi çözdüğümüzde düzelecek bir hastalığı olanlara da obezite cerrahisi uygulanabilir. Zaten sınırın genişletilmesi de burada görülür; yandaş hastalıklar biraz geniş tutulur. Eğer hastanın kronik bir miyofasyal ağrısı, sırt ya da bel ağrısı varsa ameliyat yapılabilmektedir. Aslında doğrudan obezite ile ilişkilendirilebilen bir yandaş hastalık olması gerekir. Dünyada bütün önlemlere rağmen hem obezite hem diyabet önlenemeyen bir şekilde artmaya devam etmektedir. Avrupa’da Türkiye olarak birinci sıradayız. Bunu çözmek için diyabete ayrıcalık sağlanmıştır. 30 vücut kitle endeksi ve kontrolsüz diyabet varsa yani insülin direncinden değil, diyabetten ve endokrinologların artık ilaç tedavisiyle bu diyabeti kontrol edemiyoruz dediği bir diyabet varsa bu hastalara da yine obezite cerrahisi uygulanabilmektedir. İşte bu kriterlere girmeyenlere obezite cerrahisi uygulanmamalıdır.’’
HANGİ HASTAYA NE TÜR CERRAHİ TEKNİKLER SEÇİLMELİ?
. Hangi hastaya ne tür cerrahi teknikler seçilmelidir?
‘‘Gastrik bypass ameliyatları obezite için çok daha uzun süredir kullanılmaktadır. Özellikle ruenye olarak adlandırılan ameliyat türü Amerika’da altın standart olarak isimlendirilmiştir. Tüp ameliyatı bypassla kıyaslandığında nispeten daha genç bir ameliyat şeklidir. Kolay bir ameliyat değildir ama bypassla kıyaslandığında teknik olarak daha az ileri laparoskopi tecrübesi ile yapılabilecek bir ameliyattır. Öğrenim ameliyatı olarak bir cerrahın zaten önce seçmesi gereken ameliyat tipi, tüp mide ameliyatıdır. 100 ameliyatı sorunsuz bir şekilde geçirdikten sonra daha deneyimli bir obezite cerrahının gözetimi altında bypass ameliyatlarını deneyebilir. Ama bypass ameliyatları kapalı ameliyatlar olduğu için, tüp midedeki gibi laparoskopik ameliyatlarda gereken birtakım ileri laparoskopi becerileri bypass ve daha sonrasında da bypassın revizyonu ya da herhangi bir ameliyatın birinden öbürüne dönüştürülmesi yetkisini cerraha sağlar. Obezite cerrahları olarak en büyük hatalarımızdan birisi de gerek yardımlaşma gerek eğitim gerek deneyimlerimizi kendi aramızda paylaşma konusunda sıkıntılarımız var. Örneğin bu öğrenme eğrileri çok daha sağlıklı bir şekilde geçirilebilirdi. Bir cerrah sadece tüp mide ya da bypass ameliyatı yapıyorsa bence hatalıdır. Bir obezite cerrahı, hastaya en uygun ameliyatı belirleyebilecek ve bütün teknikleri uygulayabilecek yetkinlikte olmalıdır. Eğer sadece tek bir yöntemi uyguluyorsa, hastaya bu ameliyatın kendisi için uygun olmadığını söylemeli ve onu diğer yöntemi yapan başka bir merkeze yönlendirmelidir. Ameliyat seçimlerini bu nedenle kişiye özel yapmak gerekiyor. Örneğin tüp mide daha basit bir ameliyat gibi görülür ama tüp mide aynı zamanda geri dönüşsüz bir ameliyattır. Midenin yüzde 80’i çıkarıldığı için tüp mide ameliyatını geri döndüremezsiniz. Ama bypass ameliyatını geri döndürebilirsiniz. Mesela ben, genç bir hastaya, beslenme şeklini özellikle inceledikten sonra bazen bypass öneriyorum. Çünkü hastanın beslenme şekli ve ameliyattan sonra karşılaşacağı beslenme ile ilgili zorlamalar bazı hastalarda tüp mideyle başarısız olacağını düşündürüyor. Bir başka hasta tüp mide diye geliyor ama reflüsü ya da mide fıtığı çıkıyor; o hastaya yine bypass öneriyoruz.’’
‘‘CERRAHLAR ARASINDAKİ İLETİŞİM DAHA İYİ OLMALI’’
. Bariatrik ve Metabolik Cerrahi Derneği gibi derneklerin verdiği Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika programlarıyla bu işe başlamak daha doğru olmaz mı?
‘‘Türkiye Obezite Cerrahisi Derneği, tek ulusal derneğimizdir. Onun dışında bir başka grup tarafından kurulmuş ikinci bir obezite cerrahisi derneğimiz var. Bir de bazı hekimlerin kendi girişimleriyle kurdukları dernek ya da vakıf adı altında birtakım örgütlenmeler var. Bunlar kongreler ve birtakım eğitim programları düzenliyorlar ve gerçekten bu alanda bir hayli yol katedildi. Ben kendi adıma, cerrahlar arasındaki iletişimin daha iyi olmasını, usta çırak ilişkisinin devam edebildiği bir obezite cerrahisi hayal ederdim. Obezite veya metabolizma cerrahisi uzmanlığı bir yan dal eğitimi olarak henüz Türkiye’de oturmuş değil. Kimlerin yapabileceğiyle ilgili birtakım yönetmelikler, birtakım kısıtlamalar ve protokoller hazırlanmaya çalışılıyor. Ama henüz hepsi çok yetersiz ve uygulamada çok daha farklı şeyler görüyoruz.’’
‘’OBEZİTE AMELİYATLARINI GENEL CERRAHLAR YAPAR’’
. Metabolik ve bariatrik cerrahi ya da obezite cerrahisi diye bir uzmanlık alanı olmadığına göre bir hekimin kendisini genel cerrahi uzmanı olarak tanıtması daha doğru değil midir? Bazı özel hastanelerin özellikle obezite cerrahisi konusunda uzman hekim aradıkları doğru mudur?
‘‘Cerrahide yaşanan en büyük devrimlerden biri de obezite cerrahisidir. Tamamen çağın getirdiği bir ivmenin sonucudur. Eskiden bir genel cerrah böbrek ameliyatı da bacak ameliyatı da yapardı; neredeyse müdahale etmediği yer yoktu. Adı üstünde genel cerrah; tepeden tırnağa aklınıza gelen neresi varsa keserek tedavi edebilen adam. Örneğin benim yetkim var; meme ameliyatı da guatr ameliyatı yapabilirim. Ama yıllardır yapmıyorum. Çünkü bütün bu alanlardaki bilimsel bilgileri takip etme şansım yok. Obezite cerrahı bence farklı bir cerrah türü olmalı. Hibrit cerrah dediğimiz, müdahale ettiği organa endoskopiyle bakıp ameliyat yöntemi seçebilecek olan ya da herhangi bir komplikasyon çıktığında endoskopiyle tedavi edebilecek olan bir cerrah olmalı. Obezite cerrahı bu alana kendini adamış ve sadece bu yöntemleri uygulayan cerrah olmalı diye düşünüyorum. Mesela onkolojik cerrahlar, sadece kanser cerrahisi yapıyoruz dediler ve ayrıldılar. Artık sadece meme kanseriyle ya da sindirim sistemi kanseriyle ilgilenenler ayrılar. Aynı şekilde bariatrik cerrahinin de bu evrimleşmeyi tamamlaması gerekiyor. Bazı özel hastanelerin özellikle obezite cerrahisi konusunda uzman hekim aramalarına endüstri baskısı ya da sektör baskısı diyoruz. Şu anda obezite cerrahisi yapan cerrahların belki yarısı bu alanı gerçekten sevdiği için yarısı da arkadan ittirildiği için bu işe girmiş durumda. Özellikle özel sektörde obezite cerrahisi yapmanın kriter kabul edildiği durumda, verdikleri cevap, yapmasa bile, genellikle yapıyorum, oluyor. Sonra mecburen bir şekilde yapmaya başlıyor. Bu mecburen değil de belli bir eğitim düzeyinden geçerek ve belli bir deneyim edindikten sonra yapılsa çok daha az sıkıntı yaşayacağız diye düşünüyorum.’’
TÜRKİYE OBEZİTE CERRAHİSİNDE DÜNYADA NEREDE?
. Obezite cerrahisi açısından Türkiye sağlık turizminde dünyada nerede?
‘‘Türkiye’nin pandemi öncesinde dünyada sağlık turizminde yükselen bir çizgisi vardı. Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı 2015 ya da 2016 projeksiyonlarına göre sağlık turizminde en iyi yerlere geleceğimiz bekleniyordu. Pandemi bunları şimdilik durdurmuş görünüyor. Sağlık sektörü bir yandan covidli hastalarla uğraşırken bir yandan diğer ameliyatları yapmakta zorlanıyor. Onun dışında zaten uçuş yasakları ve diğer kısıtlamalar bütün sektörü ağır bir şekilde vurmuş durumda. Dünyada obezite bütün önlemlere rağmen astronomik oranlarda artıyor. Amerika yıllardır uğraşıyor ama bütün çalışmalar obezitenin artış hızının engellenemediğini gösteriyor. İngiltere de Avrupa’nın üçüncü obez ülkesi durumuna gelmiş durumdadır. Bunun nedeni, çok büyük bir gıda sektörünün ve çok büyük şeker tröstlerinin her geçen gün daha fazla ürettikleri şekeri, işlenmiş gıdaları hayatta kalabilmek için insanlara satmak zorunda olmalarıdır. Obezite için, bu endüstrinin yarattığı bir kaos ya da bir salgın diyebiliriz. Türkiye’nin yetişmiş, yetenekli ve ameliyatlardaki el becerisi dünyaca da bilinen cerrahları var. Hem cerrahlarımızla hem de hastane altyapımızla gurur duyabiliriz. Hastanelerimiz donanım açısından yurtdışındaki birçok hastaneyi geride bırakacak düzeydedir. Tek eksiğimiz sistem ve şeffaflık. Eğer sağlık turizminde özellikle obezite cerrahisinde Türkiye’nin bir yere gelmesini istiyorsak bu ikisini mutlaka çözmemiz gerekiyor. Sistem sorunu derken, sertifikasyon programlarından ve bu ameliyatların ehil ellerde ve donanımlı merkezlerde yapılmasını kastediyorum. Şeffaflık sorunu ise Amerika ve İngiltere’de çok güzel bir şekilde oturtulmuş durumda. Obezite cerrahisi yapan cerrahların tümünün listelendiği bir site var ve bu listeyi NHS yani Ulusal Sağlık Sistemi hazırlıyor. Siteye girip bir cerrahı tıkladığınızda bu cerrahın deneyimini, sertifikasyonunu, kaç ameliyat yaptığını, ne zamandır obezite cerrahisi yaptığını, hangi ameliyat türlerini uyguladığını ve komplikasyon oranlarını görebiliyorsunuz. Bizim de bunu yapabilmemiz gerekiyor.’’
OBEZİTE AMELİYATI YAPACAK BİR HASTANE NASIL OLMALI?
. Obezite cerrahisi yapan hastanelerin altyapısı nasıl olmalı?
‘‘Obezite ameliyatı olmak isteyen kişinin sadece cerrahı değil hastaneyi de mutlaka değerlendirmesi gerekiyor. Aslında bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın çok kapsamlı bir çalışması oldu ve bununla ilgili çok detaylı bir genelge yayınlandı. Obezite cerrahisi uygulanacak bir hastanede hangi standartların olması gerektiğine dair internette de çok detaylı bir liste var. Buna göre obezite cerrahisi yapabilecek kapasitede merkezler belirlenmiş durumda. Biz bir şeyin projelendirilmesini çok güzel yapıyoruz ama bir türlü uygulamaya sokamıyoruz. Obezite cerrahisi cerrahi olarak, deneyimli ellerde ve donanımlı merkezlerde bir safra kesesi ameliyatından çok da fazla bir risk içermiyor. Tabii ki özellikle morbid ve süper morbid obez hastalarının kendi bireysel sağlık problemleri yüzünden normal hastaya göre ameliyat riskleri biraz daha yüksek olur. Bu hasta safra kesesi ameliyatı da olacak olsa aynı riskleri zaten alıyor. Burada sorun hastanın diyabetinden, yüksek tansiyonundan, kalp yetmezliğinden, belki solunum yetmezliğinden, uyku apnesinden kaynaklıyor. Bu nedenle obezite ameliyatlarının yapılacağı merkezlerin donanımı ve uzman yeterliliği çok önemlidir. Bu hastanelerde üçüncü basamak yoğun bakım olmalıdır. Üçüncü basamak yoğun bakımı olmayan hastanelerde bu ameliyatların yapılamayacağı Sağlık Bakanlığı’nın genelgesinde net bir şekilde yer almaktadır. Ama maalesef uygulanmamaktadır.’’
REVİZYON AMELİYATLARI KİMLERE YAPILIR?
. Revizyon ameliyatı kimelere ve ne zaman yapılmalıdır?
‘‘Bu soruya, sağlık turizmine de bağlayarak ne olmaması gerektiğini söyleyerek cevap vereyim. Türkiye’nin hastanelerinin donanımlı, cerrahlarının deneyimli olduğunu; dünyaya sağlık hizmeti verecek kapasitede bir sağlık sistemimiz olduğunu belirtmiştim. Sıkıntı sistem ve şeffaflıkta demiştim. Türkiye maalesef yurtdışındaki medyada tıbbi zorunluluklara karşın doktorların hastaların her istediğini yaptığı ülke olarak geçiyor. 10 kilo aldı diye bir hastaya revizyon ameliyatı yapılmamalıdır. Örneğin tüp mide ameliyatını seçmişsinizdir ama hastanın obezite problemi, yemek miktarından çok, hastanın metabolik sıkıntılarıyla ilişkilidir. Hasta yeme miktarını çok azaltsa da sağlıklı da beslense istediği kiloya inemeyebilir ya da tekrar kilo almaya başlayabilir. Bu durumlarda hasta öncelikle diyet yönünden değerlendirilmelidir. Hasta ameliyatın gerektirdiği kurallara uyuyor mu, diyetini takip ediyor mu, sağlıklı bir yeme alışkanlığına kavuşmuş mu; yoksa revizyon ameliyatı bu hasta için ikinci bir basit yöntem gibi mi görünüyor vb. sorular cevaplanmalıdır. Zaten bir hasta, bu ameliyat bana olmadı bir üst ameliyatı yapın, rahatlığıyla geliyorsa bu hastada revizyon ameliyatı kabul edilmemelidir. Çünkü revizyon ameliyatları hem cerrahi risk hem teknik anlamında daha zor ameliyatlardır. İçerde oluşan yapışıklıklardan dolayı anatomi değişmiştir. Daha da önemlisi hastaya bu kez de revizyon ameliyatıyla bir başarısızlık yaşatırsanız obezite karşısındaki o yenilmişlik duygusunu çok daha perçinlemiş oluyorsunuz. Bu sefer bir üçüncü revizyon ameliyatı gerekecektir. Bazen hastalar kolaya kaçarak, diyet yapmaktan yoruldum bana ameliyat yapın, diyor. Bu hastayı direkt reddediyoruz. Çünkü bu ameliyattan sonra zaten diyet yapacaktır. Eğer beslenme alışkanlıklarını değiştirmeyi diyet olarak yorumluyorsanız; geçici bir dönem ideal kiloya varana kadar katlanılacak bir diyet diye görüyorsanız zaten ameliyat olmamalısınız.’’
‘‘REDDEDİLEN HASTALAR AMELİYAT OLACAKLARI BAŞKA BİR MERKEZ BULABİLİYORLAR’’
. Obezite cerrahisi öncesinde hastanın psikolojisi, kendi beden algısı, yandaş hastalıkları ve ameliyat sonrasındaki yaşam şartlarına uyumu gözönüne alınarak bir cerrahın hastayı reddettiği oluyor mu?
‘‘Bize gönderilen mesajların yüzde 50’ye yakını reddettiğimiz hastalardan geliyor. Aslında reddedilen hastalar bir şekilde ameliyat edilebilecekleri başka bir merkez buluyorlar. Bunu sağlık turizminde de keza görüyoruz. Kriterleri uygulayan, kendi öz denetimini çok başarılı yapan meslektaşlarımı dışında tutarak söylüyorum; genel çoğunluk, hasta istiyorsa ve hasta ödüyorsa bu ameliyatın yapılması kararını veriyor. Oysa hasta bir bütün olarak ele alınmalıdır. Endokrinolog, kardiyolog, göğüs hastalıkları, psikiyatri uzmanı, psikolog vs. geniş bir heyetin buna karar vermesi gerekir. Biz bir araya gelerek bilimsel bilgiler ışığında bir hizmeti sunmayı maalesef yürütemiyoruz.’’
İçeriği Paylaşın